696 Sayılı KHK İle Koşullu, Şartlı Kadro

Emek Çalışmaları Topluluğu’nun düzenlediği taşerona kadro paneli 27 Ocak Pazar günü TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nde gerçekleşti. 696 Sayılı KHK ile yapılan düzenlemenin ve taşeron işçilerin çalışma koşullarının ele alındığı panelde Taş-iş Der başkanı Cemal Bilgin ve sendika uzmanı Onur Bakır konuştu.

Taş-iş Der’in kurulma sürecini anlatarak söze başlayan Cemal Bilgin Çapa Hastanesi’nde kadrosuz ve güvencesiz bir hasta bakıcı olarak çalışırken kendisinin ve arkadaşlarının yaşadığı problemleri dile getirdi: “Diğer sendikalar memurlar için hep eylem yapardı ama taşeron işçilerinin haklarını savunan bir sendika, kurum yok mu diye sorardım kendime. Arkadaşlar işçileri bir araya getirebileceğimiz bir dernek kuralım dediler. Kayıt elemanları, sekreterler, güvenlik personeli, teknik personel komple derneğe üye olmaya başladı. Orada sıkıntılar da oluşmaya başladı. Düne kadar efendiydik, sesimizi çıkarmazdık. SES, TTB gibi hakkımızı aramaya başlayınca tepki aldık. Efendi Cemal devrimci, marjinal oldu. Muhafazakar olduğun zaman hak arama özgürlüğün yok çünkü. Biat edeceksin, alttan alacaksın, iktidar kimse onu savunacaksın. İşçilerde böyle bir şey var. Sabah 8’de gelip akşam 4’e kadar çalışacaksın. Çalışırken de hakkını aramayacaksın. Tabii biz de uslu durmadık. Hakkımızı aradık.”

Cemal Bilgin’e göre taşerona karşı mücadele verirken politik bir tavır da almak gerekiyor çünkü bu sistemi sadece hastanedeki müdür ya da amir sağlamaz. Aynı zamanda yukarıdan gelen, görünmeyen bir güç var. Aslında Çapa’daki taşeron işçilerin mücadelesi de o gücün farkına vararak, onu görerek, ortaya çıkartarak ilerler. Hastanede 4-5 yıl kadar işçi sağlığı ve iş güvenliği baş temsilciği yapan Bilgin’in hastanedeki zehirlenme vakasını ifşa etmesiyle işten çıkarılması bunun en açık örneği.

“İşçi için en büyük devrim ay sonu faturalarını ödemek”

İşçi mücadelesine katkı sunan ve emek veren kurumlar arasındaki gerilimleri, çekişmeleri ve rekabeti eleştiren Bilgin verdikleri taşeron işçi mücadelesinin çoğu defa kazanımla sonuçlanmasını birlik ve beraberliklerine bağlıyor: “Kurumlar var ama sessiz kalıyor. Doğruları, gerçekleri söyleyemediğimiz için hep geri gidiyoruz. Bunun eleştirisini de hiç görmüyoruz. İşçi haksızlığa uğradığı zaman sahip çıkan yok. Allah’tan kendi gücümüz var. Mücadele vereceğimiz zaman arkadaşımızı yanımızda bulamıyoruz. Kendi akrabamızdan, iş arkadaşımızdan uzağız. Sendika da STK’lar da sahip çıkmıyor. Biz diyoruz ki madem aynı mücadeleyi veriyoruz neden bir araya gelmeyelim? Neden tek ses, tek yumruk olamıyoruz? Burada 50 kişiyiz. 15 türlü örgüt var. İşçi mücadelesinin tek sesi yok. Bakırköy’de eylem yapıyoruz. 50 kişi var, 10 tane pankart geliyor. Ama biz Çapa Hastanesi’nde tek ses olduk. Onun için kazandık.”

Beraber mücadele verdikleri arkadaşlarının çoğunun AKP’ye ve MHP’ye oy verdiğini söyleyen Bilgin dışarıdan ziyarete gelenlerin buna hayretle yaklaştığını ifade etti. Hem oy verilenler hem de muhalif olanlar bu insanların nasıl sokağa çıktığını, nasıl yürüyüşlere katıldıklarını anlayamazken taşeron işçi mücadelesi tüm ezberleri bozuyor: “Biz 1000-2000 kişilik yürüyüşler yaptık. Ama işçiye dokunduk. Sadece işyerinde değil. Evine, cenazesine, düğününe, sünnetine, nikahına, kahvesine, mahallesine, sokağına gittik. Her yerde işçi gibi davrandık. Sadece bir sendika bürosunda buluşmadık. İşçi buraya gelmiyor, niye? Korkuyor. İşçi arkadaşları sendikaya çağırıyoruz mesela. Oradan biri kalkıp hemen ‘devrim, sosyalizm’ diye bağırıyor. Kusura bakma ama işçi şöyle bakıyor: Ay sonu elektriği, suyu, kirayı ödeyebiliyor muyum? Onun için en büyük devrim ay sonu faturalarını ödemek. Öyle kuru kuruya devrim, sosyalizm lafları yetmiyor işçiye. Böyle konferanslar vs. oluyor. Sonra herkes yine dağılıyor. Çayına, sohbetine bakıyor. Herkes diyor ki bana gel. İyi geleyim de sende ne var? Siz işçiye, halka gelin. Hiç Esenler’de, Bağcılar’da, Gazi Mahallesi’nde toplantı oluyor mu? Olmuyor.”

Yeni Düzenleme Anayasa’ya Aykırı

Bilgin’in ardından söz alan sendika uzmanı Onur Bakır ise 696 Sayılı KHK’nın tam olarak kimleri kapsadığını, kimleri kapsam dışı bıraktığını anlattı. 2002 yılından günümüze kadar hükümetin taşeron işçilere seçimler öncesinde verdiği vaatlerden, gerçekte yapılan düzenlemelere kadar bir dönemin özetini sunan Bakır’ın anlatımından yıllardır bir çözüm üretilemeyen taşeron probleminin aslında devam ettiği sonucunu çıkarmak mümkün.

Onur Bakır ilk olarak taşeron yasasının KHK kapsamında düzenlenmesinin çıkmazlarına değindi. Anayasa’nın 121. maddesine göre Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir. Taşeron işçilere kadro meselesi OHAL’in gerekli kıldığı bir konu olmadığından aslında bu düzenleme Anayasaya aykırıdır. Ancak Anayasa’nın 148. maddesine göre “Ancak olağanüstü hallerde sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından anayasaya aykırılığı iddiasıyla anayasa mahkemesine dava açılamaz.” Yani kapsama alınmayan işçiler ya da kapsama alınıp eşit hak tanınmayan işçiler Anayasa mahkemesine gidemez.

İkinci olarak 2016 ve 2017 yıllarında hükümetin “tüm işçilere kadro” “dışarıda tek bir işçi bile kalmayacak” “koşulsuz şartsız herkese kadro” söylemlerinin boşa düştüğünü, yapılan düzenlemeye göre kapsam dışı kalan binlerce işçinin olduğunu görebiliyoruz.

İdarenin türü bakımından kapsam dışı kalanlar KİT’lerde çalışan taşeron işçiler, özel bütçeli kuruluşlarda çalışan taşeron işçiler, yurt dışı teşkilatlarında çalışan taşeron işçiler ve KHK kapsamına girmeyen birlik, şirket, derneklerde çalışanlar. İhalenin türü bakımından dışarıda kalanlar ise mal ve yapım işi ihaleleri özel sektöre gördürülen işler, kapsam dışı bırakılan hizmet alımları, hizmet alımı olup, %70 koşuluna takılanlar, hizmet alımının karşılandığı bütçe türü bakımından kapsam dışı kalanlar. Bunlar dışında kadroya girip verilmeyecek olanlar arasında ise yerel yönetimlerde çalışan taşeron işçiler (kadroya değil, yerel yönetimin şirketlerine geçirilecekler) ve ihalesi ya da çalışma süresi 1 yıldan az olanlar (kadroya değil, geçici işçiliğe geçirilecekler) var.

Yasal düzenlemenin en önemli özelliklerinden biri de gerektirdiği koşul, şart ve feragatler. Kadrolu istihdam edilecek taşeron işçiler bir sınava tabi tutulacak. Ancak bu sınava girmenin bile bazı koşulları var. Sınava girebilmek için emeklilik, malullük ya da yaşlılık aylığına hak kazanmamış olmak, 4 Aralık 2017 tarihi itibariyle çalışıyor olmak gerekmektedir. Sınavda başarılı olunduğu takdirde ise işçilerin açılmış dava veya kesinleşmiş alacak varsa bunlardan feragat etmeleri ve geçmişe dönük hak ve alacak talep etmeyeceklerine ilişkin sulh sözleşmesi yapmaları koşulu aranmaktadır.

Türkiye’nin siyasi atmosferini, yaklaşan seçimleri ve OHAL dönemini beraber düşündüğümüzde çalışma hayatının en güvencesiz kesimine ilişkin yapılan düzenlemenin yine bir seçim çalışmasından öteye götürülmediğini söyleyebiliriz. Herhangi bir tartışmanın, müzakerenin söz konusu olmadığı, kamuoyunun rızasını gözetme gibi bir endişenin taşınmadığı bir süreç işledi. Taşeron işçilerin geçmişe dönük haklarından ve alacaklarından feragat etmelerini şart koşan, açıkça hak gaspı diyebileceğimiz bir düzenlemenin işçilerin çalışma şartlarını nasıl iyileştireceği merak konusu.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir