Mekke’ye Giden Yol – Muhammed Esed

Herkesin Kur’an-ı Kerim’i idrak etme tecrübesi birbirinden farklı oluyor. Muhammed Esed’in aşağıdaki unutulmaz satırları da onun yaşadığı hakikati bize dolaylı olarak anlatırken İslam’ın insanlara rahatlık ve yaşam standardı vaad etmediğini, Allah’ın şaşmayan kelamını duyma ve taşıma sorumluluğu yüklediğini hatırlatıyor. Muhammed Esed’in “Mekke’ye Giden Yol” kitabı İnsan Yayınları tarafından Türkçeye çevrilmiş, hayatı da aynı isimle bir belgesele konu olmuştu.

 

“1926 yılının Eylül günlerinden biriydi; Elsa ile birlikte Berlin metrosunda, birinci mevki kompartımanlardan birindeydik. Birden gözlerim karşımda oturan adama takıldı; görünüşe bakılırsa varlıklı, başarılı bir işadamına benziyordu. Düzgün kılığı, göz dolduran görünüşü ile bu adamın, o günlerde Orta Avrupa’nın her yerinde göze çarpan refah havasını çok iyi yansıttığını düşünüyordum. Halk şimdi iyi giyiniyor, iyi besleniyordu ve karşımda oturan adam da bu bakımdan bir istisna değildi. Ama adamın yüzüne bakınca, onun hiç de mutlu bir adam olmadığını sezinledim. Yorgun görünüyordu; sadece yorgun değil, vahim denebilecek ölçüde mutsuz. Gözleri ilerde, belirsiz bir noktaya boş bakışlarla takılıp kalmış, dudakları adeta ıstırap içinde kasılmıştı. Fakat bu ıstırap bedenî bir ıstırap gibi görünmüyordu şüphesiz. Sürekli adamı izleyerek kabalık etmiş olmamak için gözlerimi yana çevirdim ve onun yanındaki şık giyimli bayana çevirdim gözlerimi. Bu bayanın yüzünde de garip, mutsuz bir ifade vardı; sanki ona acı veren bir şeyi düşünüyor ya da tecrübe ediyor gibiydi. Ve o zaman gözlerimi kompartımanda dolaştırıp bütün öteki yüzlere, istisnasız hepsi iyi giyimli, iyi beslenmiş şehirli insanların yüzlerine baktım birer birer: Ve bu yüzlerin hepsinde aynı gizli ıstırabı yansıtan ifadeyi görebiliyordum; bu ıstırap öylesine gizliydi ki o yüzlerin sahipleri bile bunun farkında değildi.Tanık olduğum durumun üzerimdeki etkisi o kadar güçlüydü ki bunu Elsa ile paylaştım. Elsa, insanın özelliklerini incelemeye alışmış bir ressamın dikkatli gözleri ile etrafına bakmaya başladı. Daha sonra şaşkınlık içerisinde bana döndü ve şöyle dedi; ‘Haklısın. Sanki hepsi cehennem azabı çekiyor gibi görünüyorlar. Merak ediyorum, acaba kendileri bunun farkında mı?’

Farkında olmadıklarını biliyordum. Çünkü eğer farkında olsalardı, her gün daha fazla refah, daha fazla alet edevat ve belki birbirlerinin üzerinde daha fazla tahakküm gücü elde etmekten başka umutları, ‘hayat standartlarını’ yükseltmek arzusundan başka bir amaçları ve gerçeklerle örülmüş bir inançları olmadan, hayatlarının böylesine boş sürüp gitmesine göz yumamazlardı herhalde.

Eve döndüğümüzde, daha önce okumakta olduğum ve masamın üzerinde açık duran Kur’an’a gözüm ilişti. Kaldırmak için elime aldım. Fakat tam kapamak üzereydim ki, gözüm açık sayfaya takıldı ve okumaya koyuldum:

Rahman ve Rahim Olan Allah adına
Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı.
Hayır; ileride bileceksiniz!
Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz!
Hayır, kesin olarak bir bilseniz…
Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz.
Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz.
Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?
[Tekâsür; 1-9]

Bir an öylece sessiz kaldım. Sanırım Kitap elimde titredi. Sonra onu Elsa’ ya uzattım ve şöyle dedim, ‘Bunu oku. Bu, bugün metroda gördüğümüz durumun cevabı değil mi?’ Bu yankıydı evet, bir cevaptı: Bütün şüpheleri bir hamlede gideren bir cevap. Şimdi artık, bütün şüphelerin ötesinde biliyordum ki, elimde tuttuğum kitap Allah kelamıydı; insanoğluna on üç yüzyıl önce vahyedilmiş olmasına rağmen, açıklığından hiçbir şey kaybetmeden bugün, karmakarışık, mekanize fezalarda cirit atan bir çağın ortasında tezahür eden bir gerçeği haber veriyordu açıkça.

Bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğü tanımışlardır ama tamah ve açgözlülük başka bir çağda bugün olduğu kadar, eşyaya yönelmiş, ölçüsüz, taşkın, başka her türlü duyguyu gölgede bırakırcasına ciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa vurmamıştı. Daha çok şeye sahip olmak, daha çok şey yapmak, daha çok şey başarmak… Bugün dünden daha çok, yarın bugünden daha ilerde…”

Mekkeye Giden Yol, Muhammed Esed, İnsan Yayınları

2 Responses

  1. suat dedi ki:

    Muhammed Esed’in tefsirini ilk aldığımda şöyle içime rahat bir nefes aldığımı hatırlıyorum. Sureleri , ayetleri okudukça onun inanılmaz bakışı, bizim bir takım tefsirlerimizden sonra benim gözümün yeniden Kuran’a çevrilmesine yol açmıştı. Daha sonra “Mekke’ye Giden Yol”u okuduğumda gördüm ki, kitabın altı çizilmemiş hiç bir sayfası yok gibi, işte demiştim, Kuran mesajı gerçekten bu ve benim hayatımdaki bir geri dönüşü gerçekleştiren ikinci Esed eseriydi. Allah Rahmet eylesin, gerçekten ümmetin bu insanlara ne kadar çok ihtiyacı var. Kalkınmada kalkınma, iktidarda iktidar diye tutturan Müslümanlara naçizane bu kitabı okumalarını tavsiye ederim. gören gözler anlayan dimağlar için ne önemli mesajlar var.

  2. suat dedi ki:

    Bir müddet önce yazdığım “Köklerini Aramak” isimli yazımda Muhammed Esed’den aşağıdaki alıntıyı yapmıştım, nasılda yukarıdaki pasajın devamı gibi duruyor ve evet biz nasılda her şeyimizi kaybettik, kaybediyoruz.

    Muhammed Esed “Mekke’ye Giden Yol” adlı kitabında şöyle söylüyor: “Çöl insanları maddi düzlemde batılı insan kadar hızlı bir gelişme göstermemiş, bu uğurda ruhunu da elden çıkarmamıştır henüz. Kendi kendime fiziksel bir ürperti ile soruyorum, Zeyd ve onun soydaşları, çevrelerinde gittikçe daralan, öylesine sinsice, öylesine amansızca yaklaşan tehlikeye karşı ruhlarını ne zamana kadar koruyacaklar. Batı’nın ayartıcı çehresi karşısında Doğu’nun artık kolay kolay kayıtsız kalamayacağı bir çağda yaşıyoruz. Toplumsal, siyasal, ekonomik ve daha binlerce etkili unsuruyla Batı Müslüman dünyanın kapılarına balyoz darbeleri indirmektedir. Yirminci yüzyıl batı dünyasının bu darbeleri altında Müslüman dünya yıkılıp gidecek ve yıkılırken de sadece kendi geleneksel biçimlerini değil, manevi köklerini de mi kaybedecek?” Evet, Muhammed Esed’in tahminleri tuttu, biz Müslümanlar batının taarruzları karşısında adeta diz çöktük, teslim olduk.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir