Kuran’dan Notlar – Önce Hangisi Yaratıldı: Yer mi Yoksa Gök mü?

“9 – De ki: “Siz yeri iki günde yaratanı gerçekten inkâr edip duracak mısınız? Bir de O’na eşler koşuyorsunuz ha? O bütün âlemlerin Rabbidir.” 10 – O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp soranlar için rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip, düzene koydu. 11 – Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: “İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin.” dedi. Her ikisi de: “İsteyerek geldik” dediler. 12 – Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.“ Fussilet Suresi, 9-12. ayetler.

Yukarıdaki pasaj Kuran’ın modern doğa bilimine aykırı olduğunun kanıtlarından biri olarak sunulur. Kanaatimce hakikat tam olarak böyle değil.

Pasaja göre yeryüzü gökyüzünden önce yaratılmıştır. Oysa modern astronomi sayesinde biliyoruz ki yeryüzü gökyüzünden sonra yaratılmıştır ve bu gerçeği Kuran’ın yazarı da biliyor. Aşağıdaki pasaja baktığımızda ve pasajı yukarıdaki pasajla beraber okuduğumuzda yukardaki pasajın başka bir meramı olduğunu düşünmeye başlayabiliriz.

“27 – Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu Allah bina etti. 28 – Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu. 29 – Gecesini kararttı, kuşluğunu çıkardı. 30 – Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.” Naziat Suresi, 27-30. ayetler.

Bu pasaja göre ise önce yeryüzü değil gökyüzü yaratılmıştır. O halde yukardaki iki pasaj arasında bir çelişki olduğu düşünülemez mi? Pekala düşünülebilir.

Ancak kanaatimce bir çelişki yok. Eğer doğaya kör determinizmanın eseri olarak değil de, bir sanat eseri olarak görürsek çelişki buharlaşıyor.

Marx’tan ilhamla; bir olgunun araştırılma sırasıyla onun dile getirilme sırası birbirinden farklı olabilir. Araştırırken olgudan başlar ve onun nedenlerini sorgularsınız, bu olguyu metne dökerken ise önce olgunun nedenlerini anlatırsınız, sonra olguyu ortaya koyarsınız. Yani araştırma sırasında önce dile getirdiğiniz meseleyi dile getirdiğinizde sonra metne dökersiniz.

Evreni bir sanat eseri olarak kabul edersek de bu böyledir. Kör determinizma açısından bakacaksak önce gökyüzü var oldu, sonra yeryüzü. Fakat olaya sanatkar olan Allah açısından bakarsak, Allah önce evrendeki gözbebeği olan yaşamı, insanı ve onun mekanı olan yeryüzünü tasarladı ve sonra gökyüzünü, yeryüzüne hizmetkar olacak şekilde dizayn etti. Mesele maddi yaratmaya gelince önce gökyüzünü yarattı sonra da yeryüzü ve insanı. Yani evrende en son yaratılan insan ve yeryüzü ilahi ilimde ilk yaratılan olarak anlatılıyor.

İşte bu sebeple Kuran bir yerde önce yerin sonra göğün yaratıldığını söyler, başka bir yerde ise önce göğün sonra yerin yaratıldığını söyler. Ve bu ikisi birbiriyle çelişki halinde değildir.

Yaratılış üzerine söylerken, Allah’a öncelik ve sonralık atfettik. Oysa Allah için zaman yok, o ezeli ve ebedidir. Buradaki öncelikler ve sonralıklar, Kuran’ın üslubunda gaybi hakikatleri müşahede alanında anlaşılır kılmak için kullanılan sembolizmlerdir. Allah için elbette ki önce-sonra yoktur. İnsanın Allah’ı anlamak ve anlatmak için antropomorfik[1] bir dile ihtiyacı vardır. Bu dil sembolik bile olsa hakikati kavramaya hizmet eder, zira insan zaten daha baştan teomorfik[2] olduğu için (çünkü ondaki tüm sıfatlar Allah’tan gelmiştir) Tanrı’yı insan sıfatlarıyla düşünmek hakikati basitleştirse de onun özüne zarar vermez.

Son olarak Fussilet Suresi göğün önce duman halinde olduğunu ve sonra belirlenim kazandığını söylüyor. Bu konuda detaya girmeden kısaca bir şeyler söylemek istiyorum. Kanaatimce bu ifade kuantum mekaniğindeki olasılıklar denizine de bir işarettir. Kuran’ın başka yerlerindeyse elli bin sene süren bir günden, bin sene süren başka bir günden bahsedilir ki bu da görelilik kuramına işarettir.

Kuran’da modern keşiflere böylesi işaretler çokça var. Böylesi işaretler Kuran’ı her çağda taze tutuyor. Fakat birkaç yazıdır işaret etmeye çalıştığım üzere Kuran’ın doğa bilimlerine yönelik mucizeliği böylesi işaretlerde değil de, bizim her gün gördüğümüz için ülfet kesbettiğimiz doğa olaylarının şahaneliğinde yatıyor.

Örneğin elimize aldığımız bir meteoroloji ders kitabındaki bilgileri Kuran’ın, rüzgar, bulut ve yağmur oluşumuna dair ayetleriyle birlikte etüt ettiğimizde, bir yağmur damlasının Atlas Okyanusu’ndan Ankara’nın kuru toprağına kadar geliş süreci ve oluşan sanatkarane tezahürü karşısında hayran hayran bakakalabiliriz.


* Öne çıkan görsel şuradan alıntıdır: https://fineartamerica.com/featured/where-earth-meets-sky-gina-grundemann.html

[1] Antropomorfik: Kelime anlamı ile insan-biçimli demek olan antik Yunan’dan günümüze gelen bir kavram.  Felsefi terminolojide ise “insan niteliklerinin başka bir varlığa özellikle Tanrı’ya aktarılması” anlamında kullanılıyor. (Editör Notu)

[2] Teomorfik: Kelime anlamı ile tanrı-biçimli demek olan bir kavram. İnsana Tanrısal özellikle atfetme anlamına gelir. (Editör Notu)  

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir