Yeryüzü Allah’ındır – 9 Mayıs 2025 Cuma Hutbesi
Emek ve Adalet Platformu olarak Diyanet’in toplumsal sorunlara ve siyasi meselelere değinmeyen, İslam’ın sermaye lehine ve devlet onaylı yorumunu empoze eden Cuma hutbelerine karşı, her Cuma günü Alternatif Hutbeyi okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.
Gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü türlü ürünler çıkaran Allah’tır; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri sizin için faydalı olacak şekilde yaratan O’dur. (İbrahim 32)
Kıymetli Müslümanlar,
Yaratıcımızın insanın içinde yaşamasına uygun koşullarda var ettiği ve insanlığa yuva olan bu dünya, bizlere verilmiş bir emanettir. Tüm yaratılmışlar bu emanet üzerinde eşit kullanım hakkı ve sorumluluk sahibidir. Bu emanet, devlet ve şirketlerin el birliğiyle kurduğu rant politikalarıyla tüm insanlığın eşit kullanımından alınmaktadır. Oysa; hava, su, toprak, orman, mera, kıyı, dağ, vadi, tohum var oluşları itibariyle müşterektir. Müşterek; birlikte kullanılan yerleri, ortak mülkiyetteki alanları ya da tam tersine üzerinde mülkiyet kurulamayan şeyleri anlatmaktadır. Bugün ise müşterekler; ihalelerle, sermayenin ve devletin çıkarına hizmet eder şekilde elimizden alınmaktadır. Dağlar maden şirketlerine peşkeş çekilmekte, ormanlar betonlara boğulmakta, sular ve sahiller özelleştirilmekte ve meralar sanayi alanlarına kurban edilmektedir. Bu sistem tüm insanlığa ait olanın bir avuç azınlık tarafından gasp edilmesine sebebiyet vermektdir.
Aziz İnsanlar,
İslam Peygamberi Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Üç şeyde insanlar ortaktır: Su, ot ve ateş.”(Ebû Dâvûd) Bugün bu alanlar kapitalist sistemin çarkında “ihale” ile satılan, “yatırım” adıyla çitlenen, “kalkınma” bahanesiyle talan edilen yerler haline gelmiştir. Bu hem halkın hem de dünyayı bizler için bir yaşam alanı kılan ve bu yarattığı dünyanın da yaratıcısı olan Allah’ın hakkına el uzatmaktır. Nitekim tüm varlık yaratıcının bizlere rahmetinin ve merhametinin bir delilidir. Doğa da insan da yaratılmış bir mahluktur ve bu evren de Allah’ın cemalinin nuruna doğru akıp gitmektedir. İnsanın bu cemali idrak edebilmesi için kendisine emanet edilen bu müşterekleri insan onuruna yakışır bir şekilde korumalı ve paylaştırmalıdır. Doğayı çitleyen, ormanı satan, suyu şişeleyip pazarlayan her sistem, zulüm düzenidir.
Sevgili Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurdu: “Malın gerçek sahibi sen değilsin. Gerçek mal, sen onu Allah yolunda verince kalıcı olur.” (Buhari, Rikak, 12)
Değerli Müslümanlar,
Bu dünya kalıcı olmadığı gibi bu dünyada edinilen hiçbir mülk de kalıcı değildir. İslam tarihinde vakıf kültürünün büyük bir önemi olsa da vakıf kelimesinin asıl anlamını unutmamak gerekir. Vakıf, mülkiyeti kolektifleştiren, mal sahibinin onun üzerindeki tasarrufunu durduran hatta bu bağlamıyla da zenginleşmeyi durdurmanın bir yolu olarak Peygamber tarafından sahabelere sıkça tavsiye edilmiştir. Vakfedilen mal ne bireyin ne de devletin denetimindedir; o halkın tasarrufundadır. Vakfetmek; müşterekleri korumak ve adaletli kâr bölüşümüne hizmet etmektir. Kapitalist bir toplumda, feodal Osmanlı toplumuna ait olan vakıf kültürünü överek yüceltmek onun gerçek işlevini anlamamaktır.
Sevgili Kardeşlerim,
Vakıf kültürü, holdinglerin yanında saf tutarak, belli kimselerin yararını güderek gerçekleşmez. Bugün vakfetmek; müştereklerden üretim araçlarına her şeyin toplumun ortak yararına kullanılmasını savunarak gerçekleşir. Vakıf kültürü, Samandağ’da milyar dolarlar kazanabilmek için çiftçinin büyük bir emekle yetiştidiği, bizden torunlarımıza emanet zeytin ağaçlarını sökerek gerçekleşmez. Bugün vakfetmek; taşla, ormanla, suyla direnerek yapılır. Bu bağlamda her dönem anlamını yeniden kazanan vakıf kavramının asıl amacı, mülkiyetin sınıfsal tahakküm aracı olmaktan çıkarılmasıdır. Bu dünya Allah’ın bir ayetidir ve tüm insanlığa emanettir. Bu dünyanın toprağı, suyu bir miras değil; bize ve bizden sonrakilere Allah’ın rahmetidir. Bir avuç kapitalist, kimseyi Allah’ın rahmetinden mahrum bırakamaz.