Çocuk İstismarını Önlemenin Önünde Bir Set Olarak İdam Tartışmaları

Yine küçük bir kız çocuğunun katledilmesi vesilesiyle, çocuk istismarı ve bunun cezası üzerine çokça konuşulmaya başlandığı bir süreçteyiz. İktidar ve onu destekleyenler çocuk istismarı ve cinayetlerine dair bir cezalandırma türü olarak idam ve kimyasal hadım/müdahaleyi gündeme getiriyor. Ben bazı sorular ekseninde meseleyi irdelemek istiyorum.

Çocuk İstismarı Hangi Durumlarda Toplumun Gündemine Giriyor?

Çocuk özellikle kız çocuğu olduğunda ve istismara uğradıktan sonra öldürüldüğünde toplumun çoğunluğunun gündemine giriyor. Hatta toplumdaki hakim namus algısıyla birlikte ele alındığı da, basit bir inceleme ile görülebiliyor. İstismar suçu çocuklara (özellikle erkek çocuklarına), toplu bir şekilde işlendiğinde ve herhangi bir ölüm olayı yaşanmadığında genellikle üstü örtülen (ki bu mağduru korumak değil olayı geçiştirmek şeklinde yaşanıyor) bir vaka oluyor. Biz bunun bir örneğini Ensar Vakfı’nın yurdunda gerçekleşen erkek çocuklarına istismar olayında birebir görmüştük, yaşamıştık. Aile Bakanı’nın vakfı korumak için çıkıp “bir kereden birşey olmaz”a varan sözlerini de hayretle karşılamıştık. Yine Gaziantep’te Suriyeli bir adamın bir kız çocuğunu istismar ettiği iddiası üzerine Suriyelilerin iş yerleri şehirdeki erkekler tarafından tahrip edildi ama Suriyeli bir kadın ve bebeğinin evlerinden alınarak katledilmesinin öfkesi Sakaryalı erkeklere ve iş yerlerine yönelmemişti.

Toplumumuzun tıpkı kadın cinayetlerinde de olduğu gibi mağdur seçerek, yani olayın konumuna, istismarın türüne bağlı olarak kendilerince makul durumlarda tepki verdiğini görüyoruz. Oysaki aslolan tüm istismar vakalarına karşı çocukları yıpratmayacak bir şekilde faili tamamen korumasız, desteksiz bırakacak tepkinin verilmesi değil midir? Müslümanlara ait bir vakıfta gerçekleştiğinde, yine bir Kuran kursunda olduğunda ya da milliyetçiliğin yaygın olduğumu ülkemizde bir mülteciye yönelik gerçekleştirilen cinsel istismar suçunda da örtmeye çalışmamak, normalleştirmemek gerekmiyor muydu? Dine bağlılık ve vatan sevgisi esasında bunları getirmez miydi?

Çocuk İstismarı Yalnızca Cezalandırma Yöntemi İle Sonlandırabilir ya da Azaltılabilir mi?

Çocuk istismarı vakaları yaşandığında ilk konuşulan şey her zaman cezalandırmanın ağırlaştırılması oluyor. Son on yılda zaten cezalar istismar suçu için ağırlaştırıldı hatta çocuk istismarcıları hapishane yönetimince tacize ve tecavüze  açık hale getirilebilir bir şekilde cezalandırıldı. Peki yalnızca cezalandırma yönteminin konuşulması (ki yıllardır bunu bu şekilde konuşmaktan toplum ve devlet asla vazgeçmiyor) ile çocuk istismarı önlenebilir mi?

Çocuk istismarı vakalarında çocukların çoğu zaten başlarına geleni anlatamıyor, ailelerine anlattıkları zaman da namus algısı, toplum baskısı ya da çocuğa yönelik tacizin artması korkusu ile ailelerce resmi makamlara  iletilmiyor. Böyle bir durumda öncelikle bu toplumsal algının değişmesine yönelik adımlar atılması elzemdir. Şehirlerde, köylerde, taşrada mahalle mahalle, sokak sokak seçim çalışması yapar gibi hummalı bir bilinçlendirme-bilgilendirme ve istismarı önleme çalışması yapılması imkansız değil.

İkinci olarak, ağır cezalandırma yöntemleri cinsel istismarı tamamen geriletecek ve yok edecek bir yöntem değildir.1 Asıl yapılması gereken buna kapı aralayan, sözleri ve fiilleri ile çocuk istismarına katkıda bulunan tüm insanları hukuki yollarla susturmak, cinsel istismarı önlemeye yönelik adımlar atmaktır. 2

Çocuk İstismarının Suçlusu Erkekler ve Erkek Egemen Düzen mi?

Yine çok tartışılan, çocuk istismarı olaylarında faili yüreklendiren ya da istismara kapı açan sebepler arasında erkek egemenliğinin de , erkekler tarafından eleştirilen, kabul edilmeyen durumlardan. Çocuk istismarı vakalarının kamuoyuna yansıyan neredeyse tüm örneklerinde failin erkek olduğu kesin bir bilgi. Bunun yanında kadınların ve çocukların giydiği kıyafetlerden davranışlarına kadar erkekler tarafından hedef haline gelecek söz ve hakaretlerle muhatap olunan bir zamanda yaşıyoruz. Bazı gazetelerin şort giyen çocukları buzlaması da hatırımıza kolayca gelen örneklerden biri. Yine toplumda saygınlığı bulunan birçok erkek “hocaefendi” ve “alim”in çocuklarla evlenilebileceğine dair sözleri de çocuklara yönelik taciz ve istismarı besleyen sebeplerden.. Özellikle istismar ve şiddet davalarında erkeklerin birbirini kolladığını 13 yaşındaki kız çocuğunu istismar davasında “kızın da rızası vardı” 3 sözünün karara yansımasıyla görmüş, anlamış olduk.

 Hal böyleyken çocuk istismarı erkeklikten ve erkek egemenlikten azade yalnızca birkaç sapkın insanın eylemi olarak yorumlanamaz. Cinsel istismar suçunun cinsellikten çok hakimiyet ve iktidar kurma eğiliminde kaynaklandığı uzmanlarca da sıkça dile getirilen bir durum.4 Erkek egemenlik her söylemi ile çocuk  istismarını beslemekte ve sürdürmektedir.

Bu durumda sevgili erkek bireyler incinmeniz, eleştirilerin ağır gelmesi, gururunuzun zedelenmesi, böyle ağır bir suçun cinsinize yüklenmesini istememeniz doğaldır. Yalnız bir sorunu ve sebeplerini tam olarak tespit etmeden onunla mücadele edemezsiniz. Toplumdan birkaç kişiyi öldürmekle, idam etmekle sorunun geçip gideceğini düşünürsünüz ama nafile. Onun yerine sorunu kabullenerek, tahakküm etmek için istismar ve tecavüzü kullanan erkekliği geriletmek ve değiştirmek için içerden çalışabilirsiniz. Bu süreçte de her incindiğinizde, şiddete, tacize-tecavüze, cinayete kurban giden çocuk ve kadınları düşünürseniz eminim durum epey kolaylaşacaktır.

İslam Çocuk İstismarına/Evliliğine Onay mı Veriyor?

Geleneksel Fıkıhta 20.yüzyıl başlarına kadar bir iki muhalif görüş hariç ulema arasında küçüklerin velileri tarafından evlendirilebileceği konusunda ittifak olduğu söylenebilir. Bir iki küçük farkla mezheplerin de ortak görüşünün aynı olduğunu söyleyebiliyoruz. Günümüzde toplumun itibar ettiği pek çok hocanın da aynı gelenekten yararlanarak bu görüşü dillendirdiklerine şahit oluyoruz. ( Uzun uzun tartışılacak bir konu olmasına rağmen ben en basit haliyle yazıyı uzatmadan anlatacağım.)

Bu görüşlere kaynak olarak gösterilen ayet Talak suresi 4. ayettir. Boşanan kadınların başkası ile evlenmeden önce bekleme süresinin(iddet) anlatıldığı bir ayettir. Ayette geçen “adet olmamış kadınlar” ifadesi “henüz adet görmemiş” olarak yorumlanmış, regl olmayan çocuklardan bahsedildiğine hükmedilmiş ve hadisler aracılığıyla da desteklenmiştir. Alimlerin çoğu, henüz adet görmemiş kızların velileri tarafından evlendirilebileceğini fakat buluğ çağı gelmeden (regl olmadan) cinsel birleşme yaşanamayacağını söylemişlerdir. Aynı yorum günümüzde de muhalif görüşler olmasına rağmen bu şekilde baskınlığını korumaktadır. Bu yorumları dinlerken her düşünen, akleden insan şu çok basit iki soruyu sorabilir:

  1. “henüz adet görmemiş..” Bu “henüz” kelimesi oraya arapça kurallara uymadığı halde nasıl ve neden eklenmiştir?
  2. Madem bu çocuklarla sadece nikahlanıp, cinsel ilişkiye girilmiyor, öyleyse neden boşanmadan sonra bir bekleme süresine tabi olacakları bir ayette anılıyorlar? Yani şöyle açalım meseleyi; boşanmadan sonra bekleme süresinin tek amacı boşandığın kişiden hamile kalıp kalmadığının öğrenilmesi amacını taşıyor. Öyleyse bu hikayede sadece nikah kıyıp, cinsel birleşme yaşamayan küçüğün anılmasının amacı nedir?

1. soru için arapça bir takım tartışmalara girmeyi bu yazıda tercih etmiyorum ama aşağıda verdiğim kaynaklar incelenerek, rahatlıkla “lem yahıdne = لم يحضن” kelimesinin ne manaya geldiği görülebilir.

“Adet görmeyen kadınlar” ifadesiyle sağlık problemleri vs sebeplerle yaşı ilerlemesine rağmen yine de regl olmamış kadınların kastedildiği kolaylıkla düşünülebilir. Ya da bir şekilde(psikolojik ya da bedensel bir sağlık sorunu sebebiyle) artık regl görmeyen kadınlar da kast ediliyor olabilir. Ama erkeklerce oluşturulan geleneksel fıkıhta, cinsel düşkünlük, nefse yenilme ve hatalar silsilesinin tüm takipçiler tarafından kabul edilmesi neticesinde küçük kızlarla evlenilmesine izin verilmesi olarak yorumlanmıştır.

2.soru islami olarak bir altyapısı olmayan, islami ilimlere hakim olmayan herkesin aklına gelebilecek kadar basit. Peki bu basit çelişki “koskoca” alimlerin aklına hiç gelmemiş midir? Az da olsa bir kısmı zaten bu cinsel birleşmeye de karşı çıkmıyor değil mi?

Peki toplum, bu hoca efendiler “çocuklarla evlenilebilir” derken, “pantolonlu kızlar yoldan geçerken titreyerek onlara bakan erkekler”den bahsedip kız babalarını galeyana getirirken, mülteci kız çocukları ikinci eş olarak alınırken , şeyhler rüyalarında huri görüp bazı resmi görevliler maçları kadınlara, kızlara tecavüze benzetirken neden tüm bu söylemleri sahiplenirler? Hocaları için hashtag çalışması yaparlar? Sağcısı solcusu tüm erkekler neden birbirlerine kızdıkça bacısına, anasına, baldızına, yengesine tecavüz etmekle tehdit ederken sessiz kalırlar? Peki hangi vicdanla Pozantı’daki, Ensar’daki çocuklara cinsel istismarı görmezden gelip devleti ve devletin yakını kurumları koruyup, şimdi idam isterler?

İdam da İslamın Güncellenmesinin Bir Parçası mı?

Bir ara yine kadın meselesiyle ilgili bir hocanın sözleri alıp başını gitmişken “İslamın güncellenmesi” gerektiğinden bahseden Cumhurbaşkanı, şimdi neden halkı makul ve adil yollar yerine idam için kışkırtmaktadır? İdam gibi sorunun asıl çözümü olmayan, toplumları yozlaşmaya iten, devletlerin çıkarlarına uymayan kişileri yok etmek için kullandığı bir yöntem de islam’ın güncellemesinin bir parçası mı?

İdamı isteyenlerin ilk kullandığı argüman bakara suresinde geçen “kısas” ayetidir (bakara-178-179). Bir canı haksız şekilde alan bir kişinin cezasının “kısas”la aldığı cana karşılık kendi canını vermesi şeklindedir. Ama ölen kişinin ailesi ölüm yerine maddi olarak ceza yerine bir karşılık/tazminat isteyebilir.

Kısas ve idam aynı şeyler değildir. Kısasta onlarca değişken varken idam devlet tarafından uygulaması tek tip olan bir cezalandırma yöntemidir. Peki Cumhurbaşkanı kadınlar ve çocuklar konusunda geleneksel fıkha bağlı kalarak konuşan hocalar karşısında İslam’ın güncel yorumundan bahsederken neden bir ceza yöntemi olarak idam ve öldürmeyi toplumun arzusuna, meclisin iradesine bırakmaktan söz eder?

Bizimki gibi toplumun kutuplaştığı, iktidar muhaliflerinin her türlü cezaya layık görüldüğü bir hayatta idam cezasının gelmesinden en çok kim zarar görür? Karşısında durduğu ve çocuk istismarını evlilik olarak pazarlayan hocaefendilerin zarar göreceğini düşünebiliyor muyuz? Çocuk istismarını sözleriyle besleyen dini bir kimliği olan olmayan kişilere biz ciddi bir yaptırım uygulandığını görebiliyor muyuz? Peki 13 yaşında kızı “rızası vardı” diye gören, faillerin suçunu durmadan hafifleten bir yargıya mı güveneceğiz bu konuda?

İstismar suçuna karşılık “İdam” gibi radikal bir cezanın konuşulması bizi gerçek sorumluları görmek-eleştirmekten alıkoyuyor ve konuyu esastan konuşmamızı, çözmeye yaklaşmamızı engelliyor. Her yeni olayda aynı sorularla bataklıkta çırpınmaktan vazgeçip çözüme yönelik adım atmak hem toplum olarak bizim, hem de öncelikli olarak devletin görevidir.

Kaynaklar:

  1. lem – lemma farkının en basit gösterimi “lemma – Henüz olumsuz olan, lem-mutlak olarak olumsuzdur”  : http://www.biiznillah.com/index.php/arapca/fiiller/muzari-fiil-edatlari.html
  2. talak 4 hakkında: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/1936/20288.pdf
  3. küçüklerin evlendirilmesi : http://www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kuran-ve-gelenege-gore-kucuklerin-evlendirilmesi.html
  4. talak 4 – Mehmet Okuyan yorumu : https://www.youtube.com/watch?v=pBsTb04SpKg

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir