Ümit Kıvanç Söyleşisinden Notlar

“Bugün buraya toplumsal kamplaşmayı ve nasıl aşılacağını konuşmaya gelmiştik ama sonuçta dönüp dolaşıp geleceğimiz yer günlük siyaset olacaktır. Bu ister istemez geldiğimiz nokta oluyor. Bu kaçınılmaz, bakın işte şu saray meselesi var, milli gelirin bu kadar düşük olduğu gelir dağılımının bu kadar eşitsiz olduğu bir toplumda siz kalkıyorsunuz 1.3 milyar para harcayarak böyle bir saray yaptırıyorsunuz. Şimdi baktığınızda muhalefet karşı çıkacak, iktidar savunacak ama şöyle bir düşünün, böyle bir israfı daha çok dindarları temsil ettiğini söyleyen bir iktidar yapıyor, bu başlı başına bir garabet değil mi?

Şu anda bir Barış süreci var ve bunun devam ettiği söyleniyor ama bir bakın bakalım kim bu konuda ne biliyor, hangimizin haberi var. Sen yılarca bu ülkede binlerce köy boşaltmışsın, Suriyeli falan değil bahsettiğim 90’lı yıllarda boşalttığın köylerden olan göçler. Binlerce insanı perişan etmişsin, şimdi kalkıp bir Barış yapmak niyetindesin ama kimsenin bir şeyden haberi yok. Daha yeni sınırında bir mesele oluyor ve bir anda ülke karışıyor. 3 gün içinde 50’ye yakın insan bu ülkede ölüyor, öldürülüyor. Bir tane fail var mı, yok; peki nasıl öldürüldüler biliniyor mu, hayır, böyle bir sürü soru var ve bu işler hepimize normal geliyor. Benim gibi Anarşist ruhlu bir insana bile normalleşme gibi sözler ettiriyorsa varın ortamı siz düşünün.

Biz hastayız arkadaşlar, kişisel olarak da, toplumsal olarak da hastayız. İyi tamam Müslüman’ız, Sünni’yiz, Alevi’yiz filan ama bu ülkede, bu topraklarda bizimle beraber yaşayan birileri vardı, biz onları yok ettik arkadaşlar. Bazılarını öldürdük, bazılarını sürdük, bazılarının kadınlarını, kızlarını aldık. Velhasıl biz bunu yaptık, ama biz bunun karşılığında sadece diyoruz ki, sen bizim dedemize katil diyemezsin. E peki dedemiz ya katilse?

Bu ülkedeki Rumları kaçırtmayı başardık ama biz Ermenileri tam anlamıyla yok ettik. Bunu bile isteye planlı bir şekilde yaptık, öyle ki Talat Paşa her gün düzenli olarak bu konu ile ilgili raporlar alıyordu. Yani taammüden işlenmiş bir suç var. Peki bu suçu işledik, bunu tamir etmek için bir adım attık mı, hayır kesinlikle atmadık ve bunu meşrulaştıracak bir söylem geliştirdik. Şu andaki kuşaklarımız da böyle bir iş yapmadığımıza inanıyor ama Cumhuriyet’in kurucu kadroları bu suçu işlediler. Bir tek Mustafa Kemal bu işte temiz kalmayı başardı çünkü birinci adam olmak istiyordu, o nedenle İttihat Terakki’ye dahil olmadı. Bu işin sorumluluğu Enver, Talat Paşaların oldu. Ama diğer kadrolar fiilen bu işlerde rol almış kadrolardı. Daha vahimi mesela 1950’de demokrasi kavgası diye sunulan artık özgürlük başlıyor, esaret bitti, demokrasi geliyor diye sunulan Demokrat Parti’nin başındaki şahsiyet Celal Bayar’dı ve Ege’deki etnik temizliğin başındaki adamdı. Bu öyle bir temizlik ki bir yandan Rumları buralardan temizleyip kovuyorlar diğer yandan da onların çiftliklerine yerleşecek adamlar ayarlanıp, ekonomiyi de durdurmuyorlar. Bu etnik temizlik işi Cumhuriyet tarihi boyunca devam etmiştir, 6-7 Eylül olayları, Varlık vergisi gibi, hatta Trakya’daki Yahudilere uygulanan bir terör vardır ki, adamlar canlarını kurtarmak için İstanbul’a kaçmışlardır. Mesela bu konuyu kimse doğru dürüst bilmez. Ben de 35 yaşımdan sonra öğrendim.

Devleti kuranlar 30’larda bu Terakki Perver Parti meselesi ile Türkiye’de dindar kitleleri baskılamanın gerekli olduğunu görmüşler fakat tamamen baskılamak yerine onlara da devletin içinde biraz yer vererek diğer unsurlara karşı beraber hareket etmişlerdir. Yani bütün bu işleri dindar halkı da razı ederek yapmışlardı. Bu daha sonra 60-70’ler de köylerden kentlere topluca göç eden Alevi’lere karşıda uygulanmıştır. Bütün bir 70’lerin tarihine bakın, hep Alevi katliamlarını görürsünüz, Maraş katliamı nedir arkadaşlar, tam anlamıyla bir Alevi katliamıdır. Peki bunlar niye böyle oluyor, halk nasıl böyle bir işe razı oluyor, şimdi siz Komünistlere karşı insanları kışkırtıp sokağa salamazsınız ama geçmişten gelen bir takım şeylerle iftiraları Alevilik ve Komünistlikle eşleştirirseniz o halkı bir şekilde buna razı edersiniz. Halkta buna rıza göstermenin altında yatan esas duygu Millet-i Hakim’e duygusudur. Devlet halkın, askere saygı göstermesi, İstiklal Marşını okuması ve muzır faaliyetlerde bulunmaması şartı ile diğer alanlarda kendisini serbest bıraktı ve zımni bir anlaşma sağlandı. Mesela 30-40’larda faşizme bayağı meraklı bir devlet ve yöneticiler vardı ama bunu daha yumuşak geçişli yaptılar. Sırf o yüzden normal bir ülkede suç sayılmayan şeyler bu ülkede suç sayıldı. Diğer taraftan kendisine Laik diyen, sloganlar atıp Kemalizm’i aydınlanmacılıkla eş tutan bir kesim var. Diyanet İşleri’nin devlete bağlı olduğu bir ülkede Laiklikten bahsedilebilir mi? Sonra bu “Nutuk kitabımız, Çankaya Kabe’miz” diyen adamlar hangi dogmatik olmamaktan bahsediyorlar. Aslında buradaki mesele o kadronun fikirsiz olmasıdır, yoksa akılcılık, dogmatizm falan meselesi değil. Sonra yetmişlerde ortanın solu diye bir şey yapıldı ve CHP ile Sol bu ülkede özleştirildi. Hiç olmayacak bir şey etrafında siyaset üretildi.

Bu Ergenekon yargılamaları başladığında biz Ahmet İnsel ile beraber bir broşür çıkarmıştık, devletin refleksleri ve kapsamı şeklinde mesela orada yaptığımız çalışmada şöyle bir şey görmüştük. Milli Güç diye bir kavram var. İşte ne bileyim devlet her konuda bir strateji yürütüyor. Diyelim ki  Ekonomiye devleti yönetenler, devletin bekası için yönetebilecekleri ve yönlendirebilecekleri bir şey olarak bakıyorlar. Bir Röportajda Celal Bayar’a soruyorlar, İttihat ve Terakki ne zaman bitti son buldu diye, “İttihat ve Terakki bitmez” şeklinde bir cevap veriyor. Yani o devlet refleksi hiç değişmiyor.

Devlet büyük toplumsal suç işliyor ve halkın büyük çoğunluğunu da kendisine suç ortağı yapıyor. İki tarafta bir yönden bakınca memnun, devlet yönetimi her şeyi araç olarak kullanabiliyor. Halbuki biz işte efendim demokratik, laik bir sosyal, hukuk devletinde yaşadığımızı zannediyoruz. Böyle bir şey yok.

Size daha büyük bir yalandan ve olmayan bir şeyden bahsedeyim Türk Milli eğitimi, burada Eğitim ne işe yarıyor, kendisine uygun fertler yetiştirmeye çalışıyor ve en önemli şey Eğitimin bize yaptığı en önemli tahribat bizleri muhakeme yeteneğinden yoksun fertler olarak yetiştirmeye çalışmasıdır. Allah’tan Türk olduğumuz ve mükemmel bir sistem kuramadığımız için iyi işlemiyor. Bir de bizler bir şekilde sistemin dışına kendimizi atmayı becerebiliyoruz. Yani eğitim bizi düşünmeye sevk etmiyor. Mantıktan son derece uzak bir toplumuz. Şimdi şöyle düşünün, Almanya ile Türkiye artık aşağı yukarı aynı toplumsal süreçlerden geçiyor ve bir Alman genci liseyi bitirdiğinde en azından 15-20 civarında bir kitap okumuş olur. Bizim gençlerimiz ne kadar kitap okumuştur acaba? Mesela bir anımı anlatayım Reşat Nuri Güntekin’in Eski Hastalık adlı romanını bir arkadaşım okuyup okumadığımı sormuştu, ben de hayret etmiştim, bizim resmi Edebiyat kitaplarına sırf Nazım falan okumayalım diye konulan bir adamın romanı nasıl güzel olabilir diye düşünmüştüm. Sonra romanı okuduğumda gördüm ki hakikaten çok güzel ama ben sırf devlet bize bu adamı okutuyor diye adamı okumadığımı fark etmiştim.

Şimdi bakınca görüyorsunuz ki bu muhakeme kabiliyetinin oluşmaması, toplumsal bölünmeyi tetikleyen bir unsur, o yüzden bizde tartışma olmaz, fikirlerini birbirine kabul ettirme yarışması biçiminde olur. Hiçbir toplantıda bir kişinin karşısındakinin savunduğu fikirleri kabul ettiği görülmemiştir çünkü dinlemez sadece bildiklerini savunur. Böyle bir durumda da toplumsal kamplaşma olması çok doğaldır. Bu şekilde düşünme konusunda kendisine yer bulamayan halk zaman zaman birbirine saldırmaya başlar. Örneğin Gezi İsyanında birkaç önemli hadisenin ucundan dönülmüştür. Zaten bu ülkede devletin haberi ve onayı olmadan hiçbir halk hareketi ya da herhangi bir siyasi cinayet meydana gelmez.

Şimdi durum daha da vahim bundan önce Silahlı Kuvvetlere dayanan bir azınlık iktidarı zaman zaman çok kötü işler yapmış, cinayetler işlemiş, bir sürü şey yapmıştı ama bu kadar etkili değillerdi, yani halkın bu kadar onayını almıyorlardı. Şimdi % 45-50 gibi bir kesimin onayını alan bu iktidar daha sert şeyleri uygulamaya koyabilir. Şu anda şunu görüyorlar, yarın öbür gün normal yollarla yani seçimle iktidardan indiklerinde yargılanma ihtimalleri ve ceza alma ihtimalleri yüksek o yüzden bu yolu kapatmak için ellerinden geleni yapmaya devam edeceklerdir. O yüzden daha önce Kemalistlerin yaptıkları kamplaştırma işini şimdi bunlar daha fazla ve etkili yapıyorlar.

Bunu söylerken yakın tarihimizden bağımsız düşünemeyiz. Cumhuriyet’i kuran kadroların eskiyi kötülemeleri ve kendilerine meşruiyet temin etmek için onlara saldırmalarını anlayabiliyorum ama bu iktidarın İslam’ın sancağı Osmanlı söylemini anlayamıyorum. Ama tabii bu kendilerine buldukları bir sembol ve daha tehlikeli bir durum değil mi? Ya da bir başka soruyla devam edelim bu güne kadar Kemalistlerle dindarlar kavga etmişse, Diyanet İşleri niye var? Hadi Aleviler, benim gibi inancı olmayanlar bu kuruma itiraz ediyor da, dindarlar niye kendisinin dinine müdahale eden, bütün Türkiye’nin camilerinde aynı hutbeyi okutan Diyanet’e karşı çıkmıyorlar? Niye 70’ler boyunca yapılan Alevi katliamlarına katıldılar, itiraz etmediler?

Aslında bizim sorunumuz bu iki unsurun yani devletin kurucuları ile muhafazakar kesimin kavga ettiği yerde değil uzlaştıkları, buluştukları yerde. Mesela O yüzyılın başındaki büyük cinayet buluşulan yer. Bu katliamı birlikte yaptılar.

Örneğin Muğla, Muğlalılar bir sabah kalkıp bakıyorlar ki, memlekette kapı pencere yapacak adam yok. Bütün Rumlar gönderilmiş, arada herhangi bir kavga bile olmamış, tartışma bile yok. Düşünün ki, taş işçisi kalmamış, kuyumcu kalmamış, matbaacılar gönderilmiş. Niye? Çünkü böyle bir devlet tasavvur edilmiş ve uygulanmış. Peki bu adamların tarlaları, dükkanları evleri ne olmuş? Tabii ki birileri üzerine oturmuş. 4000 kilise varmış Anadolu’da. Onlar ne olmuş, nereye gitmiş? Yani devlet zaman zaman muhayyel bir düşman uydurmuş, halk da buna rıza göstermiş. Birlikte bir suç ortaklığın olduğu için de itirazını bir yere kadar yapıyorsun, daha fazla yapamıyorsun. Yani bu kavga içinde o kadar temel bir ayrışma yok.

Şimdi günümüze gelecek olursak, ben sosyalist dünya görüşüne sahip bir insanım ve kendimi bildim bileli de oradaydım. Ama şu anda sosyalistlerin çoğunluğu bana ve benim gibi düşünenlere en ağır hakaretleri ediyorlar. Bunun temel sebebini AKP’yi desteklememden dolayı olduğunu iddia ediyorlar. Ben hiçbir zaman AKP’yi desteklemedim ama bu ülkenin öteden beri gelen seçkinci, azınlık iktidarının yanlış olduğunu ve yapay olduğunu düşündüm ve iddia ettim, o yüzden çoğunluğun iktidarının daha doğal olduğunu söyledim. Ayrıca biliyorsunuz AKP ilk iktidara geldiğinde demokrasi, Avrupa birliği, katılımcılık gibi şeyleri yükseltmişti ve bir de üstüne üstlük derin devletle, Ergenokonla, faili meçhullerle yapılan mücadelede bizler taraf olduk ve bu konularda yazılar yazdık. 2010 Anayasa değişikliğinde yetmez ama evetçiydim. Şimdi bakınca pişman mıyım? Hayır, ama çok fena kandırıldığımızı düşünüyorum. Hem de öyle böyle değil aptallık derecesinde kandırıldık.

Ben şöyle düşünüyordum ve güveniyordum: Sonuçta bu adamlar dindar, Müslüman falanlar, kötülüklerinin de elbet bir sınırı vardır. Çünkü benim ailemden daha doğrusu babaannemden gördüğüm Müslümanlık öyle bir şeydi. Onlar dürüst, mütevazı, asla yalan söylemeyen kişilerdi. Şimdi baktığmızda solcuların içinde çok az bir kısmının dine karşı herhangi bir düşmanlığı yoktur. Sonuçta Tanrı Peygamberler aracılığı ile ne demiştir? Bunun geldiği yer Güzel Ahlak değil midir? Bir sosyalist ve bir dindar beraberce ezilen insanların yanında mücadele edemez mi, onlar namazlarını kılar, bizde yanlarında dururuz. Bunda ne beis var, gayet olabilir bir şeydir. Hayat birbiriyle karışık yaşanırsa bir manası var. Ben kendi adıma o meşhur ses kayıtları çıkana kadar Tayyip Erdoğan hakkında şunu düşünüyordum, oğlu ile olan ses kayıtlarına kadar: Ya bu adam bu paraları alıp cebine atmaz birilerine belki kazandırmıştır, ama kendisi böyle şeyler yapmaz diye düşünüyordum. Şimdi gazetelere yazılan, çizilen şeylere bakınca nasıl bir yalanlar zinciri içinde olduğumuzu görüyorum. Ben bir blog yazıyorum, adı Riya Tabirleri. Niye böyle bir isim koydum? İşte bunun yüzünden. Her taraf riya, yalan ve düzen kokuyor. Bu adamlar her gün yalan söylüyor ve gidip namaz kılıyor ve onun yanında namaz kılan adamlar tek bir şey söylemiyor.

Şu anda dindarlıkla hırsızlık bir arada anılıyor, karikatürleri yapılıyor. Bu büyük bir tahribat değil midir? Adam mitingte ölmüş bir çocuğun annesini yuhalatıyor, ben hayatımda böyle bir şey görmedim. O kitleler de yuhalıyor.

Bu durumlar neye yol açacak biliyor musunuz? Bizim gençliğimizde Sosyalizm bir umuttu, örneğin Avrupa ülkelerinin çoğunda Sosyalistler ya da Komünistler olmadan hükümetler kurulamazdı. Dünyanın her yerinde kurtuluş hareketleri vardı. Sonra ne oldu? Kamboçya’da ölüm tarlalarında Kızıl Khmerler milyonlarca insanı öldürdü. Buna karşı sosyalistler böyle bir şey olamaz, bu kabul edilemez diye doğru dürüst ses çıkaramadı. Ya da Örneğin Stalin’in Sovyetler’de yaptıkları tamir edilemez bir hale gelmişti ve hâlâ dünyadaki sosyalist hareketlerin en önemli belirleyicilerinden biri Stalin’se bu hareketten her hangi bir şey beklenemez. Sen bir düzen kuruyorsun, özgürlükleri kısıtlıyorsun. İnsanların her şeylerine karışıyorsun, onu yedin bunu giydin gibi ama senin üst düzey yöneticilerine her türlü müsamahayı gösteriyorsun. Ne oldu, Sosyalizm pratik olarak geri çekilmek zorunda kaldı. Şu anda İslam’ı bekleyen de böyle bir tehlike. 50 yıl sonra buraya bakanlar ne yazacaklar sizce, ne konuşacaklar? 50 yıl dediğiniz, bu milyonlarca yıllık Dünya tarihi içinde neye tekabül eder ki?

Bir de şöyle bir şey var, bu ülkede solun bu kadar az olması müthiş bir vicdansızlığa yol açmıştır. Dindarlığın bu kadar yaygın olduğu bir yerde vicdansızlığın bu kadar fazla oluşu enteresan değil mi?

İşte tam da bu vicdansızlığa, bu yapılanlara güçlü bir itiraz gerekiyor. Şimdi bakınca Laik tarafta vicdanlı insanlarda bir itiraz oldu artık. Yılmaz Özdil gibi adamlar marjinal duruma itildiler. Fakat muhafazakar cephede hiç yok, hiçbir itiraz gelişmiyor. Bir de tabii ki memlekette muhalefet yok, muhalefetin olmayışı da iktidarın oyun alanını daha da genişletiyor. Şimdi gelirken bir haber okudum, GenelKurmay’ın sitesinde Ermeni faaliyetleri diye bir kısım varmış, onu siteden kaldırmışlar, CHP milletvekili bunun niye kaldırıldığıyla ilgili bir soru önergesi veriyor. Yani böyle saçma sapan bir şeyin korumasına CHP soyunmuş durumda, baktığınızda yine böyle bir şeyi AKP’nin kaldıracağını düşünüyorsunuz. Benim şimdilik söyleyeceklerim bu kadar.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir