Le Play Okulunun Türk Sosyolojisine Etkisi

Türkiye’de bir disiplin olarak sosyoloji köklü bir geçmişe sahiptir. İlk sosyoloji kürsüsünün 1914’de Ziya Gökalp tarafından Darülfunun’da kurulduğunu düşündüğümüzde sosyolojinin kurumsallaşmasının 100 yıldan fazla bir geçmişi vardır. Ayrıca Darülfunun tüm dünya genelinde kurulan beşinci sosyoloji kürsüsüdür. Bu anlamıyla da oldukça erken bir tarihtir. (Orçan, 2014, s.53). Türkiye’de sosyolojiye olan yakın ilgi geç Osmanlı döneminde Osmanlı siyasi mültecilerinin Paris’te bulunması ve burada pozitivizme ilgi duymalarıyla başlamıştır. Bu sebeple pozitivizm geç Osmanlı dönemi aydınları üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Aynı şekilde Türkiye’de sosyolojinin ilk döneminde Fransa etkisi ağır basmıştır. 20. Yüzyılın başlarında ise Comte-Durkheim çizgisindeki Ziya Gökalp ve Le Play ekolünün Türkiye’deki ilk temsilcisi sayılabilecek Prens Sabahaddin Türk Sosyolojisindeki en önemli iki isimdir. Gökalp, Comte-Durkheim çizgisindeki pozitivizmi ülkenin sorunlarına çözüm olacak temel yöntem olarak belirlerken, Le Play ekolünün Türkiye’deki ilk temsilcisi Prens Sabahaddin Adem-i merkeziyet ve teşebbüs-i şahsi ilkelerinin zor zamanlar içindeki imparatorluk için çözüm olarak görmüştür. Zamanla cumhuriyet kurulduktan sonra Ziya Gökalp’in Comte-Durkheimci çizgisi Türk sosyolojisinin kurumsallaşması aşamasında daha baskın hale gelmiş ve Prens Sabahaddin çizgisini ikinci plana itmiştir. Bu yazıda Le Play ekolünün Türk sosyolojisine etkisini açıklayacağım. İlk olarak Le Play’in sosyolojideki yerinden bahsedeceğim. Prens Sabahaddin, Le Play ve Fransa’daki Science Sociale geleneğini Türkiye’de nasıl uygulamaya çalıştığını izah edeceğim. Prens Sabahaddin sonrası erken cumhuriyet döneminde, Le Play ekolünün Türkiye’de çalışmalarından bahsedip en son Le Play ve Prens Sabahaddin’in Türk Sosyolojisinde niçin Durkheim ve Ziya Gökalp kadar etkili olamadığını ve bu ekolün günümüze bir etkisinin kalıp kalmadığını tartışacağım.

Frederic Le Play: Sosyoloji’de ilk monografi

Le Play kendi dönemindeki toplumbilimcilere göre farklı ve yeni bir sosyal bilim metodu ortaya koyar. Dönemin yaygın akımı olan pozitivizm içerisinde değerlendirilse dahi bilimsel ilerlemenin ahlaki yozlaşmayı engellemediğini ve kendi dönemindeki kötülüğün bilhassa maddi gelişime rağmen yayılan ahlaki bozukluklarda olduğu tespitini yapar. Fen Bilimleri ve sanat alanındaki yeniliklerin zenginliğin ve sosyal refahın  artışını getirdiğini, metalürjide kömür kullanımı buharlı gemi kullanımının tarımın ve ticaretin usüllerini dönüştürdüğünü, üretim maliyetlerini düşürdüğünü, bu sayede işgücü talebinin arttığını ve bunun sosyal refaha yansıdığını ancak bütün bunların son zamanlardaki batı uygarlığının birçok halkının ahlaki düzenine sızan karışıklıkları hiçbir şekilde yatıştırmadığını söyleyerek Batı uygarlığının teknik ve bilimde ileri gitmesine karşılık ahlaki anlamda zaaflarını gideremediğini söyler. (Le Play, 1947, s.15) Bu değerlendirmeyi yapmasında Le Play’in geleneklerine sadık dindar bir Fransız oluşunun etkisi vardır. Zaten Science Sociale ekolü de Katolikliğe bağlı muhafazakar bir çevredir. Le Play kendi dönemindeki sosyal bilimciler gibi doğa bilimleri yöntemlerinin sosyal bilimlere uyarlanması gerektiğini söyler: “Pozitif bilimlerde olduğu gibi toplumbilimde de, kanaatim, yalnızca olguların incelenmesine dayandığı takdirde gerçeğin bilgisine sahip olabileceğimdi.” (s.8). “Toplumu kışkırtan istikrarsızlık ve uyuşmazlık, Fransa’da sosyal reformun aciliyetine dikkat çekmektedir.” diyen Le Play sosyal reform neden ve nasıl gerçekleştirilmeli sorusunun peşine düşer. Reforma en güvenli bir şekilde ulaştıran yöntem, sosyal olguların gözlemidir der ve Fransa ve yabancı ülkelerde gözlemler yapar. Daima sahada olmak üzere, sırasıyla büyük özel şirketlerin patronlarıyla, yönetici sınıflarla ve özellikle işçi topluluklarıyla ilgili çalışmalar yürütür. (s.29)  Fransa’da “Avrupa İşçileri” (1855) adıyla yayınladığı çalışması Fransa’da devlet tarafından da desteklenir ve Fransa devletinin resmi yayın evi tarafından basılır. Esasen mühendis olan Le Play sosyoloji ile de ilgilenmiş ve Mühendislik okulunda metalürji bölümündeki görevine devam ederken işçi sınıfı ailelerinin yaşam koşullarıyla ilgili monografi çalışmaları yapmaya başlamıştır. Bu çalışmalarında görüştüğü otuz altı işçi sınıfı ailesi üzerinden monografi oluşturmuştur. Le Play monografilerinde aile kurumunu “hakiki sosyal birim” olarak değerlendirip aile hayatının farklı yönlerine odaklanmıştır. (Heilbron, 2015, s.56)  Le Play’in ölümünün ardından kurucusu olduğu La Science Sociale dergisinde takipçileri onun araştırma konularını çalışmaya ve revize etmeye devam etmişlerdir. Sosyolojideki ilk monografi çalışmasını yapan Le Play, bu çalışmalarında aileler üzerinden toplumsal yapının nasıl geliştiğini anlamaya çalışır ve Avrupa çapında yaptığı bu anketlerde istatistiği ve matematiği kullanır. Le Play’in sosyoloji disiplinine yaptığı en büyük katkısının bu monografi çalışmaları olduğunu söyleyebiliriz. Yaşadığı dönem içerisinde etrafında geniş bir sosyal bilimci kadrosu oluşan Le Play’in fikirlerini öldükten sonra da devam ettiren birçok sosyolog olmuştur. Bunlardan başlıcaları; Henri de Tourville, Edmond Demollis, Robert Pinot, Vidal de Blach’dır. (Fındıkoğlu,1962, s.7)

Le Play Ekolünün ilk temsilcisi: Prens Sabahaddin

Prens Sabahaddin Le Play ekolünün Türkiye’deki ilk temsilcisidir. Paris’te bulunduğu sıralarda La Science Sociale ekolünün önde gelen isimleriyle tanışma imkanı bulmuştur. Prens Sabahaddin’in düşünce sisteminin temeli bu çevreyle tanışmasıyla oluşmuştur. Prens Sabahaddin Türk Sosyolojisinin iki kurucu isminden biri olarak sayılmasına rağmen bağımsız bir sosyolojik analiz içeren bir eser ortaya koymamış daha çok siyasi yönü ve söylemleriyle tanınmıştır. Sosyolojinin Türkiye’de bir sosyal bilimler disiplini olarak kurumsallaşmasında Ziya Gökalp Prens Sabahaddin’e nazaran daha etkili olmuştur. Geç Osmanlı Döneminde çözüm olarak iki farklı eğilim; merkeziyetçilik- adem-i merkeziyetçilik eğilimleri ortaya çıkmıştır. Bu ayrışmada Prens Sabahaddin adem-i merkeziyetçilik eğiliminin başını çekenlerden olduğu için düşünce dünyasında önemli bir yere sahiptir. Siyasi anlamda adem-i merkeziyetçilik, ekonomik olarak da hür teşebbüs ilkelerini benimseyen Prens Sabahaddin, hayatı boyunca bu düşüncelerini açıklamaya çalışmış Jön Türkler içindeki iki klikten adem-i merkeziyeti savunanların içindedir. Prens Sabahaddin Abdülhamit yönetimine sert bir muhalefet ortaya koymuştur ve Abdülhamid’in devrilmesi için yabancı desteğine de başvurulabileceğini düşünür. Birinci Osmanlı Liberaller Kongresinden sonra ülkenin kurtuluşu ve yeni yönetim modeli anlayışıyla Jön Türklerden ayrılmıştır. Bu ayrışmanın ardından Prens Sabahaddin grubu Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyetini kurmuştur. (Koyuncu, 2014, s.68) Prens Sabahaddin Le Play’den etkilenerek oluşturduğu görüşlerini ilm-i içtimâ adıyla sistematize eder. Prens Sabahaddin’in Osmanlı’da içinde yaşadığı koşullar Le Play dönemi Fransası’nın bunalımlı dönemleri ile benzerlikler arz eder. İkisi de Fransa’nın ve Osmanlı’nın kriz dönemlerine şahitlik etmişlerdir. Prens Sabahaddin’in Osmanlı için sunduğu çözüm reçeteleri Le Play’in Fransa için sunduklarına çok benzerdir, hatta neredeyse aynıdır. Hür teşebbüsün geliştirilmesi, yeni hür teşebbüsçü bir genç kuşağın yetiştirilmesi için eğitim faaliyetlerine önem verilmesi ve toplum yapılarının değerlendirilmesinde Prens Sabahaddin Le Play’in görüşlerinin aynısını Osmanlı’ya uyarlamaya çalışmıştır denilebilir. Prens Sabahaddin’e göre iki çeşit toplum vardır: Bunlardan ilki umumi hayatı, hususi hayata egemen kılan kamucu yapılar ikincisi ise ferdiyetçi yapılar, yani şahsi teşebbüsün gelişmesi sonucunda ortaya çıkan toplumlardır. Batı medeniyetinin karakteristiği, ferdin gelişmesine imkan veren ferdiyetçi yapıdan kaynaklanmaktadır. Bütün doğu toplumlarında ise bunun zıddı olan kamucu yapılar görülmektedir. Yani umumi hayatın hususi hayatı belirlediği bir hayat tarzı. (Ahmet Zeki İzgöer, 2013, s.33) Prens Sabahaddin’e en fazla yapılan tenkitlerden biri adem-i merkeziyet adı altında, Osmanlı çatısı altındaki azınlıklara idari muhtariyet verilmesini istediği yönündedir. Ancak Prens Sabahaddin bu suçlamaları reddeder ve “tek büyük güç” olan Osmanlı Devleti’nin bütün halkların ve Balkan milletlerinin yararına olacağını söyler: “Türklerden uzun zamandan beri ayrılmış olan Balkan milletlerinin bile ıslah edilmiş bir Türkiye’ye ihtiyaçları vardır. Çünkü Balkanlar’a oranla, büyük bir kuvvete sahip bulunan kuzey milletlerinin önünde saman çöpü gibi süpürülmelerini önleyecek tek güç olarak sadece Osmanlı Devleti vardır!” (Sabahaddin, 2013, s.49) Prens Sabahaddin’in görüşlerinde özel teşebbüsün teşvik edilmesi ve geliştirilmesi önemli bir yer teşkil eder. Hatta Sabahaddin bu gayesine dayanak olarak Kuran-ı Kerim’in ayetlerinden özel teşebbüse dair delil getirmeye çalışır: “Kuran-ı Kerim’de: ‘Ey iman edenler! Sizler kendinizi düzeltmeye bakın ve insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.’ (Necm: 39) mübarek ayetleriyle kesin olarak varlığına işaret edilen Şahsi teşebbüse gelince; bu bir toplumu meydana getiren fertlerden her birinin, hangi toplumda olursa olsun yaşamak için ailesi, akrabası ve hükümetine dayanacak yerde doğrudan doğruya kendine güvenmesi, başarısını kendi teşebbüsünde aramasıdır.”(Sabahaddin, s.57) Bu satırlarından Prens Sabahaddin’in özel teşebbüse dair Kuran’dan zorlama deliller getirmeye çalıştığını görüyoruz. Prens Sabahaddin Abdülhamit yönetimini gereğinden yüz kat fazla çalıştırdığını söyleyerek eleştirir. Memur zihniyetli gençlerin yetişmesinin gençlerin güçlü bir şahsiyet sahibi olmalarını engellediğini söylerken, memurların hükümetin himayesi altında bir tüketici sınıf oluşturduğunu düşünür. Tıpkı Le Play gibi o da eğitimin önemine vurgu yapar ve Türkiye’nin kurtuluşunun milli eğitim sisteminin ıslahına bağlı olduğunu söyler ve eğitimin de olabildiğince teoriden ziyade pratiğe önem vermesi gerektiğini söyler. “Bugün ilim ve tekniğin bütün dallarında kazanılacak başarı eğitim ve öğretimin pratikleşmesine yöneliktir. Kural ezberlemekle dil öğrenilemediği gibi, teorik derslerle de ilim tahsil edilemiyor. Eğer teori, mantık açısından pratikten doğarsa hiç kuşkusuz lüzum ve önemi inkar edilemez fakat eğitim ve öğretimin temeli mutlak şekilde pratik olmalıdır” (Sabahaddin, s.60) Aynı şekilde yapılacak en acil işin okulların kelimenin gerçek anlamıyla müteşebbis ve faal kimseler yetiştiren kurumlar haline getirilmesi olduğunu düşünür. Prens Sabahaddin Abdülhamit döneminde Abdülhamit’e muhalif ardından İttihat ve Terakki’ye de muhalif bir siyaset izler. Cumhuriyet’in kurulmasının ardından, Cumhuriyet’in kurulmasına dair muhalif bir siyaset izlememesine karşılık, 1924 yılında Cumhuriyet’in Osmanlı hanedanını sürgüne göndermesiyle o da ülkeden ayrılmak zorunda kalır (Sabahaddin’in annesi Abdülhamit’in ve 5. Murat’ın kız kardeşidir). Prens Sabahaddin bu tarihten itibaren bilimsel bir üretim faaliyetinde bulunmaz. “Türkiye Nasıl Kurtarılabilir” ve İttihat ve Terakki dönemine bir cevap olarak yazdığı “İzahlar” en önemli yazılı eserleridir.

Cumhuriyet Dönemi Le Play Ekolü Takipçileri

Osmanlı’nın ardından Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde nüfusun yaklaşık yüzde yetmiş beşinin köylerde yaşıyor olması köy ve köylülük tartışmalarını gündeme getirmiştir. Kalkınmanın köylerden ve kırsal alandan başlayacağı şeklinde devlet politikasına paralel bir şekilde bu tartışma sosyal bilimlere de taşınmıştır. 1930’lu ve 40’lı yıllarda köyde nasıl bir sosyal örgütlenme olduğuna dair monografik çalışmalar yapılmıştır. Bu ilk köy çalışmalarında da Le Play ekolünden etkilenen sosyologların büyük etkisi vardır. Cumhuriyet döneminde ilk köy çalışmalarıyla bilinen Le Play ekolü takipçilerinden ilk akla gelenler Mehmet Ali Şevki ve Selahaddin Demirkan’dır. Prens Sabahaddin, Le Play ekolünün ilk temsilcisi olmasına karşın Le Play gibi matematik ve istatistik verilerine dayanarak hiçbir köy incelemesi ve aile araştırması yapmamıştır. Kendisinden sonra gelecek olan Mehmet Ali Şevki ve Selahaddin Demirkan da Le Play gibi aileyi değil köyü ve köydeki sosyal örgütlenmeyi inceleyen araştırmalar yapmışlardır. Bu iki ismin Le Play gibi aileye değil köye odaklanmasının yukarıda bahsettiğim gibi Cumhuriyet’in o döneminde köyün popüler bir tartışma olmasındandır. Fransa’daki Science Sociale akımının Türkiye’deki karşılığının meslek-i içtima olduğunu ve bu akımın ilk temsilcilerinden beri bizde de bir “tecrübî sosyoloji” akımının bulunduğunu savunan  Mehmet Ali Şevki Türkiye’de ilk köy monografisi çalışmalarını gerçekleştirmiştir. Mehmet Ali Şevki’nin “Memleketi Tanıma Yolu” köy araştırma metodu ve kendisinin yaptığı “Kurma Köyü” araştırması köy sosyolojisinin ilk monografilerindendir. (Sağlam, 2016, s.239)  Selahaddin Demirkan da “Köy Sosyolojisine Hazırlık” adlı ilk köy sosyolojisi kitaplarından birini hazırlamıştır. Demirkan, söz konusu eserinde saha çalışması ve anketin sosyal bilimler ve sosyoloji için önemi üzerinde durur. Demirkan’a göre eğer günün birinde Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde, en az bin köyde böyle bir ilmi araştırmalar yapılabilirse ve elde hiç olmazsa 1000 kadar köy monografisi bulunursa Türk Sosyolojisinin temelleri atılmış olur. (Demirkan, 1946, ss. 10-11) Köy sosyolojisi çalışmaları Türkiye’de 1990’lara doğru nüfusun köylerden şehirlere göçünün hızlanmasıyla yok denecek kadar azalmıştır. Köy monografilerinin ilk döneminde sosyal olayları gözlem ve anketle inceleyen Le Play ekolünün takipçilerinin payı büyüktür.

SONUÇ

Le Play alan araştırmalarına dayalı sosyolojik yaklaşımın kurucusudur. İstatistik yöntemlerini sosyolojik araştırmalarda yaygın bir biçimde ilk defa kullanan ve sosyoloji alanında ilk monografi uygulaması yapan kişidir. (Çağatay, 1968, s.254) Bu anlamda sosyoloji tarihinin en önemli isimlerinden sayılabilir. Le Play’in Türk Sosyolojisi üzerindeki etkisi ise geç Osmanlı ve erken cumhuriyet döneminden bugünlere gelen süreç içerisinde azalan bir seyir izlemiştir. Prens Sabahaddin ve ilm-i içtimâ ekolü, Le Play ve Science Sociale geleneğini Türkiye’ye taşımış olsalar da Türkiye’de sosyolojinin kuruluş aşamasında Ziya Gökalp üzerinden Durkheim’ın solidarizmi Le Play ve Prens Sabahaddin’in bireyci toplum savunusuna galip gelmiştir desek yanlış olmaz. Gökalp’in Prens Sabahaddin’e göre daha çok toplum ve tarih üzerine çalışmalar yapması ve Prens Sabahaddin’in daha siyasi bir figür olmasının bunda en büyük etken olduğu savunulabilir. Türkiye’deki yayıncılık faaliyetleri ve akademide yapılan tezler de Le Play’e olan az ilgiyi doğrular niteliktedir. Le Play’in Türkçe’ye ilk kez çevirisi 2017 yılında yapılmıştır. 2000’li yıllarda ise Türkiye’deki sosyoloji bölümlerinde Le Play ve Science Sociale ekolü üzerine bir doktora tezi yazılmıştır. Prens Sabahaddin ise daha çok siyaset çevrelerinin referans verdiği bir isim olmuştur. Ancak Türkiye’de sosyolojinin kuruluş aşamasındaki siyasetle yakınlığına paralel bir şekilde aynı durumun devam ediyor oluşuyla ve Türkiye’de sağ-liberal partilerin yükselişiyle beraber Prens Sabahaddin üzerine yapılan çalışmalarda ve tartışmalarda artış gözlenmektedir.  (Okan, 2008, s.496) Ancak Le Play’in sosyolojide monografi araştırmalarında kurucu bir isim olmasına karşın Türk Sosyoloji Tarihinde hak ettiği ilgiyi gördüğünü söyleyemeyiz.

Kaynaklar:

Çağatay, Tahir (1968), “Le Play, “İçtimai Nazariyeler Tarihi” içinde, der. Hans Freyer, (ss. 248-260), Ankara, Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları.

Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri (1962), Le Play Mektebi ve Prens Sabahaddin, İstanbul, Türkiye Harsi ve İçtimai Araştırmalar Derneği Yayını.

Heilbron, Johan (2015), French Sociology, London, Cornell University Press.

Koyuncu, Ahmet (2014), “Türkiye’de Sosyoloji Ekolleri”, Sosyoloji Divanı içinde, (ss. 65-94), Konya, Çizgi Yayınları.

Le Play, Frederic (2017), Seçilmiş Metinler, Ankara, Heretik Yayıncılık.

Okan, Oya (2008), “Prens Sebahaddin Literatürü Üzerine”, TALİD içinde, cilt 6., Sayı11., (ss. 477-498).

Orçan, Mustafa (2014), “21. Yüzyılda Türkiye’de Sosyolojinin Geleceği”, Sosyoloji Divanı içinde, (ss. 53-63), Konya, Çizgi Yayınları.

Sağlam, Serdar (2016), ”Türkiye’de Köyle İlgili Uygulama ve Çalışmalar ile Türk Sosyolojisindeki Yansımaları”, Sosyoloji Konferansları içinde, (ss. 221-255).

Sabahaddin, Prens (2013), İttihat ve Terakki’ye Açık Mektuplar Türkiye Nasıl Kurtarılabilir ve İzahlar, İstanbul, DBY Yayınları.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir