“Mesele sadece cepten cebe konan para değil, bir kentin dönüşümü” – Yaşar Adanalı, BİANET

17 Aralık itibariyle başlatılan yolsuzluk operasyonu iktidar bloğundaki çatlamanın büyüyüp bir kırılma halini aldığını gösterdi. Şu ana kadar en ön plana çıkan, bu kırılmanın siyasi boyutları; yetki aslında kimdeydi, savcı mı doğru, polis mi haklı, bakanların haberi yok vb… Olayın en önemli boyutlarından biri de, işin siyasi boyutuyla doğrudan bağlantılı olan kentsel boyutu; bu durumda, inşaat sektörü ve aktörleri diyebiliriz.

Uzun süreden beri inşaat sektörünün hızlı büyümesiyle ilgili bir sorunlar olduğunu, olacağını seziyorduk, önde gelen iktisatçıların bir kısmı inşaat sektöründe olanların geçici bir iyileşme anlamına geleceğini, sektörün spekülatifliği dolayısıyla kırılgan olduğunu, dikkat etmek gerektiğini, balon potansiyelini ifade ettiler. Bir çoğu uzun süreden beri “kriz ha geldi ha gelecek” fikrindeler. İktidar da tabi ki, inşaat sektörünün spekülatifliğinin farkında olmakla beraber, en azından bir süre bunun önemli bir motor olduğunu, hatta sürdürülebileceğini düşündüler. Özellikle İstanbul’daki “mega projeler”, ama daha önemlisi sürekli alttan beslenen bir residans, avm, konut inşaatı furyası.

Bir araştırmam dolayısıyla inşaat sektöründen yetkili sayılabilecek üçüncü-dördüncü dereceden bir aktörle yaptığım bir söyleşide ona şu soruyu sormuştum; sanayi sektörü, bir kaç istisna dışında neden inşaat sektörüne el atmıyor? Bana şunları saymıştı sırasıyla; “İnşaat alanı kurumsallaşmamış bir alan. Ufak bir maliyetle giriş yapılabiliyor. Şeffaf değil. Toplam maliyetin %15’i rüşvettir; her an birileriyle rüşvet alınıp verilebilir. Sektörün bir standardı yoktur. Ama sıcak para getirir.”

Bu operasyonlarla, inşaat sektöründeki sıradan bir anın ufak bir fotoğrafını görme imkanımız olabilir. Eğer gündem kaset haberleriyle çamurlanmazsa, bunu önümüzdeki günlerde anlayacağız.

Öncelikle Türkiye gayrimenkul sektörünün önde gelen çatı kuruluşarının endişeli açıklamasına bir göz atalım:

http://www.konuthaberleri.com/gyoder-konutder-ve-inderden-gelismelerle-ilgili-ortak-basin-aciklamasi-43991.htm?cid=dlvr.it

Wall Street Journal’ın inşaat sektöründeki endişeye dair haberine bir göz atalım:http://www.wsj.com.tr/article/SB10001424052702303773704579265851063051942.html

Bu bilgilerle, kentsel yatırımların önemli bir kısmının aktörleriyle birlikte incelendiği Mülksüzleştirme Ağları isimli dijital projenin önde gelen katılımcılarından Yaşar Adanalı’nın olayın sıcaklığıyla Bianet’ten Nilay Vardar’a verdiği röpörtaja ve İMC tv’de konuk olduğu “Günsonu” programına geçelim. Yaşar Adanalı, uzun süreden beri Mülksüzleştirme Ağları isimli projenin içinde arkadaşlarıyla dijital bir birikim sağlıyor ve süreçleri şeffaflaştırma gayreti içinde. Ayrıca kendisini Mutlu Kent blogundan takip ediyoruz.

Sonda söyleneni baştan söyleyelim; bu maçı keyifle izlemek değil, yapmamız gereken bu fırsatı bir temizlik fırsatına dönüştürüp dönüştüremeyeceğimize bakmak. Yani, bir anlık fotoğrafın görülmesiyle sarsılacak ve spekülatif ortamda belki yatırımcıları korkutacak bu süreç, kentsel yatırımlarda karar alma açısından daha şefaf, daha temiz, hadi bir adım daha ileri gideyim, halkın da müdahil olduğu bir süreci başlatabilir mi? Durduk yerde olmaz. Düşünmeye, eylemeye başlamak gerek.

……………………………………..

MÜLKSÜZLEŞTİRME AĞLARI’NDAN ADANALI YORUMLADI

Mesele Sadece Cepten Cebe Konan Para Değil Bir Kentin Dönüşümü

Yolsuzluk operasyonunun kent boyutunu konuştuğumuz Stuttgart Üniversitesi’nden ve Mülksüzleştirme Ağları’ndan Yaşar Adanalı, kentte denetimsiz yürüyen kamu özel ortaklığının başından beri şaibeli olduğunu söyledi.

İstanbul – BİA Haber Merkezi
19 Aralık 2013, Perşembe 17:05

Yolsuzluk operasyonunun en önemli ayaklarından biri de İstanbul kenti üzerindeki dönüşüm projelerinde yer alan kamu ve özel kurumlara yönelen iddialardan oluşuyor.

Üç büyük inşaat firması, TOKİ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Fatih Belediyesi hakkında “İmar Yasası”na muhalefet, devlet malına zarar verme, rüşvet, kurul kararları ve belediye meclis kararlarına uymama, tarihi yarımadada sit alanı olan arsalar için inşaat şirketlerine izin verme gibi suçlamalar var.

Mülksüzleştirme Ağları da tam bu eksende yani kentsel dönüşümün sermaye-iktidar ilişkileri üzerine kolektif veri derleme, haritalama çalışması yapıyor.

Proje ekibinden, kent çalışmaları üzerine de Stuttgart Üniversitesi’nde ders veren  Yaşar Adanalı ile operasyonların “kent” boyutunu konuştuk.

Özel kamu ortaklığı şaibe yaratıyor

Bu operasyondaki isimler, suçlamalar sizi şaşırttı mı?

Mülksüzleştirme ağı çalışmasını hazırlarken kentle bağlantılı yapılan dönüşüm ve mega projelerin şeffaf olmayan süreçlerle ilerlediğini, ihaleleri nasıl, ne şekilde kimlerin aldığı bilgisine kolay ulaşılamadığını gördük. Kar amaçlı gayrimenkul firmalarını, kamu aktörleri TOKİ ve Emlak GYO ile çok yakın ilişkiler kurduğunu gördük. Bunu işbirliği içinde geliştirilen projelere bakınca doğrudan görüyorsunuz.

TOKİ ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bu firmalarla ekonomik bir ilişki içinde olması şaibeli durum yaratıyor. Çünkü bu kamu ortakları bir alana dair emsal arttırabiliyor sonra aynı aktör burada geliştireceği projeyi kime vereceğini seçebiliyor ve sonunda karı paylaşıyor. Denetleme mekanizmaları da tırpanladığı için suistimala çok açık bir tablo var.  Bu liberal düzen ortamı kent yatırımları için normal şartlar altında gerçekleşemeyecek projelerin gerçekleşmesine imkan sağlıyor.

İnşaat firmaları zaten davalık

İsmi geçen firmalar hakkında soruşturma devam ediyor ve ne gibi iddialar olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Bunlar hangi koşullar altında bugün gündeme geldi o da ayrı bir mevzu. Ancak bu isimler bizi şaşırtmadı.

Özellikle Taş Yapı ve Ağaoğlu’na karşı zaten odaların açtığı davalar var. Mesela Taş Yapı’nın FourWinds projesi ve Corner Hotel inşaatı için emsal arttırdığına dair davalar açıldı. Ağaoğlu’nun Maslak 1453 Projesi de davalık. Fatih Belediyesi Sulukule ile birlikte dönüşüm furyasının başladığı yer. 2005’ten beri yenileme yasası ile birçok usulsüzlüğü ve insan hakları ihlallini barındıran süreçler yaşandı.

Mesele operasyonda adı geçen Yorum İnşaat Derbent’teki kentsel dönüşüm projesini yapacak. Orada yaşayanların hiçbiri bu sürece katılmadı. Oysa proje yurtdışında tanıtıldı. Kentsel dönüşüm başladıktan sonra bölge Afet yasası kapsamında risk alanı ilan edildi. İşte riskli alanların gerçekten riskli alan olup olmadığıyla ilgili tartışmalara güzel bir örnek Derbent.

Yani tüm bunlar sadece bavullarla ortalıkta dolanan meblağın bir cepten öbür cebe akması değil kent özeline bakınca insanın yaşam alanını, sinemasını, tarihini alan projelere izin verilmesi demek.

Medya kent meselesini haber yapamıyor

Bunun medyadaki kent haberlerine yansıması nasıl oluyor?

Yazılı ve basılı medyanın patronlarının neredeyse hepsinin ya kent projelerinde imzaları var ya da altyapı yani inşaat alanında firmalara sahipler. Ya da medya kuruluşlarının ekonomik sürdürülebilirliği inşaat şirketlerinin reklamlarına bağlı.

İşte medya sahipliği ile kenti dönüştüren aktörlerin aynı olması kente yapılacak usulsüzlükleri ortaya çıkaracak medyayı da ortadan kaldırıyor. Bu şaibeli projeleri, usulsüzlükleri ortaya çıkaracak haberler medyada yer bulamıyor.

Kentte arınma için temiz siyaset istemek gerek

Bu operasyon sonrasında kente dair projelerin yürütülmesinde bir değişim yaşanacak mı?

Bu operasyon kamu ve özel şirketlerde otokontrol mekanizmasını mecburen geliştirecek. Hepimizde bu operasyonla birlikte usulsüzlüklerin görünür olmasından sonra beklenti oluştu. Ancak arzulan ekonomik çarkı sonuna kadar döndürecek inşaat sektörünün sınırsız şekilde  denetlenmemesi. Ekonomik birikim hala İstanbul kenti üzerindeyken bu kadar radikal bir değişim beklemek fazla iyimserlik.

Tabii bu yurttaşların da temiz bir ekonomi, siyaset ilişkisini talep etmesiyle doğru orantılı. Aktörlerin iktidar mücadelesini “bırakın birbirlerini yesinler” söylemiyle gladyatör dövüşü izler gibi izlersek kentte böyle bir arınma çıkmaz. (NV)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir