Bir Dini Kaynak Olarak Siyasi Otorite ve Mazlum-Der

8 Responses

  1. Zeyneb dedi ki:

    İki örnek vererek, müslümanların kaynak olarak siyasi otoriteyi görmesini eleştirmişsiniz. Ancak Mazlumder de kendisine kaynak olarak gördüğü şeyleri sorgulamalı zira onlar da dini kaynaklardan değil ‘evrensel’ humanist değerlerden besleniyor. Mazlumder bugün herhangi bir haksızlığa karşı çıkarken bunun bir insan hakkı ihlali olmasını referans gösteriyor. Bunu göz ardı ederek böyle bir eleşti yapılması tutarsızlıktır. Bu arada Mazlumder’in ateşkes açıklamalarına çok sert karşı çıkan insanlardan biriyim. Keza Davutoğlu’nun açıklamalarını da doğru ve gerçekçi bulmuyorum. Suriye muhalefetinin yanındayım. Demem o ki yazınız fazlaca genellemelerden oluşmuş. Evet sizin dediğiniz gibi bir kitle mevcut ancak burada önemli olan herkesin kendisini eleştirebilmesi. Bu olmaksızın hiçbir şey değişmeyecek. Mazlumder de son yıllardaki duruşunu tekrar gözden geçirmeli. Akp ve çevresini eleştiriyorsunuz ancak Mazlumder’in kendisi de yukarıda saydığınız dört ‘otorite’yi kaynak olarak benimsemiyor. İğneyi biraz da kendimize batırmamız lazım galiba.

  2. Seher dedi ki:

    Ben Mazlumder’in dini hassasiyetleri bulunan bir dernek olduğunu düşünüyordum, ta ki 26 Ekim- 16 Kasım arasında gerçekleşen İNSAN HAKLARI OKULU’na katılana kadar..
    Burada tanık olduğum şeylerle benim kafamda oluşan görüntüde; Mazlumder’in referansının kesinlikle din veya dini hassasiyetler olmadığını düşünüyorum.
    Mazlumder ortamında hakim durum; orada fazlasıyla ırk vurgusunun yapılıyor olması ve geçmiş dönemde yapılan hak ihlalleri neticesinde doğu ve güneydoğu bölgelerinde bir kürt devletinin kurulmasının gerekliliğinin savunulması şeklindedir. Bu bana çok masum gelmiyor. Bu durum en çok İsrail’in ve Ortadoğu’da -yani temelde halklarının çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkelerde- istikrarsızlık yaşanmasını isteyen güç odaklarının işine gelir. “Böl ve yönet” farklı bölgelerde on yıllardır uygulanan bir proje.. Bu dernekte çalışan ve katılımda bulunan kardeşlerime bu konuda dikkatli olmalarını olaylara geniş açıdan bakarak konumlarını belirlemelerini tavsiye ediyorum..
    Ayrıca eğer bu dernek dini referans alıyorsa, ırk vurgusu ile öne çıkmaları asla mümkün olamaz.. Allah müminleri iman etmeleri neticesinde birbirlerine kardeşler kılmış ve üstünlüğün ancak takvada olacağını söylemiştir. Yani ırk vurgusu yapmak ve bunu öne çıkartmak, İslam kardeşliğini zedeleyen bir durumdur.
    “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık, ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” (Hucurat 13)
    Ayrıca “Ümmetin yolu Kürdistan’dan Geçer” sloganı kesinlikle kabul edilemez. Ümmet nasıl olur da, milliyet çatısında oluşturulmuş bir yapıda birleşebilir.. Bu çok yanlış ve kısır bir yaklaşım tarzıdır.. Rasulullah’ın veda hutbesinde “Size iki şey bıraktım bunlara tutunduğunuz müddetçe sapmazsınız; Allah’ın kitabı ve benim Sünnetim..” dediği gibi. Ümmetin yolu ancak Kuran ve Sünnetten geçer.. Bunlarsız hakiki bir İslam ümmeti ortaya çıkmaz..

    Benim Mazlumder’in Gezi eylemlerinde ve diğer olaylardaki duruşundan anladığım.. birleştirici hareketlere; farklı nedenler öne sürerek eleştirilerde bulunuyorlar ve atılan olumlu adımlar ne kadar önemli ve faydalı olursa olsun bunun yetmeyeceğini, takdiri hak etmediğini ve bir kıymeti harbiyesinin bulunmadığını düşünüyorlar.. Bu onların kafalarındaki hedefler konusunda şartlanmışlıklarından kaynaklanıyor..
    Her hak sahibine hakkını vermek gerekir.. Yapılan olumlu çalışmaları takdir etmek kişilerde ve kurumlarda adalet duygusunun pekişmesine yardımcı olur.. tersi ise hak terazisinin sapmasına neden olur.
    Eğer gezi eylemlerinde bir kaos ortamı oluştuysa ve bu ortamda olaylara katılmayan halkın hakları ciddi anlamda ihlal edildiyse ve seçilmiş bir hükümetin düşürülmesi yani darbe planlandıysa (ki ortaya çıkan bilgilerden böyle olduğu anlaşılıyor) bu konuda sivil toplum örgütleri özellikle de insan haklarını konu alan sivil toplum örgütleri, olayları yatıştırıcı ve hak ihlali yapan ve halkın seçimini hiçe sayan eylemlerin karşısında yer almalıydı..
    Bu benim görüşüm tabi.. Herkes kendisine göre doğru olanı yapar..
    Suriye konusunda ise.. Suriye’de yaklaşık 3 yıla yakındır Esed güçleri tarafından, halk üzerinde büyük bir katliam gerçekleşiyor. Bu konuda Esed yönetiminin zalim olduğu konusunda hiçbir şek söz konusu değilken, bu konuda hakkı ortaya koymamak ve yan çizmek; zalimin yanında olmak anlamına gelir. Savaşın devam etmesi ölen insan sayısının artışını sağlayan doğal bir süreç, ama sürecin başına baktığımızda masaya oturma ve anlaşma tekliflerine Esed’in verdiği cevap her ne kadar sözde olumlu olsa da, icraatta olumsuz oldu.. ve bu süreçte binlerce insanın kanı, ırzı ve haysiyeti ayaklar altına alındı ve talan edildi.. Allah zalimlerin üzerine azabının en şiddetlisini indirsin.. (Amin..) Şu anda Esed, kendisine güven duyulacak konumda asla değildir. Ateşkes olacaksa bile, şartları öyle belirlenmelidir ki Esed asla tekrardan bir insanının bile en ufak hakkına el uzatmaya cesaret edemesin.. Dünyada böyle bir otorite ve mekanizma nerede!..

    • suat dedi ki:

      Esed’in zulmünü gördüğünüzün yarısından bakıp, El Nusra cephesinin Rojava’da yaptıklarını görebilseniz, vicdanınızın olaylara objektif baktığını düşünürdüm ama maalesef durum öyle değil, artık herkes anlamalıdır ki, Kürdistan coğrafi bir bölgenin adıdır ve bunu söyleyerek insanlar büyük güçlerin oyununa düşmez, aksine ülkesinde yaşayan bir topluluğa saygı göstermiş olur, tıpkı Başbakan’ın son Diyarbakır konuşmasında yaptığı gibi. Keşke bunu daha önce söyleyebilseydi ve biz bu süreç içinde bu kadar insan kaybetmeseydik, her şeye rağmen yine de devlet tarihinde olmadık bir şekilde ama öyle ama böyle bir müzakere süreci yürütmeye çalışıyor. Bu çok kıymetli bir şey, bunu görelim ve artık ezberlerimizi değiştirmeye çalışalım. Nitekim paylaştığınız Hucurat Suresi’nde Rabbim bize ayrı ayrı yarattığı bizlerin tanışmasını ve anlaşmasını istediğini söylüyor. Biz birbirimizi kabul ettiğimiz sürece konuşur ve anlaşırız yani bu ülkede yaşayan bütün topluluklar en azından “anayasal” olarak birbiri ile eşitlenmezse, söylediğiniz sözler boşa düşecektir. Unutmayın ki, dillerimiz ve renklerimiz Allah’ın ayetleridir. Rabbimin yarattığını biz nasıl inkar edebiliriz. Yazarın burada ki gördüğü yerde tam burasıdır, bir doğru varsa ve bu doğru Kuran ve Sünnet’le bize emredilmişse, bunu kabul etmek için sadece emr-bil maruf, nehy anil münker yeterlidir. Hiç bir otoritenin söylemesine ihtiyacımız yoktur.
      Selamlarımla

    • Şu sorumu samimiyetle cevaplandırmanızı isterim: Doğu Türkistan ile ilgili gündemler kulağınıza çalındığında aslında resmi bağımsızlığı olmayan ve Çin’e bağlı bulunan bu coğrafyanın isminin anılmasını bir Amerika oyunu olarak görüp rahatsızlık duyuyor musunuz? Yani ABD’nin Çin karşıtı bir politika olarak Türkistan ismini yaygınlaştırdığını ve bunun İslam’a uymadığını düşünüyor musunuz? Zira benim aklımdan geçmiyor ama sizin de geçmiyorsa siz açık bir Kürt düşmanı olursunuz çünkü Türkistan demenin rahatlığını Kürdistan’da göstermiyorsanız siyasal anganjmanınızda hakim renk Türkçülük ve Kürt düşmanlığıdır.

      • Seher dedi ki:

        Böyle bir polemiğin içerisine asla girmem..
        Allah’ın yarattığı herhangi bir ırka, düşman olmaktan Allah’a sığınırım.. Bir Türk olarak; hiçbir Türk’ün, Kürd’e veya başka etnik kökenden kimselere ırkından dolayı bir üstünlüğü olduğunu veya tam tersini asla düşünmüyorum..
        Üstünlük ölçüsü ancak ve ancak “takva”dır.. (Allah’ın rızası doğrultusunda, bunu hedefleyerek atılan adımlardadır..)
        Çin; tarih boyunca ciddi katliamlara imza atan bir ülke olarak, dönemimizde Doğu Türkistan Bölgesi’nde de masum halka yönelik katliamlarına devam etmektedir.
        Zulüm nerede ve kimin tarafından gelmiş olursa olsun, karşısında durmak gerektiğini düşünüyorum..
        Benim bu bölgeyi tanımlamak için kullanabileceğim başka bir alternatifim yok maalesef.. O nedenle, “Doğu Türkistan” kelimesini kullandım..
        Bu bölge ile ilgili olarak yapılması gereken bu masum halk üzerindeki Çin Hukümetinin zulmünü kaldırmaktır.. Burada ABD’nin de istediği ve çıkarlarının doğrultusunda olacak, Türklere ait Türkî bir devletin kurulmasını desteklemiyorum asla.. Aynen, Kürtlerin yoğunlukta olduğu Kürdî bir bölgenin kurulmasını desteklemediğim gibi.. Şunu unutmayalım ki, böyle bir hedef bir taraftan Allah’ın rızasından uzak olacağı gibi, akan kanın da iki taraflı daha da artmasına neden olacaktır..
        Bu da en çok ABD gibi ülkelerin işine gelen bir durum olur..
        Etnik köken ön plana çıkartılarak yapılacak çalışmalar güdük kalmaya mahkumdur.. Allah’ın kendilerine üstünlük vermediği değerler üzerinden harekete geçmektense, kendisine değer atfettiği “takva” üzerinden gitmek her müslüman için daha mantıklı bir tavır olacaktır.

  3. İslam ile uyumlu olduğu sürece bir metin Batılı olduğu için yargılanamaz veya yok sayılamaz. Mazlum-Der evrensel insan hakları beyannamesi ile bu çerçevede örtüşebilir. Ancak Mazlum-Der’in batılı metinlerle veya AİHM’in, AB’nin tüm kararları ile uzlaşmadığının en güzel iki örneği AİHM’deki başörtüsü kararına tepkisi ve eşcinsellerle ilgili politkasıdır. Kaldı ki insan haklarını savunmak kötü bir şey değildir, Mazlum-Der’e göre İslam’ın da insan hakları vardır. Eğer hümanizmi insanı tarihi özne gören felsefe olarak göreceksek (ki öyle görmeliyiz) İslam hümanist bir dindir, çünkü mümine rol biçer.
    Mazlum-Der’in Batılı insan hakları anlayışını İslami insan hakları anlayışının önüne koyduğunu ispat edecek kuvvetli bir deliliniz olmadığı sürece söyledikleriniz iftiradan ibaret kalacaktır.
    Suriye’deki ateşkes hadisesi başka bir konu. Ama arzu ederseniz bu konuyu inatçılığın yol açtığı kayıplarla ve mağduriyetlerle birlikte konuşalım…

  4. Seher hanımın ifade ettiklerine verilebilecek uzun cevaplar var. İslam tarihinde yok sayılmayan bir coğrafya T.C. tarihinde yok sayılıyor. Bu anti-siyonizm üzerinden yapılsa da aslolan cumhuriyetin yani kemalizmin mirası devralınıyor. Ama bunlar kendini tekrar eden tartışmalar. Başka bir şeye dikkat çekmek isterim: Seher Hanım tam olarak yazımda anlatmak istediğim şeyi tekrarlıyor. Kürdistan ve Gezi ile ilgili konularda ve hatta Suriye meselesinde Hükümeti değil Mazlum-Der’i eleştiriyor. Halbuki hükümet çevreleri son tahlilde Mazlum-Der’in dediği noktaya geliyor.

  5. Bayram dedi ki:

    Sabahattin bey, Mazlumderi Evrensel hümanizm’ ile suçlayanlar evrenin, insanın ve cümle mükevvenatın Yaratıcısını tanımamış, Rasulullahı ve İslamı anlamamış demektir. İslam’ın tüm insanlık için olduğunu, fıtrat dini olduğunu anlamayanlar ve anlamadıkları halde anlamış gibi söylem ve davranışta bulunanlar büyük günahlar işlemektedir. Bunların Hakka ve halka yararlı olması ve islamın muradı doğrultusunda düşünmesi-davranması mümkün değildir.Çünkü daha islamı anlamamışlar. Kendi kafalarına göre bir islam ihdas eylemişler. Güdüldükleri her hallerinden bellidir. Size Kerbela örneğini vereyim: Hz. Hüseyini İslam adına (!) katlettiler bildiğiniz üzere. Düşünün artık biz müslümanların halini..!!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir