Müslüman-Sosyalist-Feministler

Bugüne kadar Türkiye’de kapitalizme ve erkek egemenliğine karşı mücadele etmeyi amaçlayan birçok Müslüman, ne sınıf kavgasını ileri taşımaya çalışan sosyalist kurumlarda ne de kadınların mücadelesini ileri taşımaya çalışan feminist kurumlarda kendine yer bulabilmiştir. Seküler paradigmayı kuşanan bu kurumlarda, Müslüman özneler anlamla kurdukları ilişkiyi seküler ve bireysel alana sıkıştırarak açıklamak zorunda bırakılmakta, kendi inançlarının gereği olarak sahiplendikleri kamusal pratikler ise kısıtlanmaktadır. Seküler paradigma dayatması, ezilen Müslümanların siyasal öznelik kazanarak ezilenlerin safında kendi değerlerini ve anlam pratiklerini sahiplenerek mücadele etmelerini engellemektedir. Müslüman kitleler ya kimliklerini seküler paradigmaya uyumlu ve bireysel bir biçimde yaşamak ya da güncel kapitalist-ataerkil ve dini tekeline alan hegemonyaya razı olmak zorunda bırakılmaktadır.

Emek ve Adalet Platformu, patriyarkaya ve kapitalizme karşı mücadele edenlerin kimlikleriyle kurdukları anlam ilişkisini sorgulamadan, onların siyasal öznelliklerini kültürel değerleri ve anlam pratikleri üzerinden inşa etmelerine alan açmayı bir sorumluluk bilir. Kendisini temelde sosyalist-feminist bir örgüt olarak tarif eden EAP, Müslüman sosyalist feministlerin (MSF) çizgisini bu topraklardaki devrimci mücadelenin söylem ve eylem düzeyinde üstlenilmesi gereken bir ideolojik inşa süreci olarak görür. MSF’lerin kapitalizm ve patriyarkaya karşı mücadelede özneleşme sürecine destek olmayı, bu coğrafyaya dair bir sorumluluk ve borç olarak değerlendirir. Öte yandan MSF’ler içinse bu hem bir dini vecibe hem de tüm insanlara karşı bir sorumluluktur: Ne İslam ezenlerin şahsında bir temsile indirgenebilir ne de Müslümanlar ataerkil, kapitalist ve dini tekeline alan hegemonyaya boyun eğmek zorundadır. EAP ile birlikte MSF’ler, bu hegemonyadan çıkışın ideolojik ve pratik imkânlarını aramaktadır.

Sadece kendi örgütsel çıkarını önceleyen bir yapının devrimci niteliği kaçınılmaz olarak sınırlı kalır. Örgütsel çıkarını halkın çıkarlarının önüne koymak, ortak mücadele zeminini baltalayan bir tutumdur. Paylaşmak, feragat etmek, kendi hilafına olsa dahi ortak iyiyi gözetmek ve birlikte hareket etme iradesini öncelemek, bu sığ tutumun anti-tezidir. Bu sebeple kapitalist ve patriyarkal zulüm sistemlerine karşı dirençli bir halkın birlikteliği yalnızca stratejik bir birliktelik değil; aynı zamanda kültürel, duygusal ve politik bir örgütlülüktür. Bu yönüyle Müslüman sosyalist feminist çizgi, EAP siyasetinin beslendiği coğrafyayla kurduğu ilişkiyi tarif eder.

MSF çizgisi, özü itibarıyla tarihsel bir konumlanışın ve itikadın ifadesidir. Tevhid (birleme) eksenli bir mücadele perspektifiyle, mevcut iktidar ilişkilerinin yeniden üretildiği tüm zeminleri sorgulama ve yerinden etme kararlılığı taşır. MSF olmak, kula kulluğu reddetmenin ötesinde, dayanışmaya dayalı bir anlam inşası ödevini üstlenmek demektir. MSF çizgisi, dini ya da seküler tüm ezme biçimlerine karşı, ezilenlerin kendi sözünü kurabilecekleri bir siyasal zeminin ilkelerini örer. Böylece MSF’ler, halkın değer dünyasını araçsal değil; anlam kurucu bir pratik olarak görür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir