EÇT : Kadın Emeği ve Mücadelesi

Emek Çalışmaları Topluluğu’nun düzenlediği Kadın Emeği ve Mücadelesi başlıklı panel TMMOB Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi’nde gerçekleşti. İpek İlkkaracan, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İçin Mor Ekonomi başlıklı sunumuyla kadın istihdamına ilişkin sorunları dile getirdi. KHK ile işinden atılan ve Kadıköy’de Khalkedon Meydanı’nda 66 gün direnen Betül Celep ise işten çıkarılma sürecini ve direniş tecrübesini paylaştı.

“Ev içerisindeki iş yükü ve sorumlulukların adaletsiz dağılımı”

İpek İlkkaracan ekonomik alandaki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini işgücüne katılım uçurumu, işyerinde cinsel taciz ve mobbing, ücret uçurumu, mesleki ayrımcılık, mülkiyet / tasarruf uçurumu ve sosyal güvenlik uçurumu şeklinde özetleyebileceğimizi ifade etti. İlkkaracan’a göre Türkiye’de kadın ve erkeklerin işgücüne katılım oranları arasında ciddi bir uçurum var. Bu yüzden genellikle işgücü piyasasına ilişkin diğer sorunları gündem etme aşamasına gelemiyoruz.

Kadınların işgücüne katılımının erkeklerden daha az olması genellikle iki sebebe bağlanıyor. Birincisi kadınların erkeklerden daha az eğitimli olmaları, ikincisi ise kadınların dışarıda çalışmasının toplum tarafından yadırganması ve uygun görülmemesi. İlkkaracan aslında bu iki gerekçenin yetersiz olduğunu savunuyor. Düşük kadın istihdamının arkasındaki temel sebep evlilik ve çocukla gelen ev içerisindeki iş yükü ve sorumluluklar. Bu feminist iktisat teorisinde bakım emeği ve bakım ekonomisi sorunu olarak geçiyor.”

Bakım emeği ve bakım ekonomisi çocuklar, yaşlılar, engelliler, hastalar gibi bakım desteğine gereksinim duyan özel grupların, aynı zamanda sağlıklı yetişkinlerin günlük yaşamlarını idame etmek için gereksinim duydukları fiziksel, manevi, sosyal desteğe yönelik bakım hizmetlerinin üretim ve tüketimi anlamına geliyor. Ücretsiz çalışma alanında büyük bir kadın-erkek eşitsizliği söz konusu. Bu sorunun yansımalarını zaman kullanım istatistiklerinde görebiliyoruz. Türkiye’de bir kadın günde ortalama 5 saat 17 dakikasını -haftada 45 saat- ev içi çalışmaya ayırırken erkekler ise günde sadece 51 dakikalarını ayırıyor. Ücretsiz çalışma saatlerinin %76’sı ve hem ücretli hem ücretsiz total çalışma saatlerinin %52’si kadınlara ait olmasına rağmen kadınlar ortaya çıkan gelirin çok daha azına sahipler.”

Dolaylı bakım emeği dediğimizde günlük ev işleri, yemek, temizlik, çamaşır, hijyen, alışveriş; kırsalda ise su, yakacak odun toplamayı anlıyoruz. Bir bebeğin ya da yatağa bağımlı hastanın, engellinin beslenmesi, banyosu, bir çocuğa ödevi ile ilgili yardım etmek ise doğrudan bakım emeği olarak geçiyor. İlkkaracan’a göre söz konusu bakım emeği ve bakım ekonomisinin önemli iktisadi işlevleri bulunmakta. Her şeyden önce bireylerin kendilerini günlük temelde yeniden üreterek, ailelerine, topluma ekonomiye katkı vermeye devam etmelerini destekler. Uzun vadede gelecek nesillerin yeniden üretilmesini, yani işgücünün sürekliliğini sağlar. Buradaki sorun ücretsiz kadın emeği üzerine yapılandırılmış bakım rejiminin tetiklediği eşitsizliklerdir. Bu eşitsizlikleri şöyle sınıflandırabiliriz:”

  • Salt kar amacına dayalı piyasa mekanizması ücretsiz bakım kadın emeğinden beslenirken bunun maliyetini karşılamaz.
  • Bakım ekonomisi özel alanla kısıtlıdır ve politika alanının dışında kalır.
  • Bakım kriziyle beraber toplumun ücretsiz bakım emeğini sunma yeti ve isteğinin aşınması tehlikesi oluşur.

İlkkaracan mor ekonomi kavramını bakım ekonomisini merkeze alan toplumsal cinsiyet eşitlikçi sürdürülebilir bir ekonomi vizyonu olarak tanımlıyor. Popüler olarak kullanılan yeşil ekonomi kavramı ve feminist hareketin sembolik rengi mor’dan ilham alarak toplumsal cinsiyet eşitlikçi bir ekonomi vizyonu ile bağdaştırıyor. Amaç bu vizyonu popülerleştirerek dikkat çekmek. Toplum cinsiyet eşitsizliklerinin ötesinde sosyal, ekonomik eşitsizliklerin, yoksulluğun ve işsizliğin azaltılması, çevre krizi ve yeşil sürdürülebilir ekonomi ve duyarlı toplum yapısı ile bağlantıları kurmak hedeflenmektedir. Mor ekonominin 4 yapısal temeli bulunmaktadır:

  • Sosyal bakım hizmetleri altyapısı
  • İşgücü piyasasının regülasyonu
  • Eşitlikçi makro ekonomik politikalar
  • Kırsal nüfus ve tarım için sürdürülebilir ve eşitlikçi bakım ekonomisi ve kalkınma politikaları

“Direnmeyi Avon mücadelesindeki kadınlardan öğrendim”

5 yıl boyunca İstanbul Kalkınma Ajansı’nda çalışan ve KHK ile işinden atılan Betül Celep ise direniş sürecinde yaşadıklarına değindi. 23 Ocak 2017’de direnişe başlayan Celep, meydana gelen ve kendisine destek veren kadınlarla beraber 66 gün boyunca direnmeye devam eder. Sokak akademileri örgütlenir, müzik grupları ziyarete gelir ve Filmmor açılış etkinliğini Khalkedon Meydanı’nda gerçekleştirir. Celep bunun kendisi için çok farklı bir tecrübe olduğunu aktarır.

Celep’e göre deneyimlenen alan çok özgürleştirici bir alan ancak şöyle bir illüzyonu da var: “Bir süre sonra dünyanız sürekli kendi hikayenizle mesela KHK ile sınırlı kalmaya başlıyor. Sürekli kendinizi anlatmaya başlıyorsunuz. Direniş çeşitli avantajları da barındırıyor. Ben beyaz yakalıydım ancak ben direnmeyi mavi yakalı işçilerden öğrendim. Ama onlardan daha fazla gündem oldum. Kentin merkezi bir yerinde direniyordum. İnsanlar hem üniversiteli hem deneyimli biri nasıl işsiz kalır diye şaşırıyordu. Ben beyaz yakalıyım ve üç beş kuruş fazla alıyorum diye daha güvenceli çalışmıyorum aslında.””

Celep direniş ilerledikçe aile ve devletin birbirine ne kadar benzediğini fark etmeye başlıyor. Aile içerisinde bir sürü kavga oluyor. Kendisine sürekli “hava soğuk orada ne yapıyorsun? Bu kadar dik durma, gerek yok” gibi öğütler veriliyor. Baba “madem işten çıkarıldın Ankara’ya dön” anne ise  “haklısın ama endişeleniyorum” çizgisini korumaya çalışıyor: “O alanda bütün ilişkileriniz belirli bir düzenekte başka bir yere evriliyor. Direnişe başladıktan sonra Avon direnişinden bir işçi arkadaşı aradım. Ben onu anladığımı düşünüyordum ama hiç anlamamışım. Biriktirdiğiniz dostlarınız, yakınlarınız birden bire hayatınızdan çıkıyor ve hiç tanımadığınız insanlar hayatınıza giriyor. Böylece eski ilişkilerinizin ne kadar sentetik olduğunu görüyorsunuz.””

Direnişlerin belli bir yerden sonra doyuma ulaştığını ifade eden Celep bir süre sonra yoldan geçenler için normalleştiğini ve bir sütundan farkının kalmadığını aktarıyor. “Başka bir şey yapmak zorunda kalıyorsunuz. Ben de 66 gün sonra direnişimi sonlandırdım ve KHK mücadelesinin referandum süreciyle ilişkili olduğunu düşündüğüm için referanduma hayır kampanyası üzerine çalışmalar yürüttüm. Şu anda da bir KHK’lılar meclisi kurulması gerektiğini, esas öznelerin dayanışmanın dinamiklerini belirlemesi gerektiğini düşünüyorum.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir