Mülk Allah’ın, servet zenginlerin mi?- 12 Eylül Cuma Hutbesi
Emek ve Adalet Platformu olarak Diyanet’in toplumsal sorunlara ve siyasi meselelere değinmeyen, İslam’ın sermaye lehine ve devlet onaylı yorumunu empoze eden Cuma hutbelerine karşı, her Cuma günü arkadaşlarımızın kaleme aldığı Alternatif Hutbeyi okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.
Elhamdülillâh, hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selâm, mazlumların ve ezilenlerin yanında duran, hakkı ve adaleti ayakta tutan Allah’ın elçisi Muhammed’e ve onun izinden gidenlere olsun.
Aziz Müminler, Rabbimiz buyurur ki: “Allah size evlerinizi huzur yeri kıldı.” (Nahl, 80)
Ev, insanın sığındığı yuva; güvenin, mahremiyetin ve esenliğin adıdır. Barınma nimeti, yeme ve içme gibi asli bir ihtiyaç olup kulun kula karşı sorumluluğunu imtihan eden alanlardan biridir. Kur’ân, mü’minin mal anlayışını tarif ederken “…Onların mallarında isteyen ve yoksul için bir pay vardır.” (Zâriyât, 19) diyerek, nimetin övünç değil emanet olduğunu hatırlatır.
Ne var ki çağımızda konut, kibir ve güç sahiplerinin elinde metaya çevrilmiş; evler, insana hizmet eden bir nimet olmaktan çıkarılıp kârın ve birikimin aracı haline getirilmiştir. Servetin belli ellerde yığılması, toplumun ve ekonominin en büyük yaralarından birine dönüşür. Kur’ân bu yığılmaya karşı bizleri uyarır: “O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dönüp dolaşan bir servet haline gelmesin.” (Haşr, 7)
Sevgili müslümanlar!
Birinin başını sokacak evi dahi yokken bir başkasının ikinci, üçüncü, beşinci hatta onlarca evinin bulunması, rakamların ötesinde bir toplumsal çürümedir. Çocukların ailelerine destek olmak için küçücük yaşlarda çalışmaya zorlanması, gençlerin kafalarını sokacak bir yuvaya sahip olma hayallerinin biteviye ertelenmesi, öğrencilerin fahiş yurt ücretlerini ödeyemedikleri için tam zamanlı işlerde güvencesiz koşullarda çalışmak zorunda kalması, emekçilerin zaten hak ettiklerinden çok daha azına denk gelen maaşlarının kira karşısında eriyip gitmesi… Tüm bunlar müstekbirler tarafında mülksüzleştirilmiş olmanın yarattığı sonuçlardır.
Allah’ın “Mallarınızı aranızda bâtıl yollarla yemeyin.” (Nisâ, 29) buyruğu, emeği ve hakkı gasp eden her tür düzenek ve sözleşmeye karşı bizleri vicdana ve adil bölüşmeye çağırır.
Aziz ve muhterem müslümanlar!
Helâl kazanç, hiç şüphesiz emekten doğar. “İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm, 39) Hatırımızdan çıkarmayalım: Bugün toplumumuzda kiracılık sistemi, başkasının emeğiyle üretilen değerin belli ellerde yığılmasının araçlarından birine dönüşmüştür. Bu durum, barınma amaçlı olanın dışındaki konut mülkiyetine dair vebali büyütmektedir.
Ev, konut ya da yuva, ancak ve ancak barınmak içindir. Toplumda barınma ihtiyacı karşılanmamış tek bir kişi dahi varken ikinci evin yatırım amaçlı boş durması, sırf değer artışı beklentisiyle insanların çaresizliğinden gelir devşirilmesi, kul hakkıdır, haksızlıktır. Elbette helâli ve haramı tayin eden Allah’tır. Fakat Kur’ân’ın adalet çağrısı açıktır: “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun… Adaletli olun; bu, takvaya daha yakındır.” (Mâide, 8)
Kardeşlerim, derdimiz bugün kimi emekliler ve dar gelirliler, yetersiz maaşlar ve artan hayat pahalılığı yüzünden kira gelirini bir geçim dayanağına çevirmek zorunda kalmış olmaları değildir. Bu tablo da yine bireylerin tercihinden bağımsız olarak düzenin açtığı yapısal bir sorunu gösterir. Mevcut emekli maaşlarının yetersizliği karşısında, emekçiler yaşlandıklarında onurlu bir hayat sürebilmek için sistem içi çareler ararlar. İçinde bulunduğumuz toplumda, bazen kendi oturduğu evin kirasını ödeyebilmek, bazen de sağlık masraflarını karşılamak için kira gelirine muhtaç olan çok sayıda emekli-emekçi bulunmaktadır. O halde aslolan kiranın helal veya haram olduğuna dair kesin ve son bir hüküm çıkartmak değil, Allah’ın muradını anlayıp ona yönelmektir. Bu yüzden derdimiz, gecekondu mahallelerine polis eşliğinde dozerlerle giren büyük konut baronlarıyla ve kodamanlarla olmalıdır.
Kıymetli müminler!
Bugün bir müslümana yakışan barınmayı yatırım aracı değil, herkes için dokunulmaz bir hak görmek; ranta ve spekülasyona rıza göstermemek; nimetin paylaşımında hakka riayet etmektir. Çünkü “iyilik, yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz değildir; asıl iyilik, … sevdiği malı akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa… verenin yaptığıdır.” (Bakara, 177) Mü’min, komşusunun ıstırabını kendi yüreğinde duyan kişidir; Peygamberin “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” buyruğu, bu yaklaşımı hayatımızın merkezine koyar.
Kur’ân’ın “mîzânı dosdoğru tutun” (Rahmân, 9) emrine uyan bir toplumsal denge için sözümüz adaletin yanı, safımız mazlumun safı olmalıdır. Rabbimizin emanetini adaletle taşıyalım; emeği, paylaşmayı ve dayanışmayı yüceltelim.
Allah’ım! Bizi kul hakkından sakınan, nimeti paylaşan, yoksulun hakkını kendi hakkı bilen kullarından eyle. Evini kaybedene yuva, mülksüzleştirilmiş olanlara eşit ve adil mülkiyet, borç altında ezilene ferahlık nasip et. Bu memlekette barınmayı her can için gerçek bir hak kıl; adaleti ve eşitliği toplumumuzun terazisi eyle.
Âmin.