Ankara Katliamı

Ölenleri ya da öldürülmek istenenleri tanıyorum. Soma’da ve Ermenek’te madenciler öldürüldüğünde, iş cinayetleri eylemlerinde, bir ağaç kesildiğinde, bir kız çocuğuna tecavüz edilip öldürüldüğünde, bir kadın katledildiğinde, parkı, yeşili, dereyi korurken meydanları dolduranlar, inadına sokağa çıkanlar onlardı. Sanki bu adaletsizliklere karşı sokağa çıkmak onların yazgısıydı. Onlar yapmasa kimsenin yapmayacağı bir görevi inatla, inançla her şeyi göze alarak yapmak. Sokakları boş olan bir ülkenin sağlıklı bir toplum olmayacağını bilerek.

Kimdi bunlar? Uluslararası ilişkilerin figüranı olmuş, ölümü hak eden teröristler mi? Onları tanıyorum.
TMMOB’de örgütlü mühendis, mimar. Şehrin her köşesi yağmaya açıldığında bundan büyük paralar kazanacak imkanlara sahipken, ağacı, yeşili, parkı korumayı tercih edenler. ”Bu ağacı kesemezsin, bu parka avm yapamazsın” diyenler. Memleketin kıyılarını, ormanlarını, dağını-taşını savunanlar.

TTB’li doktorlar. Sağlığın parasız olması gerektiğini düşünerek özel hastanede çalışmayı reddedenler. Hastayı müşteri olarak görmeyenler. Halkın sağlığı üzerinden rant elde edenlerin karşısında duranlar. Halkın doktorları.

KESK’te örgütlü öğretmen. Çocuklara hakkı, adaleti, iyiliği öğreten. Halkın çocuklarına her türlü imkansızlıkta yol gösterenler.

DİSK’te örgütlü işçiler. Yaşamı yaratanlar, sırtında taşıyanlar. Ve diğerleri. Onurlu bir gelecek, insanca bir yaşam ve illa barış için yürüyen gençler..

Onlar sokağı boşalttığında memlekette haksızlıklara karşı durabilecek kim var?Sokakları boşalan bir ülkede adalet olur mu? Bir an için onların hiç sokağa çıkmadığını düşünelim. Bir ağaç kesildiğinde, bir çocuğa tecavüz edildiğinde, madenciler yok yere öldüğünde … kimseden çıt çıkmadığını, sokakların bomboş “huzur” içinde olduğunu… Memleketin tadı-tuzu kalır mı? Şiddetin, tecavüzün sıradanlaştığı sokağın sessizleştiği bir yer ilkeldir. Bu insanları Türkiye’den çıkar geriye kalan kocaman bir boşluktur, sağır sessizliktir. İyi ki varlar,iyi ki sokaklarda ses çıkarıyorlar. Onlar bir ülkede hala yaşam olduğunun kanıtı, sesimiz, heyecanımız, öfkemiz, umudumuz, yarınımız…

Memleketin bütün insanları yasta olmalı, isyanda olmalı bu yüzden. Çünkü onlarsız bu ülke bir hiç. Eğer bir toplum olacaksak bunun ölçüsü haksızlıklara ve şiddete gösterdiğimiz ortak tepkinin boyutudur.Bu uygarlığın da ölçüsüdür. Millet olabilmenin yolu da tasada ve kıvançta beraber olabilmektir. Aidiyet duygusu böyle oluşur. Nicedir ortak tasalarımız ve kıvançlarımız yok. Ölülerimizin bile yasını tutamıyoruz beraber. Oysa Anadolu’da oturmanın “başın sağ olsun” demek gibi kuralları var. Acılı bir insan bağırsa çağırsa da susmak gibi.

Daha ölülerimizin sayısı bile belli değilken, doru dürüst konuşacak halde bile değilken mağdurları suçlayan, onları fail gibi göstermeye yeltenen, acının, travmanın, şokun yatışmasını beklemeden saldırıya geçen bir anlayış, kutuplaştırmaktan rant devşiren bir zihniyet varken hala bir millet olduğumuz söylenebilir mi? Bir milleti millet yapan bütün insani bağlar kopmakta, bütün aidiyet duyguları hem de kanla yok edilmektedir. Öğretmenine, doktoruna, mühendisine, gencine … sahip çıkamayan ve hatta onları en olmadık şeylerle suçlayan, sokakları boşaltılmak istenen bir ülke nereye gider?

Memleketi çetelere, katillere teslim etmemek için sokakta olmalıyız inadına ve gülümseyerek…

ankara_karanfil

1 Response

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir