Yeryüzü Mescidini Savunalım – 12 Aralık Cuma Hutbesi
Emek ve Adalet Platformu olarak Diyanet’in toplumsal sorunlara ve siyasi meselelere değinmeyen, İslam’ın sermaye lehine, patriyarkal ve devlet onaylı yorumunu empoze eden Cuma hutbelerine karşı, her Cuma günü arkadaşlarımızın kaleme aldığı Alternatif Hutbeyi okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.
Ey Yeryüzünün Halifesi Kılınanlar, Ey Hakikatin Peşindeki Müminler!
Yüce Rabbimiz, Mülk Suresi’nde “Gözünü çevir de bak, bir bozukluk görüyor musun?” diye sorar. Bugün gözümüzü nereye çevirsek bozukluk, nereye çevirsek talan, nereye çevirsek kanayan bir coğrafya görüyoruz.
Resul-i Ekrem “Yeryüzü bana mescit kılındı” buyurmuştu. Peki soruyorum size aziz cemaat! Allah’ın mescidi olan ormanları, Akbelen’de, Kazdağları’nda, Cudi’de rant uğruna talan etmek, Kabe’nin duvarlarını yıkmakla eşdeğer değil midir? Dereleri, siyanür havuzlarına çevirip İliç’te toprağı zehirleyenler, o topraktan yaratılan insanı da zehirlemiş olmuyor mu?
Kıymetli Canlar!
Bugün karşımızda modern Ebu Leheb’lerin kurduğu bir düzen var. Bu düzen; ağaca kereste, hayvana mal, kadına ganimet, toprağa ise sadece “arsa” gözüyle bakan müstekbir bir düzendir.
Rabbimiz “Göğü Allah yükseltti ve mizanı O koydu, sakın dengeyi bozmayın” (Rahman 7-8) buyurmuştur. Eril ve zorba bir tahakküm hırsıyla Allah’ın koyduğu o dengeye savaş açan bu zihniyet doğaya hükmetmeyi, dağları delip ovaları betona boğmayı “kalkınma” sanarak Rabbimizin koyduğu düzeni bozmuştur.
“Biz biliyoruz ki; toprağın bağrını maden sahası, dağları ise hafriyat alanı olarak görenler, o toprağın üstündeki insana da merhamet etmez. Bugün Anadolu’nun dört bir yanında siyanürle zehirlenen toprak, ‘rezerv alan’ adı altında delik deşik edilen coğrafya, sadece bir çevre felaketi değildir. Bu; altın ve kömür karası hırslar uğruna, Allah’ın yarattığı kusursuz dengeyi dinamitlemektir. Şirk sadece taştan putlara tapmak değildir; şirk, maden şirketlerinin çıkarlarını Rabbin mizanından üstün tutmaktır!”
Aziz Müslümanlar!
Bakın, dünyanın bir ucunda bombalarla Gazze’nin zeytinlikleri yakılıyor, diğer ucunda iş makineleriyle bizim nefesimiz kesiliyor. Zulüm tek millettir! Doğayı sömüren akılla, mazlumu sömüren akıl aynıdır. Bir dereyi özgürce akmaktan alıkoyan zihniyetle, toplumun sesini kesen zihniyet ortaktır.
Kur’an bize “fesat çıkaranlara” boyun eğmemeyi emreder. Bugün iman etmek; sadece secdeye kapanmak değil, aynı zamanda iş makinelerinin önüne, siyanür borularının karşısına dikilip; “Dur! Bu toprak, bu ağaç, bu su senin şirketinin malı değil, Rabbimizin emanetidir!” diyebilmektir.
Değerli Kardeşlerim!
Sözümüzü Hakikatin Önderi’nin duruşuyla bitirelim. O, Mekke’yi fethettiğinde bile dalından koparılacak bir ota dahi dokunulmasını yasaklamıştı. Bizim yolumuz; betona tapanların değil, kıyamet kopsa da elindeki fidanı dikenlerin yoludur. Bizim safımız; doğayı katledenlerin yanı değil, toprağına, suyuna, zeytinine sahip çıkan köylünün, omuz omuza direnenlerin yanıdır.
Rabbim bizleri, yeryüzü mescidini koruyan, doğanın ve mazlumun ahını yerde bırakmayan şuurlu kullarından eylesin.



