1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü Basın Açıklaması

Emek ve Adalet Platformu olarak 1 Mayıs’a çıkış metnimizin girişinde şöyle demiştik:

“1 Mayıs’a gidiyoruz, çünkü işçilerin sorunları, işçilerin sesi yükselmeden çözülmüyor.  Haklarını talep etmek ve onurlu bir yaşam isteyen işçiler yalnızlaştırılıyor, çaresizleştiriliyor.”

 Evet Taşeron işçilerin sesine katkıda bulunmak için çıktığımız 1 Mayıs günü maalesef işçilerin sorunlarını kamuoyu ile paylaşmaktan çok Hükümetin dayatmaları sonucu Taksim’de kutlama meselesine kilitlenince, İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde yapmak istediğimiz İşçi Der ve Taşişder’in birlikte hazırladıkları basın açıklamasını okuyamadık. Üstüne birde hukuksuz bir şekilde arkadaşlarımız gözaltına alınınca haliyle üç gündür arkadaşlarımızın gözaltından çıkarılma süreçlerini takip etmek zorunda kaldık.

1 Mayıs’ta yukarıda saydığımız sebepler yüzünden okutturulmayan basın açıklamasını sizlerle paylaşıyoruz. İşçilerin haklarını arayabilecekleri bir ülke umuduyla…

Değerli arkadaşlar, 1856’da 12 saatlik çalışma kuralına karşılık günlük 8 saat çalışma talepleriyle başlayan bir mücadelenin sembolleştiği gün olan 1 Mayıs Emek, Dayanışma ve Mücadele gününde yeniden meydanlardayız.  Aradan geçen uzun yıllara rağmen 1856’lı yılları aratmayacak bir çalışma ortamıyla karşı karşıyayız.

12 Yıllık AK Parti Hükümetinin iktidarı boyunca; insanların kiralandığı, ihale edildiği, iş akitlerinin aradan kaldırıldığı kuralsız ve güvencesiz çalışmayı içinde barındıran ve adına “esnek çalışma sistemi ” denilen bir kölelik sistemine geçiş yaşandı. Sendikal çalışma hayatını fiilen ortadan kaldıran, grev sözcüğünü lügatten silen bu genel uygulama büyük bir karmaşayı ve adaletsizliği de beraberinde getirmiştir.

Hiç bir yatırımı ve üretimi olmayan şirketlerin kamudan pay kapma yarışlarının faturası, işi yapan işçilere kesilmiştir. Artık tek bir çalışma yasası vardır: Daha çok çalışmak, daha çok çalışmak. Yaptırımı ise “işine gelirse çalış.” Yani işsizliğin, yoksulluğun şantaj aracı olarak kullanıldığı bir sistem.

Birkaç örnekleme yaparsak; Ptt’de taşeron şirketin değişmesi sonrasında yeni şirketin; “ben ihaleyi ucuza aldım, daha az ücretle daha çok iş yapacaksınız” dayatması ve bununla beraber aylarca maaş ödememesini gördük. İşçilerin kanunlardan doğan haklarını kullanarak iş bırakmaları durumunda ise, işçilere yapılan tüm haksızlıklara sessiz kalan Ptt başmüdürü, işten atılmaları talebiyle taşeron şirkete liste vermiştir.

İstanbul Üniversitesi Hastanelerinde çalışan taşeron işçilerin yol ve yemek paraları tasarruf gerekçesiyle kesilmiş ve mahkeme kararına rağmen geri ödenmemiştir.

İBB bünyesinde sık sık karşılaştığımız, aylarca maaş ödememe, resmi tatil günlerinde ücretsiz çalışmaya zorlama, sürekli fazla hizmet ve üretime zorlama, angarya işlerin yaptırılmasının bir hak olarak görülmesi ve dahası iş ekipmanlarının işçilere temin ettirilmesi, yüzlerce şikayetlerden bazıları ve her gün yaşadığımız sorunlar. Hem taşeron, hem kamu yöneticileri bizlerden kusursuz bir itaat ve biat beklemektedir.

Hükümetin yaptığı, bu kargaşaya çözüm diyerek ortaya koyduğu ve torba yasalarla parça parça uygulamaya koyduğu şey ise, tüm işçilerin taşeronlaştırılması, güvencesizleştirilmesi yanında, işvereni tamamen sorumluluktan arındırmaktan başka birşey değildir.

Milyonlarca işçinin geçmişten beri kazanılmış tüm hakları ortadan kaldırılırken, taşerona çözüm adı altında taşeronluğun yasallaştırılması ve yaygınlaştırılması, sendikaların da buna sessiz kalması bizim açımızdan anlaşılır ve kabul edilebilir değildir.

İş kazalarının % 90 taşeron işyerlerinde gerçekleşmesini ve taşeron işçi sayısının Bakanın ifadesiyle 1,5 milyon civarında olduğunu düşünürsek; bu, ortada bir facia olduğunu gösterir. İş kazası olarak kayda geçen günde ortalama 4 işçi ölümü ve %90 Taşeron. Bu facia değilse nedir?

Tedbirsizliğin ve işçinin hayatını riske etmek asla kaza olamaz.

Yapılan araştırmalarda Türkiye’nin üretim yapan ilk beş sanayi kuruluşunda emeğin maliyete yansıması %5 iken asgari ücret hangi kritere göre tespit edilmektedir.

Bize Çini, Hindistanı örnek gösterenleri dürüst olmaya davet ediyoruz. Açlık sınırının altında bir asgari ücretle asla sosyal barış olmayacağını bilmelerini istiyoruz.

“Eşit işe eşit ücret, eşit imkan” diyen bir Hükümetin, bugün ayrı taşeron yasası çıkarmasının, çalışanları birinci sınıf, ikinci sınıf muamelesine tabi tutmasının anlaşılır yanı yoktur.

Bu genel hukuka da, ahlaka da aykırıdır. Tüm işçileri hukuki eşitlik ilkesinde ve sosyal adalette buluşturacak bir çalışma yasası talebi için mücadelemiz kesintisiz sürecektir.

Hükümete soruyoruz;

12 senedir emeği, alınterini korumak için ne yaptınız? Alınterinin karşılığını vermiyorsanız hangi haktan bahsedeceğiz? İnsanları ihale ediyorsanız, şirketlere kiralıyorsanız hangi eşit vatandaşlıktan hangi hukuk devletinden bahsedeceğiz?

“İki sendika hakkı” dediniz bırakın sendikayı bugün dernekleşmek suç sayılır oldu.

Sendikal hakların, genel hukukun, çalışma yasalarının dışına atılan biz taşeron işçiler ve sosyal adalet mücadelesi veren işçi dostları olarak;

– Adına taşeron düzeni denilen genel çalışma yasalarının dışında bir kölelik düzenini asla kabul etmeyeceğiz. Bu Hükümete ve bundan sonraki hükümetlere karşıda bunun mücadelesini vereceğiz.

– Torba yasalarla çalışma yasalarının içi boşaltılırken, işvereni ilahlaştıran, Rezzak yerine koyan bir anlayışla hiç bir üretimi, yatırımı olmayan, istihdama bir katkısı da bulunmayan emek komisyoncusu şirketlerin korunmasında nasıl bir kamu yararı vardır, hükümet bunu açıklamak zorundadır.

İşte bunun için biz bu emek mücadelesini aynı zamanda onur mücadelesi olarak görmekteyiz.

– PTT’ de, Sağlık kuruluşlarında, Belediyelerde ve tüm kamuda milyonlarca işçi mahkemelik olurken,  emek ve onur mücadelesi verirken, taşeron işçiyi ikinci sınıf vatandaş olarak gören,  “Siz taşeron işçisiniz, sizin için bir şey yapamayız” diyen sendikacılık anlayışına ve işçilerin alınteri üzerinde patronluk yapan sendika ağalarına karşı da bu hak mücadelesini, onurlu ve adil sendikacılarla el ele sürdüreceğiz.

– Bugün bu davaya inanmış sadece bir avuç işçi bile  olsak; emeğimiz için, onurumuz için, adalet için her türlü bedeli ödemeyi göze alarak bu mücadeleyi sürdürme kararlılığımızı bir kere daha duyuruyoruz.

İşçi – Der ve Taş-İş-Der olarak bu yolda Sosyal Adalete inanmış işçi dostlarını yanımızda görmek gurur kaynağımızdır.

Yaşasın Emek ve Dayanışma Günü!

1 Mayıs 2014

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir