Son Kardeşlik İftarının Misafirleri Göçmenlerdi (Bianet’in haberi)

Ramazan ayı boyunca her Cumartesi başka bir yerde ve başka bir temayla gerçekleştirilen iftarların sonuncusunda gündem göçmenlerdi. İftara katılan Sierra Leone, Gana ve Filistinli göçmenler yaşadıkları sorunları aktardı.

Emek ve Adalet Platformu’nun düzenlemiş olduğu “Kardeşlik İftarları” sona erdi. Ramazan ayı boyunca her Cumartesi başka bir yerde ve başka bir temayla gerçekleştirilen iftarlarda bu haftaki gündem maddesi göçmenlerdi. Göçmenler için yapılan iftar Tarlabaşı Bulvarı üzerindeki Kamer Hatun Camii yanında yapıldı.

Yaklaşık 300 kişinin katıldığı iftar sonrası Afrikalı göçmenler konuşmalar yaptılar. “Çabuk çabuk” adını verdikleri işlerde  çalışan Sierra Leoneli göçmenler Tarlabaşı’ndaki binaların bodrum katlarında yaşıyor. Bir evde genellikle 15-20 kişi barınıyorlar. Tarlabaşı’nda kentsel dönüşüm kapsamında yıkılan evlerin molozlarının taşınması işinde çalışıyorlar, günlük 10-20 TL kazanıyorlar. Başlarındaki kâhyanın sürekli olarak “Çabuk olun, çabuk olun” demesi sebebiyle moloz taşıma işine çabuk çabuk adını vermişler. Göçmenler, emek ve adalet platformu gönüllülerinin barınma sorunlarının çözülmesinde yardımcı olduklarını belirttiler.

Ganalı bir göçmenle evli olan ve Tarlabaşı’nda yaşayan Aysun Agoyme ise Tarlabaşı’ndaki yıkımdan, evlerinin boşaltılmasından ve Tarlabaşı’nda göçmenlerin yaşadığı sorunlardan bahsetti. Afrikalı göçmenlerden sonra Özbekistan’dan göç eden Müslümanlar da yaşadıkları sorunları anlattı.

Yusuf adlı Filistinli bir göçmen polis kontrolü esnasında darp edilmiş ve jop darbesiyle kolu kırılmış. Emek ve Adalet Platformu üyeleri Yusuf’u hastaneye götürüp tedavisini yaptırmışlar. Hastane tedavi masrafı için 400 TL istemiş. Ödemeyeceklerini belirterek Yusuf’u alıp hastaneden çıkmışlar. Sierra Leoneli başka bir göçmen olan Muhammed, iş bulamadıklarını ve çok zor koşullarda yaşadıklarını belirtti. İş bulamadıklarında atık toplayıcılığı yapıyorlarmış.

Ramazan’dan sonra da dayanışmaya devam

Kardeşlik iftarlarını Emek ve Adalet Platformu üyesi Ümit Aksoy şöyle değerlendirdi, “İftarlara geçen yıl lüks otel önlerinde, zengin sofralarına duyduğumuz öfke ile başladık. Bu yıl ise neye karşı olduğumuzu belirtmenin yanı sıra kimlerle yan yana durmamız gerektiğine, kimlerle eşitleneceğimize, lokmamızı kimlerle paylaşmamız gerektiğine dikkat çekmeye çalıştık. Bu yıl yapılan bu iftarlar Emek ve Adalet Platformu dışından birçok insanın da desteğini aldı ve çok geniş bir yankı buldu. Kardeşlik iftarlarında yan yana geldiğimiz direnişçi işçilerle, göçmenlerle, evsizlerle zaten yan yanaydık. Ramazan’dan sonra da yan yana olmayı sürdüreceğiz. Son olarak şunu eklemek isteriz; lüks otel iftarlarını protesto ederken medyanın bize olan ilgisi yoğundu, ancak evsizler, göçmenler ve işçilerle yapılan iftarları medya görmedi. Bu durum iktidarın ve medyanın kimleri görmek istemediğini de apaçık ortaya koyuyor.”

Göçmen demek ucuz işgücü demek

İftara Mehmet Bekaroğlu, Zeki Kılıçaslan, Mazlum-Der Başkanı Cüneyt Sarıyaşar, BDP Beyoğlu, Sosyalist Yendiden Kuruluş Sözcüsü Halit Elçi de katıldı. İftar öncesi göçmenlerin sorunlarını anlatan bir borşür dağıtıldı. Broşürde şu noktalara yer verilmiş,

“İnsan durduk yere evini barkını yurdunu insanını geride bırakıp bir yerden bir yere göçmez. Ancak vaziyet çekilir gibi değilse çiftini çubuğunu bırakıp yola düşer. Bazen yoksulluk ve işsizlikten kurtulmak için göç eder insan. Meşhur deyişte olduğu gibi ‘Türkün misafirperverliği’ dendiğinde, en az zengin Avrupalı turistler kadar; yoksul ve muhtaç durumdaki Afrikalı, Sierra Leoneli, Türkmen, Gürcü, Afgan, Özbek, Çeçen kardeşlerimize gösterdiğimiz, göstereceğimiz misafirperverlik de akla gelmelidir. Peki, bu kardeşlerimiz sadece yoksul ve muhtaç mıdır? Kesinlikle hayır. Emperyalizmin ve kapitalizmin dünya çapında yol açtığı açlığın ve savaşların ülkelerinden ettiği ve kendilerini bir umut Türkiye’ye atan bu kardeşlerimizin pek çoğu kimliksizdir, çalışma hakkına sahip değildir, sağlık hizmetlerinden yoksundur, başına bir şey gelse polise gidemez, polis ona bir şey yapsa hiçbir yere gidemez, hastaneye gitse bakılmaz, ev sahipleri onlara pahalıya ev vermeye çalışır, bakkallar pahalıya mal satmaya çalışır…

“Kayıtdışı göçmen nedir? İşveren açısından sigorta primi, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı masrafı çıkarmayan bir ‘ucuz işçi’dir. Devlet açısından KDV ve ÖTV olarak tüketim vergisi ödeyen ama herhangi bir hizmet talep edemeyen bir “kayıtdışı insan”dır. Onlar, memleketlerindeki iç savaş ya da yoksulluktan kaçıp gelmiş, ülkemizde çalışmak suretiyle üç beş kuruş para kazanıp ailesine göndermenin derdine düşmüş gurbetçilerdir.

“Onları görmemek aslında imkânsızdır. Bir komşunun evine temizliğe gelen Gürcü kadın, birinin yaşlısına bakan Türkmen kadın, sokakta saat satan Sierra Leoneli, kâğıt toplayan Afrikalı, inşaatta çalışan Afgan, işporta tezgâhında deri yelek satan Özbek abi ve amcalar, kamplardan çıkamayan-okula gidemeyen-çalışamayan Çeçen kadın, çocuk ve yaşlılar…

Göçmenlik deyince sadece yabancı ülkelerden gelenleri de anlamamak gerek. Göç sorununu ele alırken aklımıza, köylerinde işsizlikten açlıktan yoksulluktan kavrulup kendini şehre dar atan yarı zorunlu yarı gönüllü göçmenler kadar; köyleri boşaltılan, yakılan ve iki ateş arasında kalan “zorunlu göç” mağdurları da gelmelidir. Bugün bize düşen, imkânlarımız nispetinde ve imkânlarımızı da zorlayarak muhacirlere ensarlık yapmak, ülkesinden uzakta, gurbette, yolda kalana sahip çıkmak, kapımızı çalanı, evimize sığınanı aç susuz hasta koymamaktır.” (AS/HK)

 

Ahmet Saymadi (İstanbul – BİA Haber Merkezi, 12 Ağustos 2012, Pazar)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir