Nuray Mert – Müslüman sol veya sol Müslümanlık

Mehmet Bekaroğlu ve Ertuğrul Günay’ın önderliğinde bir siyasi parti çalışması geçen hafta sol ve Müslümanlığın bir araya gelip gelemeyeceği tartışması yarattı. Bekaroğlu daha eski olmakla birlikte, her ikisi de benim iyi dostlarım ve geçtiğimiz hafta, beni de, çalışmaları konusunda bilgilendirdiler. Yeni bir siyasi partinin oluşma koşulları ayrı mesele, ancak böyle bir siyasal-düşünsel eksenin oluşmaya başlamasını son derece önemli buluyorum.

‘İnançlı olmasaydım solcu kalmaya devam edemezdim’ diyen birisi olarak, sol siyaset ve Müslümanlık, üzerine konuşmayı en sevdiğim konulardan biri. Ancak, bir gazete yazısına sığamayacak kadar derin, uzun, çetrefilli bir konu. Yine de birkaç şey söylemeden geçemeyeceğim.

Öncelikle, herhangi bir dinsel gelenekle, sol geleneği ha deyince, kolayca bir araya getirmenin, bir ortak paydada buluşturmanın mümkün olmadığı kesin. Sol gelenek, modern, seküler, pozitivist düşünce geleneğinin bir parçası. Sol düşünce ve siyaset, sadece insan emeğini değil, insan aklını özgürleştirmeyi hedefliyor. İnsan aklının özgürleşmesinden kastedilen; din de dahil olmak üzere tüm dogma ve baskıcı düşünce kalıplarından kurtulmak.

Oysa, kimse kendini kandırmasın, dogma olmadan din olmaz, din dogmaya teslim olmaktır, kurtuluşu bu teslimiyette görmektir. Ama dogmaya teslimiyet, modern düşüncenin iddia ettiği gibi basit ve

sıradan bir önkabulle, hiçbir şeyi uzun boylu kurcalamamak, irdelememek türü bir zihin tembelliği veya ürkekliği olayı değildir. Sorun, modern düşüncenin binlerce yıl düşünmeyi reddetmiş insan aklını özgürleştirmesi meselesi değil, modern düşüncenin ‘özgürlük’ tanımının farklı bir eksene dayanmasıdır. Evet, bu uzun ve tartışmalı bir konu, ancak tartışmasız olan bir şey var, sol siyaset düşüncesi, bu modern gelenekten geliyor ve bu haliyle din (ve hatta dindar birey) ile uzlaşması imkânsız.

Diğer taraftan dinsel düşünce ve kurumlar, tarih boyunca iktidarın bir parçası olmak dolayısıyla iktidar odaklı bir siyasal düşünce geleneği oluşturmuş vaziyette. İktidarı, mevcut yapıları sorgulayan düşünceler, doğal olarak, siyasal düşünce geleneğinin dışına itilmiş ve gelenek oluşturamamış. Modern çağa gelindiğinde de, bu gelenek, birkaç örnek dışında, üstelik daha da sığ bir statükoculuk şeklinde devam etti veya yine sığ bir köktendinciliğe savruldu. Bugün, yine istisnai bireysel örnekler dışında, Müslüman dediğinizde, sağcı veya köktendinciyi çağrıştırması gayet anlaşılır bir şey.

Ancak, deniz tükendi. Sol, modern dünyanın ‘vicdan’ı olmayı başaramadı, çünkü hiç vicdandan bahsetmedi. Tarihsel maddeciliğin insanlığı kurtuluşa götüremeyeceği belliydi, yanlış bilinçliliğin insan davranışını açıklamaya yetmediği de, işçi sınıfından olmayan birinin neden solcu olduğunun/olması gerektiğinin, maddecilikle (veya Gramsci’nin tezleri ile dahi) hiçbir zaman açıklanamayacağı da. Bir başkasının derdiyle dertlenmek, başkasının başına gelenlerden dolayı kalbi sızlamak, insanlığından utanmak, isyan etmek, insanı solcu yapan aslında budur. Çocuk yaşta anlamadan okuduğu tarihsel maddecilik, diyalektik materyalizm veya 19. yüzyılda Almanya’da geçen siyasal tartışmalar değil. Oysa solun hiç kalbi olmadı veya başka bir deyişle olmaması varsayıldı, insan vicdanının, kalbinin götürdüğü yer tarihsel materyalizmle açıklanmaya çalışıldı. Buradan bir yere gitmek imkânsızdı, nitekim gidilemedi.

İnsanlığın bugün geldiği yer malum, geçin vahşi kapitalizmi sermaye feodalizmi, piyasa faşizmine doğru hızlı bir gidiş söz konusu. Modern çağın vicdanı olmak istiyorsa solun, her şeyi yeni baştan düşünmesi tanımlaması lazım, yoksa, bugün bulunduğu yerde, insanlığın büyük serüveninden bağını koparmış, bir burjuva fantezisi olan sol-liberterlikte takılır kalır.

Diğer taraftan, mevcut dünya tablosu içinde, hâlâ iktidarcı bir tavır takınan dini düşünce, kurum, ne varsa, daha fazla kimseyi ikna edemeyecek, varolan öfkeye öfke katacak, dinsel düşünceyi son derece sığ bir alana sıkıştıran köktendinciliğe savrulmayı besleyecek. Ya, tüm insanlığa vaat ettiği yolda, vicdan oluşturacak, nerede kendine denk bir vicdan bulursa onunla buluşacak, ya bir kördöğüşün karanlık bir parçası olacak.

Sol ve Müslümanlık (ve tüm büyük dinler) sadece halkın inançlarına ters düşmemek gibi popülist bir platformda değil, bu temel eksende buluşursa, insanlık için bir ufuk vaat edebilirler. Tüm dünyada da, Türkiye’de de, bu yönde gelişen tüm çabaların umut vaat edici olduğunu düşünüyorum.

Kaynak: Radikal, 19.12.2006

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir