Beytullah Emrah Önce – Korkmayın abiler, buradayız hala!

Korkmayın abiler, İslamcıyız çok şükür. Her gün yalnız Rabbimiz’e “Bizi dosdoğru yola ilet” diye dua ediyor, ayaklarımızın istikamet üzerine kalması için çabalıyoruz. Ne sağa saptık ne de sola… Ama sizin bu korkularınızdan tedirginlik duymuyor da değiliz…

Başörtüsü diyoruz, tek sorununuz bu mu diyorsunuz. Kapitalizm de var diyoruz, emek, alınteri filan; başımıza solcu mu kesildiniz diye sızlanıyorsunuz. İyi ama burnumuzun dibinde mazlum bir halk duruyor bu konuda ne yapacağız şimdi diye soruyoruz, o zaman da Kürtçülük yapmış oluyoruz. Yani siz de…

Basit bir şekilde izah edelim. 28 Şubat’ta yenildik ama alarm zilleri daha önce çalıyordu. Uyarmadınız. Olan oldu artık. Sonra karşı bir dalgayla AK Parti geldi. İslami muhalefet bayrağını ortalıklarda fazla dalgalandırmanın yıpratma ihtimali konuşulmaya başlandı. Mahallenin adamlarıydı, biraz sabretmeliydik, işte bize duble özgürlük yolları açıyordu, fırsatı iyi değerlendirmek lazımdı.

İyi de böyle bir yaklaşım, muhalif damarın devlet gövdesi içinde dolanıp dururken kördüğüm olmasına sebep olmadı mı? Doğru damara taşınamayan potansiyelin çoğu boşa akıp gitmedi mi? Kaç yıldır asıl ifsad kaynağının mevcut iktidar örgütlenmesi ve bunun yarattığı rantı paylaşmanın kavgasını veren yeni düzen taliplilerin siyasal önderliğine teslimiyet olduğunu neden yüksek sesle bağırıp çağırmadınız? Derdimiz adalet değil miydi? Niye güç elimize geçti zannına kapılıp derdinizi ikinci plana atarak birçok adaletsizliği görmezden gelmeye başladınız?

Mesela kaç yıldır düşe kalka da olsa tersten esen rüzgâra karşı verilen başörtüsü mücadelesine kayıtsız kalmak neyin nesiydi, hiç hesabını vermediniz. Şimdi YÖK eliyle ihsan edilmiş gibi sunulan fiili bir serbestliği hiç dahlimiz olmadığı halde kazanım diye deftere yazıyorsunuz. YÖK’ün kaldırılma talebinden neden vazgeçtiğinizi de ayrıca izah edersiniz artık. Bahşeden Hükümet’in atacağı adımları beklemek yerine yola düşseydiniz ya… Hem yolun güzelliğini, yolda olmanın faziletini anlatanlar siz değil miydiniz?

Kapitalizm meselesi de var tabi… Her iki kişiden biri azami çalışıp asgari ücret alırken, mevcut neoliberal politikaların pazarlamacılığını yapan siyasal iktidar tüm düzeni taşeronlaştırırken, borç-kredi-faiz sarmalı milyonlarca insanı gırtlarken “bu işler neden böyle gidiyor?” diye sormayalım mı yani? Sola öykünmeymiş, sol jargonmuş vs. İyi de kapitalizm demeden bu ekonomik düzenin nasıl işlediğini anlatabildiniz mi? Sorunun teşhisini Marx yaptı diye adamın mezarının yanından ıslık çalarak geçmemizi mi istiyorsunuz? Bu konuda yaşadığımız çağın sorunlarını, çelişkilerini tarif eden işlevsel bir kuramsal-pratik birikim bıraktınız da, şimdi biz mirasyedilik mi yapıyoruz?

Kürt meselesine gelince… Ona da karşıyım, buna da karşıyım, şuna da karşıyım derken bir türlü nerde durmanız gerektiğine karar verememişsiniz zamanında. Bugün ise devletin ayak izine basıyorsunuz, farkında değilsiniz. Madem zaten geç kalmıştınız, açılım parantezine girmek için o aceleniz de neyin nesiydi? Kaç yıldır beklemişsiniz, o günlerde de biraz serin dursaydınız, geçmişten ders alıp gerçekten çözüm mü havuç mu uzatıldığının ortaya çıkmasını bekleseydiniz, böyle angajmanlara girmeseydiniz fena mı olurdu? Nereye geldik şimdi? Siz çözüm konusunda rollerin değiştiğine bizi ikna etmeye çalışıyorsunuz. Sizi kim, nasıl ikna etti?

Derdimiz de çok, söyleyeceklerimiz de… Ve derdimizi İslamcılığın içinden söylemeye devam edeceğiz. Ne kompleksimiz var ne öykünmeciliğimiz. Çıkmazları da görüyoruz, sapmaları da… Allah’a inanıyor, tevhidi mücadele geleneğinin ilk ademden bugüne kadar getirdiği çizgiye güveniyoruz, çok şükür.

Lakin gelin görün ki, her şeyden evvel, sizi ikna eden o siyasal önderlik bizi teskin etmiyor!

Kendi cemaatinde adam biriktirme tarzı hareketleri ne kadar şık da gerçekleştirseniz bize yeterli gelmiyor.

Öyle bireysel kurtuluşlar toplamından toplumsal kurtuluşa ereceğimize inanmıyoruz.

Herkese Müslüman bir siyasal muhalefetin inşasını kaçınılmaz ve ertelenemez bir sorumluluk addediyoruz.

Çabamız da gücümüz yettiğince bunadır.

Olur ki bir kez daha yeniliriz.

Dert değil, bir kez daha ayağa kalkmaya çalışırız.

Allah bize yeter.

Yine de diyoruz ki, gelin birlikte direnelim.

Yalın ayaklı çocuklar, gözü yaşlar analar uğruna…*

* Pardon, biz hala slogan atıyoruz; meydanlardan kalma bir alışkanlık. Bu arada hâlâ oralarda bir yerdeyiz yalnızca orada kalmamakla birlikte.

Kaynak: http://www.tasfiyedergisi.com/direnen-edebiyat/?p=1922

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir