Buyurun Direniş Çadırına!

Güneşli semti şu sıralar emek hareketinin uğrak noktası. Sendikacılar, sosyalistler, emek dostları sendikal haklarını aradıkları için işten çıkarılan ve 93 gündür direnişte olan DHL işçilerini ve yine aynı sebeple işten çıkarılan Türk Telekom’un taşeronu Kod-A işçilerini ziyaret ediyorlar. Bizim de ilk durağımız Kod-A işçileri oldu. Çadıra vardığımızda direnişçi işçilerle onları ziyarete gelen birkaç sosyalist gençle karşılaşıyoruz. Çapa’da dillere destan olmuş taşeron mücadelesinden tanıdığımız Sosyal İş Örgütlenme uzmanı Cemal Bilginle birlikte muhabbete katılıyoruz. Cemal abi Kod-A’daki örgütlenme sürecini anlatıyor bize. Çok kısa bir süre içinde İstanbul, Ankara ve İzmir’de örgütlendiklerini barajı aşarak yetki almaya hak kazandıklarını ancak işverenin hiçbir bahane sunmadan buna itiraz ettiğini ardından işyerindeki mücadelenin öncüsü 11 işçiyi işten çıkardığını öğreniyoruz. Hakkını aramak için örgütlenmek işçilerin anayasal hakkı olsa da ne yazık ki mülk sahipleri bunu henüz kabullenebilmiş değiller. Yıllardır ziyaret ettiğimiz, omuz verdiğimiz her direnişte karşılaştığımız manzara hep aynı…

Ardından Sosyal İş Sendikası Genel Sekreteri Celal Uyar ve diğer işçilerle tanışma fırsatı buluyor ve süreci onların dilinden dinliyoruz. Kod-A direnişinde gördüğümüz daha önce en azından benim şahit olduğum direnişlerdeki durumdan biraz farklı. Bilişim sektörü olduğundan olsa gerek işçilerin neredeyse hepsi genç ve üniversite mezunu. Üniversite mezunu 29 yaşındaki bir işçi arkadaşımız bize kendi hikayesini anlatıyor. Kod-A’ya 3 sene evvel girdiğini, burada çalışırken başka yerlerden çok daha iyi teklifler aldığını fakat arkadaşlarını yalnız bırakmamak için işten ayrılmadığını ve asla satmayacağını söylüyor. Ziyaret ettiğim işçi direnişlerinde beni en çok etkileyen işte bu direnişe geçme kararı alan işçilerin aralarındaki birlik ve dayanışma duygusudur. Sohbet ettiğimiz arkadaş da bize bunu hissettiriyor. Direnişe dair motivasyonu ve arkadaşlarıyla dayanışması toplumsal hayatta tam da yitirdiğimizi hatırlatıyor bize.

Başka bir işçinin yanına oturuyoruz bu sefer. Direnişçilerin en kıdemlisi olan arkadaşımız Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Kamu Yönetimi mezunu ve 8 yıldır Kod-A’da. Hala asgari ücret aldığını duyunca neden başka bir işe başvurmadığını soruyorum “Kardeşim başvurmaz olur muyum yüzlerce yere mülakata girdim ancak kabul alamadım” diyerek kibar bir şekilde mahcup ediyor beni. Bu arkadaşımızın ve diğer Kod-A işçilerinin hikayesi memleketteki işsiz ya da düşük ücretle çalışan üniversite mezunlarının trajedisinden bir kesit aslında. Daha sonra kendileriyle yaptığımız röportajda da en çok değindikleri konu bu oluyor.

Güven, Yasin ve Hülya ile konuştuğumuzda üçü de hayret verici bilgiler veriyor bize. Mobing ve kötü muamelenin zaten yaygın olduğunu fakat sendikalaşmadan sonra sürgünlerin de başladığını anlatıyorlar. Örneğin Yasin sendika şirkette örgütlenmeye başladıktan sonra Kocaeli’nde bir projeye sürülüyor, hem de yalan dolanlarla. İlk başta kendisine projenin 10 gün süreceği söyleniyor. Ancak Kocaeli’ne gittiğinde işin en az 2.5-3 ay alacağını öğreniyor. Yasin 3 ay boyunca her gün Bakırköy’den Kocaeli’ne servisle gidip gelmek zorunda kalıyor. Astım hastası olan Hülya raporu olmasına rağmen tozlu yerlerde çalışmak zorunda kaldığını, bunu işverene söylediğinde ise “Yapabilecek bir şeyimiz yok istersen istifa et” cevabıyla karşılaştığını söylüyor. Dayanışma konuşmaları ve sohbetten sonra müsaade istiyor ve sanayi bölgesinden mahallelerimize dönmek üzere yola çıkıyoruz. Birlikte geldiğimiz tekstil işçisi abiler de çok motive olmuş görünüyorlar. Onlarla direniş çadırını tekrar ziyaret etmek üzere sözleşiyoruz. Minibüste yol arkadaşım ile konuşurken bilişim sektöründe örgütlenmenin çok zor olduğunu ve eksik kaldığını bu yüzden bu iki direnişin çok önemli olduğuna kanaat getiriyoruz. Ben diyorum “abi Allah affetsin direniş çadırı ziyareti yapmayalı da epey oldu” sonra üstad bu söylediğim şeye muazzam bir karşılık veriyor sonra “Evet sendikal mücadele önemli ancak buralara da gelip iman tazelemek lazım”. Ne kadar da zaman geçmiş iman tazelemeyeli! Bu cevabın üstüne kanımız kaynıyor tabi. Sonraki gün 2 arkadaş Kod-A’nın direnişçi işçilerinin İTÜ Ayazağa Kampüsü önündeki eylemine atıyoruz kendimizi. İTÜ’de okuyan arkadaşımla buluşuyoruz. İlk Cemal abi ile karşılaşıyoruz eylemden evvel “hoş geldiniz güzel insanlar” diye sırtımıza vurarak karşılıyor bizi. Türkiye’de artık emek hareketinin sembol isimlerinden biri olmuş bir insan tarafından bu şekilde karşılanmak epey gururlandırıyor bizi. Eylemde daha önceki direniş çadırlarından tanıştığımız insanlarla da karşılaşıyoruz. Ülker direnişinden epey samimi olduğumuz Gıda İş Örgütlenme Uzmanı İbrahim abiyle selamlaştıktan sonra arkadaşım sıcak samimi bir muhabbete dalıyor. Daha sonrasında işçi arkadaşlarla selamlaşıyoruz. Sosyal İş Sendikası Genel Sekreteri Celal abi sağ olsun çok sıcak karşılıyor bizi. Eylemin yapılacağı birilerini epey tedirgin etmiş olacak ki yaklaşık 20-30 sivil polis ve özel güvenlik kapının önünde karşımızda duruyor. Özel Güvenlik, amirine yalakalık yapmayı pek seviyor sanırım eylemden evvel sık sık fotoğrafımızı alıyor tabi bunlar karşılaştığımız klasik tablolar ne yazık ki.

Eyleme başlarken birkaç gün evvel iş cinayetinde hayatını kaybeden 4 işçi için saygı duruşu yapılıyor. Konuşmalarda Türkiye’nin iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci dünyada üçüncü olduğuna sık sık vurgu yapılıyor. DİSK Genel Başkanı Kani Beko işçilerin asgari ücretle açlık sınırının altında çalışırken karşılık olarak işverenler tarafından işten atıldıklarına vurgu yapıyor ve bunun bir sosyal cinayet olduğunu belirtiyor. Metin Ebetürk’ün basın açıklamasını okuduğu eyleme yaklaşık 130 civarında emek dostu katılıyor. Coşkulu geçse de direnişteki işçilere eylemde neden söz verilmediği aklımızda soru işareti bırakırken ayrılıyoruz alandan.

Birkaç gün sonra sözleştiğimiz gibi gene Güneşli’deyiz. DİSK Tekstil Merter Şubesi’nden 25 işçiyle direniş çadırına yakın bir caddede buluşuyoruz. Pankartlarımız güneşte parlıyor, sloganlarımız havzayı inletiyor. Kod-A’nın önüne vardığımızda Sosyal İş Sendikası Başkanı Metin Ebetürk’ün ziyarete geleceğimizi duyunca karşılamaya geldiğini görüyoruz. Kod-A işçilerinin yanına vardığımızda, direniş alanlarında en sevdiğim sloganı haykırıyoruz hep beraber: ”Yaşasın Sınıf Dayanışması”. Tüylerim diken diken oluyor ve unutmayacağım bir sahne olarak hafızama kazınıyor. Gerçekten de kelimenin en saf manasıyla bir sınıf dayanışması örneği. Birlikte geldiğimiz işçilerin çoğu ilkokul ve lise mezunu, orta yaşlı ve el becerisi gerektiren bir iş yapıyorlar. Kod-A işçileriyse üniversite mezunu, genç ve teknolojik bir işle meşguller. Ama müşterek çıkarları, maruz kaldıkları zulüm onları aynı safta buluşturuyor.

DİSK Tekstil Merter Şube Başkanı Asalettin Arslanoğlu söz alıyor ve muazzam hitabetiyle kanımızı ısındırıyor: “Kardeşlerim,  nerede bir direniş görürseniz, üstüne sendika önlüğü giymiş, başına sendika şapkası takmış bir tek insan görürseniz, orada durun yanına gidin, aynı bayrağa selam verir aynı sancağa selam durur gibi,  onların yanında durun ve ölene kadar sonuna kadar sizin yanınızdayız  deyin! Eğer uzaktan seyrederseniz burada arkadaşlarımız direniyorken susarsanız biliniz ki şeytanla işbirliği yapıyorsunuz demektir! Eğer ayağa kalkmıyorsanız, hakkınızı aramıyorsanız , çoluk çocuğunuzun rızkına sahip çıkmıyorsanız, mazlumların yanında durmuyorsanız, zalimin işbirlikçisisiniz demektir, ve asla hakkınızı alamazsınız!” Asalettin başkanın bu kitabın orta yerinden konuşması işçi abileri, ablaları coşturuyor. “Sendika hakkımız engellenemez, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek” sloganları Türk Telekom’un binasının duvarlarında çınlıyor. Sosyal İş Sendikası Başkanı Metin Ebetürk’ün bizi selamlamasının ardından çadırdaki işçilerle muhabbete çöküyoruz. Aramızdaki en genç arkadaşımızın “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” diye haykırıyor. Önceki ziyaretimizde de beraber olduğumuz Mehmet abi kendi yazdığı mektubu okuyor.

Kod-A işçileriyle vedalaştıktan sonra hemen aynı sokaktaki TÜMTİS işçilerinin yanına geçiyoruz. DHL işçileri de 92 gündür buradalar. Kod-A işçileriyle paylaştıkları sokağa “Direniş Sokağı” adını vermiş ve direğe bu tabelayı asmışlar. Aklımıza Ankara’da Sakarya’yı direniş caddesine çeviren Tekel işçileri ve efsanevi direnişleri geliyor. TÜMTİS Örgütlenme Sekreteri Muharrem Yıldırım ve DHL işçileriyle kendi direnişleri ve Türkiye’de emek mücadelesi üzerine muhabbet ediyoruz. Muharrem abi Türkiye’deki sendikal mücadelenin zorluklarından bahsederken 12 Eylül’ün bundaki payını vurguluyor. Ardından sendikanın bir diğer örgütlenme uzmanı abiyle DHL direnişinin nasıl geliştiğini konuşuyoruz. Direnişçi abilerle vedalaştıktan sonra en yakın zamanda yeniden tekrar görüşme duasıyla alandan ayrılıyoruz.

Hz. Peygamber’in hayatına baktığımızda bazı meselleri çok sık gördüğümüzden üstünde pek durmadan geçebiliyoruz. Ama aslında basitçe üzerinden geçmememiz gereken ve kendi hayatımıza da uygulayabileceğimiz pek çok dersler var bu örneklerde. Hz Peygamberin Mekkeli müşriklere “Bir elime ayı bir elime güneşi de verseniz vallahi ben davamdan geri dönmem” demesi mesela. Resulullahın mücadelesiyle bugünkü kendi mücadelemizi aynı teraziye koyup ölçme hatasına düşmekten muhakkak Allaha sığınırız. Onun tevhid mücadelesinin insanlık tarihindeki eşdeğeri ancak diğer peygamberlerin, Hz İbrahim’in, Hz Musa’nın mücadelesi olabilir. Fakat bugün koca koca sermayedarlara, büyük şirketlere karşı birlik olarak haklarını arayan emekçilerin davalarında benzer bir sabır ve sebat gösterdiklerini düşünüyorum. Ziyaretlerimizden de biliyorum karda, kışta, kıyamette direniş çadırlarında beklemek oldukça zor ve yorucu bir hal. Öyle ki bazı direnişçi abilerimiz ablalarımız direniş çadırında beklemenin işte çalışmaktan daha zor olduğunu söylerler. Bunun üzerine herhangi bir eylemi, basın açıklamasını adeta imkansız kılan OHAL koşullarını eklediğinizde emek mücadelesi veren insanlar gözünüzde adeta Peygamber sabrı gösteren kahramanlara dönüşüyorlar. Çok değil daha 9 ay evvel metal işçilerinin grevinin Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklandığı bir ülkede yaşıyoruz sonuçta. İş Adamlarına hitap eden Cumhurbaşkanı’nın OHAL ile beraber grevleri yasaklayarak işin devamlılığı konusundaki sıkıntıları! nasıl engellendiğini övünerek anlatışı da halen hafızamızda. İşte bu koşullarda hak ve haysiyet mücadelesi veren emekçilerin kavgalarına bigane kalmak zalimlerle aynı safa düşmek değil de ne olabilir? Dev şirketlere karşı, Hz İbrahim’in ateşine gagasıyla su taşıyan güvercin misali, ekmek ve haysiyet mücadelesi veren bu kıymetli insanları yalnız bırakmamak hepimizin ödevi. Onlar hafta içi her gün orada, Güneşlide Direniş Sokağındalar. Buyurun hep beraber, bu güzel insanların yanında saf tutmaya!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir