Mustafa Abi ile sohbet

Cihangir’de bulunan Atsushi Miyazaki Evsizler Evi’nde halen 13 kişi kalmakta. Şefkat-Der’in kurduğu bu evin sakinleri, burayı bulana kadar sokaklarda yaşamak zorunda kalmış evsiz abilerimizden oluşmakta. Evden iki abimiz Mustafa* ve Ali* ile evsizliği, sokakta kalmayı ve devletin kayıtsızlığını kendi hikayeleri üzerinden dinleme imkanı bulduk. Abiler şimdilik barınabilecekleri bir evleri olması sebebiyle İstanbul’daki tahmini 10 bin evsiz insanın nispeten şanslı olanlarını temsil etmekteler. Anlattıkları ise Türkiye’de evsiz olma veya kalma halinin sosyo-ekonomik yönünü yansıtmakta. Onlara karşı sorumluluklarımızı yerine getirmemiz, topluma tekrardan dahil olmak için gösterdikleri çabaları görmemiz ve bu gayretlerine destek vermemiz için bir hatırlatmaya da vesile olmakta. Evsizlik halleri üzerine

Mustafa abi:

“Bizim burada evsizler kalıyor, bazen yurt dışından gelenler, mülteciler de oluyor, yani her kesimden insanlar geliyor ve gidiyor. Benim kendi gelişim şöyle oldu; memlekette iflastan sonra birkaç yılı sokakta geçirmek zorunda kalışım sonrasında burayı buldum.”

Mustafa abi sokakta kalmak zorunda kaldığı süreçte kendi ifadesiyle ruhsal bir travma geçiriyor. Evsiz bir birey olarak zaten insanlardan dışlanmış bir konumda bulunmasının ileri derecede sosyal fobi hastalığı ile depreştiğini anlatıyor. O dönemler sorununun sosyal fobi olduğunu bilmediğini, bununla psikolojik olarak baş edebilmek için alkol aldığını söylüyor. Birkaç sene sokakta yaşamak zorunda kaldıktan sonra Konya’da Şefkat-Der’in evine gelince alkol ve sigarayı bırakmış.

Mustafa abi bu süreçte dürümcülük ve masörlük mesleklerini edinmiş. Sezonluk bir iş olan masörlüğün ardından kışın bir hotelde çalıştığını ancak burada aylık 200 lira kazandığını ve bu parayla geçim sağlamanın neredeyse imkansız oluşunu anlattı. Evsiz insanların bulabildikleri işlerin de kalıcı olmadığını ve büyük oranda fiziksel emek gerektirdiğini anlatan Mustafa abi, evsizler evinden bir arkadaşının Feshane’de bir kafede çalışmak için saat 7’de çıkıp 12 buçukta dönmesini ve bir süre sonra bu yüke dayanamayıp işi bırakmak zorunda kalışını örnek verdi.

Sokakta kaldığı dönemde yaşadığı ağır derecede sosyal fobi yüzünden psikolojik sorunlu oluşunun evsiz olma sürecini tetiklediğini anlattı. Sokakta kalırken çöpten bulduğu kutu şişeleri satarak geçimini sağlarken bir yandan da bulduğu kitapları okuduğunu ve bir kitapta bağımlılığın bir nedeninin de çocukluğa ve ailevi sorunlara dayandığını keşfetmesini anlattı. Sokakta kalanların büyük çoğunluğunun yetim olduğunu veya ailesinden sorunlar yüzünden ayrılmak zorunda kaldıklarını söyledi. İstanbul’daki evsiz evine geldikten sonra alabildiği psikolojik tedavinin kendisine ne kadar yararlı olduğunu, bundan önceki yıllarda gidebilme imkanı olsaydı farklı olabilecek durumları anlattı bize.

“Sokakta kalan insan zaman içinde- zaten sokağa düştüğünde psikolojisi bozulmuştur, ama sokakta kala kala daha da bozulur yani- insanlardan tamamen dışlanmış bir hal alıyor. Mesela  dramatik bir örnek anlatayım. Ben ilk sokağa düştüğümde -İstanbul’da düştüm- Aksaray’da bir köprü var, oradan geçiyorum, bir adam ölmüş, sakallar da böyle (uzamış) yaş olarak da en fazla 32 yaşında falan. başında iki tane olay yeri inceleme polisi. adama ben şöyle dikkatle baktım- gözleri açık halen. gözleri ışıl ışıl böyle, pırıl pırıl, simsiyah.- bir düşündüm ya dedim benim sonum da böyle olacak. Bakın psikoloji nereden nereye gitmeye başlıyor. daha sonra adamı soymaya başladılar. soydukça enteresan- cebinden o zamanın parasıyla bir elli altmış lira çıktı. fakat o elli altmış lirayı hiçbir yerde harcayamaz, neden. Çünkü sakallar böyle, saçlar böyle, otele gitse, herhangi bir otel kalkıp da onu almaz. ne bileyim berbere gitse, tıraş etmez, dükkana koymaz. Yani böyle bir şey. Daha sonra soymaya başladılar onu, en altta şeyleri koymuş böyle üşümemek için kartonlar koymuş vücuduna ve o kartonlar vücudunu tamamen yara yapmış. Yani herhangi bir insana bunun reva görülebileceğine ben inanmıyorum. Bunun dinde de yeri vardır, her yerde yeri vardır, komşusu aç iken tok yatan bizden değildir diyorlar. 40 ev yoksul olmayacakmış, eğer o kırk ev(den biri) aç yatarsa, yoksul yatarsa sen de sorumlusun dine göre. E o adam villalardan bir tane alıyor, saysan evlerin iki tarafından kırkı da villa. Yani şeye gerek kalmadı, çevremde aç yok hesabı.”

Abi bize bu süreçte kışın giydiği ayakkabıları altından su aldığını, belediyenin karın erimesi için döktüğü tuzların ayaklarındaki yaraları yakmasını, bir şekilde bulduğu az miktarda sıcak kıymanın Ankara’nın soğuğunda elinde donmasını, sigara bağımlılığı yüzünden sokakta izmaritleri toplamasını anlattı.

Mustafa abi kısa bir süre önce İsmek’te rölyef kursuna gitmeye başlamış ve bize yaptığı eserleri gösterirken bunu da evsiz evlerinin gerekliğine örnek olarak gösterdi, burada kalmasaydı bunun mümkün olmayacağını belirterek. Bu kursların hobi amaçlı ve dolayısıyla uzun bir süreye yayılan haftada birer saatlik kurs olduğunu, aslında meslek edinmek isteyenler için ayrı açılabilmesinin gerekli olduğunu söyledi. Kursa devam edebilmek ve malzemelerini alabilmek için kaymakamlıktan para istediğini, maddi destek bulabilirse tablolarına çerçeve yaptırıp satmak istediğini de ekledi.

“Bu tip yerlerin çok büyük yararları olabiliyor. Sokaktaki insanlara devletin destek vermesi lazım. Öncelikle bir bağımlılığı varsa, bunun halledilmesi lazım devletin görevi bağımlılıktan kurtarması, meslek edindirmesi , psikolojik destek vermesi ve bu aşamadan sonra bu arkadaşlar topluma tekrar kazandırılabilir.”

Benzer süreçlerden sonra sokakta kalan ve Şefkat-Der’e yönlendirilen Ali abi, bize kışın bir süre sığınmak zorunda kaldığı, belediyenin -o da kışın- alabildiği kadar evsizi içeri alıp, Mart’ta kapısına kilit vurduğu Sarıyer’deki Metin Oktay tesislerindeki durumdan söz etti. Tesiste akli dengesi yerinde olmayanlarla, madde bağımlıları ile beraber 400-500 kişinin “toplama kampı” gibi koşullarda kalmasını ve bahar ayında “sıcaklar geldi, gönder gitsin” mantığı ile gönderilmesini eleştirdi. Psikolojik desteğin zaten sağlanmadığı tesiste astım hastası olarak ambulans için bir hafta bekletildiğinden söz etti. Daha da vahimi, kendisi oradayken tesiste çoğu hasta, bazıları tüberküloz olan evsizlerden 9 kişinin öldüğünü ve bundan “devlet bakamıyor” denmesin diye basının da haberi olmadığından söz etti. Bu şartlarda orada bir buçuk ay zor kaldığını söyledi.

Abiler bize Fransa’dan gelen bir sosyal kurum çalışanından devletin kendine ait 400 evsiz evi olduğunu öğrendiklerini belirttiler. Evsizlerin durumunun yasal sorumluluğunun belediyelerin üzerine atıldığını ama buna dair bir yaptırım konmadığını, belediyenin istese elindeki atıl binalardan birkaçını evsizlere açabileceğini veya büyük çapta projelerle uğraştığı TOKİ ile dayanışabileceğini, zaten evsiz evlerinde kalanların da sürekli kalmadığını, topluma geri girmek için destek olunduğu sürece uzun süreli kalmayacaklarını belirtti.

Evsizlerin ilaç parası için gittikleri kaymakamlığın ödeme yapmayı reddettiği gerçeğinden ve valiliğin aralıklı bir vakitte verdiği bir miktar “ilaç parası”nın varlığından bahsetti. Ali abi evsizlerden ilaçlar için katkı payı ve muayene ücreti alınmasından ve sokakta kalan insanın açlık, bağımlılık sorunları varken, bir gün otelde kalıp banyo ihtiyacını gidermesi gerekirken bulabileceği az miktarda parayı genelde ilaca harcayamadıklarından söz etti. Bunun yerine bir dönem Ankara’da uygulandığını söyledikleri- valiliğin belli eczaneler ile anlaşmalı olması durumundan söz ettiler. Kurumların genelde “git çalış sana da iki ay önce para vermişiz” benzeri tepki verdiklerini veya toplumdaki “erkektir çalışsın” mantığına karşı, sokakta kalmanın istekten olamayacağı ve tamamen zorunluluktan, kendilerinin yapabileceği bir iş bulamayışından olduğunu vurguladılar, hatırlatmamızı istediler.

Abiler bu sıralar figüranlık işi ile evden bazılarının bir süreliğine de olsa bir iş bulabildiklerine sevindiklerini anlattılar. Mustafa abimizin rölyef malzemesi alabilmesi, çerçevelerini yaptırıp satabilmesi (İsmek’te folyo kursuna giden  ve yine ahşap kutu, boya gibi malzeme ihtiyacı olan bir abimiz daha varmış evde) için desteklerinizi, ayrıca ziyaretlerinizi beklemekteler.

Not: Mart sonunun gelmesi ile devletin Metin Oktay tesisinde evsizlere sağladığı sınırlı ve sorunlu hizmete kilit vurduğu dönem yaklaşıyor. Bu dönem tesiste toplabilen 500 evsiz insan için “kendi başlarının çarelerine bakmalarının” beklendiği ve onlar için tekrardan sokaklar ve açlığa mahkum olmaları anlamına gelmekte. Bu konuya dair bir duyarlılığın oluşması ve üzerine gidilmesi evsiz insanlar için hayati önem arz etmektedir.

Şefkat-Der tarafından açılan Atsushi Miyazaki Evsizler Evi sadece kış aylarında değil yaz aylarında da açık ve maddi sıkıntılar yaşıyor. Eve katkı sağlamak amacıyla Şefkat-Der’in
Ziraat Bankası Konya Selçuklu Şubesi 36995779-5002
IBAN TR030001000461369957795002 hesabına nakdi destekte bulunabilir veya  Mart sonunda** Fatih’te düzenleyeceğimiz yemek ve ikinci el kitap satılacak olan kermesimize (satılabilecekler veya maddi katkı yolu ile) desteğinizi bekleriz.

*isimler değiştirilmiştir

** tarihi sitemizde duyurulacaktır

1 Response

  1. alp dedi ki:

    elinize sağlık hilal, handenur. kıymetli bir metin olmuş.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir