Halil İbrahim Yenigün: “Medeni İnsanlar Düşünceye Medenice Cevap Verir”

Bilindiği üzere üyelerimizden Halil İbrahim Yenigün, Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza attığı için İstanbul Ticaret Üniversitesi’ndeki görevinden uzaklaştırılmıştı. Çarşamba günü kendisine destek amacıyla düzenleyeceğimiz eylemin öncesinde olayın nasıl gerçekleştiğini birinci ağızdan öğrenmemize vesile olan Yeni Asya gazetesinin haberini ilginize sunuyoruz; bir siyaset bilimciye dahi “büyük resmi göstermek” kaygısıyla açıklamalar yaptıran iktidarı kaybetme korkusuna Allah kimseyi düşürmesin diyerek.

Medenî insanlar düşünceye medenîce cevap verir

Barış Bildirisine imza attığı için İstanbul Ticaret Üniversitesi’ndeki görevine son verilen Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim Yenigün, gazetemize yaptığı açıklamada, “İmzam benim düşüncemi ifade etme hürriyetimdir. Medenî insanlar düşünceye medenî biçimde karşılık verir” dedi.

Mazlumder’in Dış İlişkiler Komitesi’nin Başkanlığını da yapan siyaset bilimci Yenigün, 1980’de MTTB’deki aktif çalışmaları sebebiyle şehid edilen Sedat Yenigün’ün de oğlu. Yenigün, Yeni Asya’ya gönderdiği açıklamada şu ifadeleri kullandı:

İstanbul Ticaret Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 2011 Eylül ayından beri görev yapmaktayım. 12 Ocak 2016 Salı günü Genel Sekreterlik tarafından Rektörlüğe “medyada çıkan bir haberle ilgili” olarak görüşülmeye çağrıldım. Rektörlükte Üniversite idaresinden ve hukuk biriminden görevliler tarafından şahsıma imza attığım bildiriye yanlışlıkla imza atıp atmadığım soruldu. Bunun bir sözlü savunma olup olmadığını sormam üzerine sadece görüşmek istedikleri ifade edildi. Bildiriye bilinçle imza koyduğumu, 28 Şubat sürecinde Boğaziçi ve Fatih Üniversiteleri’nde hangi saikle başörtüsü mücadelesine katıldıysam, bildiri yazdıysam ve eylem yaptıysam aynı saiklerle bunu yaptığımı, rızık endişem olmadığını ve fiillerimin arkasında olduğumu ifade ettim.

Gizlilik kaydı konulmamış olan bu görüşmede uluslararası analizler yapılarak bunun dış bağlantılı bir bildiri olduğu, Tevhid-Selam örgütü iddiası ile Mursi’yi deviren Selam operasyonu arasında kurulan bağlardan hareketle bunun devlet yetkililerini UCM’ye götürme maksatlı bir uluslararası operasyon olduğu gibi ifadeler dolaştıysa da bir siyaset bilimi hocası olarak Mursi’yi devirenin Suud hükümeti olduğunu, iktidar yetkilileri adına endişelenmemeleri gerektiği, çünkü Ömer el Beşir’in bile bu kadar rahat davranabilirken kendisine Avrupa’yı mültecilik sorunu üzerinden muhtaç etmiş bir Türkiye’deki siyasetçilerin rahat hissedebileceğini ifade etmeye çalıştım. Güneydoğu’daki devlet operasyonlarını ve bu süreçte yaşanan ihlâlleri MAZLUMDER olarak sürekli raporlamaya çalıştığımızı, dolayısıyla hem yaşanan ihlâllerden sürekli haberdar olduğumuzu hem de devletin gözlemcilere izin vermesi gerektiğini ifade ettim. Bilinçle attığım anlaşıldıktan sonra benden Genel Sekreterlik’çe yazılı olarak “açıklamalar”ım mesai bitimine kadar istendi. Bunun üzerine temel hak ve özgürlüklerimi ve hukukî danışmanlık hakkımı gereğince kullanmak üzere 80 dakikalık bir sürenin yeterli olmayacağından hareketle 7 gün ek süre istedim. Ertesi gün Rektörlük’ten bir haber gelmediyse de İTO ve İstanbul Ticaret Üniversitesi mütevelli heyeti başkanı İbrahim Çağlar’ın basında şahsımı hedef alan “İmzacı akademisyeni çıkarıyoruz” başlıklı bir haberinden 15 Ocak Cuma sabahı haberdar oldum.

Haberde İbrahim Çağlar imzacıları ve dolayısıyla şahsımı mesnetsiz bir biçimde “mandacılık”la suçlamış ve kendini benim de mensubu olduğum Türk kavmi adına yetkili sayarak imzacıları “Türk milleti”nin affetmeyeceğini iddia etmiştir. Ortadoğu ve Siyaset Felsefesi derslerimde kolonyalizm, mandacılık ve emperyalizm konularındaki net tavrım öğrencilerimce bilindiği hâlde, yine şiddete karşı şiddetsizlik felsefesinin çok katı bir taraftarı olduğumu her ortamda ifade ettiğim hâlde, “bilim yuvaları teröre alet edilemez” diyerek şahsım ile şiddet taraftarlığı arasında Çağlar mesnetsiz ve ispatlayamayacağı bir bağ kurmuştur. Barışın umurumuzda olmadığı gibi yine zanna ve niyet okumaya dayalı ifadelerine devam eden Çağlar “uluslararası gözlemcilere izin verilmesi” gibi insan hakları alanında son derece hukukî ve olağan olarak rastlanan bir uygulamayı “mandacılılık”la ilişkilendirme gibi anlam verilmesi güç bir çıkarsamayı yapmıştır. Gandhi’nin takipçisi olarak benimsediğim şiddetsizlik felsefem ile Ebu’l Kelam Azad’dan öğrendiğim terk-i muvalat düşüncem, barış görüşüm, ve başta Avrupalı güçler ve İsrail’in uyguladığı kolonizasyon, emperyalizm ve ilişkili kavramlar üzerine savunduğum fikirlere ilişkin sahih bilgi alması için kendisini öğrencilerimle görüşmeye ve derslerime katılmaya davet edebilirim.

Hadiselerin devamında 15 Ocak 2016 sabahında şahsıma yine mesnetsiz iddia ve iftiralara dayanan bir metin tebliğ edilmiş ve hiçbir mantıkî muhakeme kuralı gözetilmeden bildirinin “PKK terör örgütüne destek bildirisi” olduğu gibi indî bir çıkarımdan hareketle ve bununla ilgili yönetmelik ve mevzuat hükümleri uyarınca hakkımda açılan soruşturma sonuçlanıncaya kadar “görevden uzaklaştırılmış bulunduğum” bildirilmiştir.

Diğer bildiri imzacılarıyla birlikte yaşadığımız hadise Türkiye’de akademinin ve devlet kurumlarının geldiği menfi ve trajik durumun bir göstergesidir. Türkiye’de devlet erkanı ve siyaset sınıfı ile iş dünyası mensuplarının, üniversite kurumu, akademik özerklik, devlet-bilim ilişkisi ile düşünce ve ifade özgürlüğü konularında acil bir bilgilendirmeye ihtiyaçları olduğu açıktır. Diğer imzacılarla birlikte yaşadığımız sosyal linç, sindirme, baskı ve kanunî takibat süreçleri an itibariyle bildirinin muhtevasından çok Türkiye’de özgür düşünce ve bilimin ne derece zemin bulabileceği üzerine toplumumuzun vermekte olduğu açık bir imtihandır. Öğretim üyeleri ve düşünce insanları sadece iktidarlarca ve patronlarca makbul olan veya kamuoyunun benimsediği düşünceleri öğrencilerine aktarmak gibi bir vazife üstlenmiş değillerdir. Düşünce tarihini az da olsa incelemiş herhangi bir insan özgür düşüncenin ancak siyasetin ve kamuoyunun baskılarından korunaklı kurumlarda ve zeminlerde neşvunema bulabileceği sonucuna derhal varacaktır ve toplumlarda bilim ve düşünce ancak bu şekilde gelişerek toplumsal ilerlemeyi sağlar.

Türk kökenli bir Türkiye vatandaşı olarak benim emeğimden artırdığım vergilerimle ve benim irademden doğan kamu iktidarını kullanan ve bunu da “Türk milleti” adına yaptığını beyan eden ve dolayısıyla benim asıl muhatabım olan devletin, Kürtlerin ağırlıkta olduğu coğrafyada etnik ve kavmî güdülerle insan hakları ihlallerine giriştiğine ilişkin özgür bir kanaate varma ve bunu ifade etme hakkımın, bununla ilgili devlete de çağrıda bulunma hakkımın temel hak ve özgürlüklerim arasında olduğu açıktır. Medenî insanlar düşünceye ve kanaate ancak düşünce ve kanaatle medenî biçimlerde karşılık verirler. İktidar gücünü halk adına vekaleten kullanan siyasetçilerin veya kendilerine mütevelli olarak beyt’ül mal hükmünde vakıf üniversitesi yönetimi “emanet edilmiş” olan kişilerin bulundukları konumu özgür düşünce ve kanaat sahiplerine karşı bir ekmek ve cezayla tehdit aygıtı şeklinde kullanmalarını açık bir güç ve emanet suiistimali olarak değerlendiriyorum ve bu değerlendirmemi aynı özgürlüğüm gereği beyan etmekten imtina etmiyorum. İnsanlık ve Müslümanlık geçmişimden aldığım ahlâk ve adalet ilkeleri gereği “iktidara hakikati söylemek” ile “hakikate ve adalete şahitlik etmek” herhangi bir rızık endişesiyle veya cezaî takibat tehdidiyle vazgeçebileceğim değerler değildir. Ellerindeki otorite ve malları iktidar ve servet sahipliği şeklinde yanlış bir biçimde telakki edenlere şunu tekrar hatırlatmak isterim ki Rezzak ve Mâlik olan Allah’tır. Kendilerine rızık ve mülkten bir kısım verilmiş olanlar asıl Mülk ve Rızk sahibini unutmasınlar; çünkü hesap günü sandıklarından daha da yakındır.

KİMDİR?

İstanbul doğumlu olan Halil İbrahim Yenigün, üniversite öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Sosyoloji bölümlerinde tamamladı. Lisansüstü eğitimi için 2001’de ABD’ye gitti. Master derecesini 2003 yılında Texas Tech Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünden, doktorasını ise 2013 yılında  Virginia Üniversitesi Siyaset bölümünün Siyaset Teorisi programından aldı. Bu üniversitelerde aynı zamanda öğretim görevlisi olarak çalıştı. 2007-8 akademik yılında tez ve dil çalışmaları için Kahire Amerikan Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. Ayrıca 2006-10 yılları arasında American Journal of Islamic Social Sciences (AJISS)’in idarî editörlüğünü yürüttü. Çalışma sahaları arasında Siyaset Ontolojisi, Siyaset Teolojisi, Çağdaş İslâm Siyaset Teorisi özelinde Karşılaştırmalı Siyaset Teorisi gibi konular bulunan Yenigün’ün bazı yerli ve yabancı yayınlarda yazı, değerlendirme ve mülâkatları yayımlanmıştır. Halil İbrahim Yenigün Sabancı Üniversitesi’nin İstanbul Politikalar Merkezi’nde POMEAS Projesi araştırmacısı olarak çalışmakta, ayrıca MAZLUMDER Genel Sekreter Yardımcılığı ve İstanbul Düşünce Evi (İDE)’de koordinatörlük vazifesini yürütmektedir.

http://www.yeniasya.com.tr/yurt-haber/medeni-insanlar-dusunceye-medenice-cevap-verir_380275

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir