Hurafeler ve Mitler Kitabı Üzerine Değerlendirme Notları – Kolektif

1. Değerlendirme (S.Kızılkaya):
Süreyya Su, literatür içinde dolanırken büyük oranda A.Y.Ocak ve Ö.L.Barkan’ın mirasına dayanmış. Fakat bu mirasın içerik analizine yönelik katkısını da pek umursamamış. Gayet pozitivist bir metodoloji uygulamış. Kültür ile metin(vahy) arasında ilişkinin nasıl olabileceğine dair bir sorunsalı bile yok. Ki bu noktada kültürün metne(vahye) karşı yüceltilmesine yönelik bir epistemolojik niyeti var.

Popüler İslam – Yüksek İslam ayrımı yapmış, adını vermeden şifahi-kitabi İslam ayrımı yapmış ama bu ayrımlar arasındaki geçişleri ve etkileşimlerin nasıl olabileceğine dair bir soru sormuyor. Sanki bu ayrımlar halk-devlet ayrımına doğrudan denk düşüyor gibi bir ön kabulü var.

Hikayesini aktardığı evliyaların kültürel kaynaklarını İslam öncesi ile ilişkilendiriyor ama bu yaşamların kendi meşruiyetlerini metinle(vahy) kurdukları ilişkide nasıl temellendirdiklerine, İslamın meşruiyet dairesini tanımlama yönündeki gayretlerine hiç girmiyor.

Yazar ulusçu tarih yazımını kitap içinde eleştiriyor ama kendisi de sonuçta aydınlanmacı ideolojik tutumla benzer bir kurguya düşüyor. Kültürel kökleri İslam-öncesinden kaynaklanan, Osmanlının merkezinde ve uleması içinde gelişmeyen, halkın yaşattığı bir iyi dinsellik tasvir ediyor. Bu dinsellik, aynı zamanda “hümanist, dinler üstü ve Anadolulu” (s:204) Bu haliyle Türklere özgü, Araplarınkine benzemeyen bir dinsellik.

Bir noktada o kadar abartıyor ki, Foucault’nun ‘panoptikon’unu(s:176) Selçuklu-Osmanlı mahallesine uyguluyor. Oysa panoptikon, iktidarın disiplinciliğini ve denetleyiciliğini modern öncesi yönetimsellikten farklı kılan bir özelliktir. Nihayetinde Foucault isteseydi, modern öncesi Batıda kapalı kentin içindeki kontrolcülüğe de bu kavramı uygulayabilirdi, ama uygulamadı. Yazar, Selçuklu-Osmanlı dinselliğinin kitabi-yüksek kısmını iktidarla özdeşleştirmek, baskıcı göstermek için fazla abartmış, yanlış benzetme yapmış, hocası da uyarmamış ayıp etmiş. Oysa aynı mahalle, cami, tekke örgütlenmesi, toplumun çoğu zaman kitabi-yüksek Müslümanları da yanına alarak devlete karşı özerkliğini korumasını sağlayan bir kurumsallık.

2. Değerlendirme (B.Soylu):

Artılar:

1-Özellikle “Yüksek İslam” jargonu üzerinden tartışılan İslamcılık tartışmaları içerisinde halk İslamının yayılma ve domine etme etkisini görme ve dikkat kesilme noktasında ciddi bir burun bükme varken gündeme getirilmesi oldukça önemli..

2-Bir çok konuda açıklayıcılık imkanını üzerinde barındıran senkterizm kavramını gündeme getirerek bir arayışın içine girilmesi ciddi bir artı olarak duruyor.

Eksiler:

1-Koşuyu yapan dervişlerin söylemlerine dair esas damara değinmemesi:

Kitapta tebliğ için yollara düşen insanları diğer din adamlarından ayıran özellik olarak sadece hoşgörü ve geçişkenlik, değişim ve uyum yeteneğini öne sürmüş. Sadece bu argüman neredeyse 500 yıl  etkisi süren bir mobilizasyonu açıklamak için yeterli olmaz. Hoşgörü ve değişime açık olmak bireyin tekil anlamda sevilen ve sayılan biri olarak kabul edilmesine imkan tanıyabilir ancak bir öğretinin uzun yıllar büyük bir toprak parçasını dönüştürmesine imkan sağlamaz. Söylemi kendisinden önce söylenmiş olanlardan ayıran tam olarak nedir sorusunun cevabı kitapta hemen hiç bulunmamakta.

2-İslamın aslında ne olduğuna dair bir tanım gayretine düşülmemiş olması ve bazı ön kabullerin hiç sorgulanmaması:

İslamın iki yaklaşımı olduğunu ve bu iki yaklaşım arasındaki farkları anlatmaya çalışmış olmasına rağmen temelde ne olduğunu merak eden bir uğraşıyı kitapta göremiyoruz. İslam temelde ne söyler sorusunun cevabı verilmeden ikili bir tercih arasında konuşmak ister istemez tanımlamanın kendisini de sakil ve bağlamı tam kurulamamış bir noktada bırakıyor.

3-Haçlı savaşları ve Moğol istilası gibi tarihi vakalara hemen iç değinilmemiş olması

Tarihi olayların toplumsal dönüşümlerdeki etkileyiciliğinini önemi yadsınamaz. Horasan Erenletinin yaşadıkları dönemde hangi durumlar için ne söyledikleri sorusu ve savaşlarda aldıkları siyasi pozisyonlar toplumsal etkililiklerini anlamak için şarttır. Rum diyarında ciddi çalkantılara neden olan savaşlar, isyanlar, iktidar gerilimleri, zorunlu göçler ile ilişkilendirilmeyen bir bağdaştırma fevkalade eksiktir. Senkterizmi sadece devletlerin çıkarlarına imkan tanıdığı için izin verilen bir politika olduğunu beyan etmenin kendisi ciddi  bir anakronik hali barındırıyor

5-Müslümanlaşma hikayesi anlatılırken tanımlayıcı çerçeve olarak dini literatürün öz kaynaklarına hiç değinilmemiş olması

3. Değerlendirme (O.Önal):

Kitaptan aklımda kalan sorular:

1. İslam-karşılaştığı diğer dinlerle harmanlanmıştır savı var bu kitapta ve olumlu olarak bahsediliyor bu durumdan. Eyvallah. Fakat bunun sınırı nedir? Nereye kadar uzlaştırmadan sayılabilir ve nereden itibaren yozlaşma denebilir. Bu durumda İslam’ın vazgeçilmez temel ilkelerinin ortaya konması gerekiyor sanırım.

Bir örnek kitaptan: şamanların ve şaman geleneğini devam ettiren Baba’ların, sahip olduğu manevi gücü aynı zamanda dünyevi bir iktidar aracı olarak da kullandığından bahsediyor. Bu mesela İslam’ın temel ilkelerine ters değil midir?? Buna sempatik bakabilir miyiz?

2. Yazar ortodoks İslam’ın iktidar yanlısı olduğuna-heteredoks İslam’ın güzelliğine vurgu yapmış. E İslam ancak bir şeylerle soslandığında bir şeye benziyorsa, normalde lezzetsiz bir şey gibi bir sav ortaya çıkıyor. Bu durumda ya ortodoks yorum İslam’ın özünden uzak esasta, ya bu yorum hatalı ya da İslam hakkaten kötü bir şey.

3. Bir çok yerde İslam’a Türklerin kolayca geçmesinin bir nedeni olarak da, halk arasında yayılan heterodoks yorumda yaşanan İslam’ın eski inanışlarından çok farklı olmaması hatta bazılarının İslam adı altında eski inanışlarını yaşadığını görüyoruz. E o kadar ciddiye alınan bir şey değil o zaman herhalde bu din falan meseleleri. Şimdiki atmosfer başka, din değiştirmek falan adamın hayatına kaydırır yani, o zaman ahali rahatmış herhalde bu konularda.

Ama kitabın çelişkileri de var bu konularda, efil-efil giyinen, ateş başı ayinleri yapıp Şamanlığına öykündüğü söylenen Hacı Bektaş’ın aynı zamanda Balkanlara adam gönderip İslam tebliğ ettirecek kadar da mücahidliği var kitaba göre, anlamadım?

4. Bu noktada da şunu merak ettim, “e ne diye İslam’a geçmiş ki bunlar”. yani madem eski dini yaşayacaktın alttan alta çaktırmadan, niye İslam’a geçtin? Demek ki bir şekilde bir cebr var yani..

Sorularım bunlar. Sonraki kitapta görüşmek üzere. selamlar..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir