İşçilerden Hastane Yönetimine Tekzip

Sendikalaştıkları için işten atılan Maltepe Üniversitesi Hastanesi sağlık işçilerinden Rektörlük açıklamasına ayrıntılı yalanlama geldi. Lafı uzatmadan paylaşıyoruz.

Hastanemizin web sitesinde “TC Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri” imzasıyla işten attığınız biz 98 işçiyle ilgili bir metin yayımlamışsınız. “Bildiğiniz üzere” diye başlamışsınız söze. Belli ki, anlattıklarınızı herkesin “bildiği” ve “gerçek olduğu” izlenimi yaratmak istemişsiniz. Ancak kimse bu anlattığınız masalı bilmiyor. Masalı ilk kez sizden dinlediler ve sağ olun ki bu masalınız bizi ve bize destek olanları uyutmayacak, aksine daha da uyanmasını sağlayacak. Çünkü kendinizi anlatmak için seçtiğiniz kavramlar da masalın gidişatı da korkunç, çelişkili ve akıl dışı.

Öncelikle rektörü iletişimci olan Maltepe Üniversitesi için naçizane bir uyarımız var! Bir hastanenin web sitesinin girişinde bu kadar çelişkilerle dolu bir metni yayımlamak o hastanenin inandırıcılığına büyük zarar getirebilir. Bu hastaneye yıllarca emek vermiş insanlar ve şu anda halen çalışanlar olarak üzüldük.

Diyorsunuz ki, “hastanenin temizlik hizmetlerinin bu konuda uzman alt işverene yaptırılmasına karar verilmiştir.” Kim verdi bu kararı? Siz! “Karar verdik” deyiverin, ayıp olmaz. Rektör bey bizden iyi bilir ki sağlıklı “iletişim stratejileri” açıklık ister. Peki neden bu kadarı verdiniz? Diyorsunuz ki “uzman” oldukları için! O zaman soralım: Bu alt işverenin, bizim tercih ettiğimiz kavramla taşeron şirketin uzmanlığı nedir?

Hekimlerin uzmanlıklarını nasıl aldığını biliriz. Yıllardır beraber çalışırken çok dinledik, zorlu meşakkatli bir süreçtir. Ya da üniversitemizin akademik kadrosunun tamamı kendi bilim dallarında uzman olmak için yıllarca ne emekler verdiler, tahmin etmek güç değil. Peki bu alt işveren hastane temizliği ve hasta bakımında nasıl “uzman” oldu? Bizim gibi 15-18 yıldır bu hastaneye emek mi verdi? Bu taşeron şirket, nerede hangi temizlik maddesi kullanılır, hangi bölüm nasıl sterilize edilir, hangi atık nereye atılır gibi temel konularda “uzman” mı? Siz de bu soruların yanıtının “olumsuz” olduğunu çok iyi biliyorsunuz!

Hastanelerde işleri yapan sağlık işçileridir! Bu konularda deneyimli olması gereken de onlardır! Bizim aramızda 15-18 yıldır burada çalışan arkadaşlar var. Zaten siz de bu metinde diyorsunuz ki “işe alımlarında işten atılanlara öncelik verilecek”. Meali şu: İşçi aynı işçi olacak, yapılan iş aynı iş olacak ama işçiler “uzman” alt işveren altında çalışacak. Yine soruyoruz, üstüne basa basa soruyoruz: Bu alt işverenin uzmanlığı nedir?

Biz biliyoruz ki sağlık alanında taşeron şirketlerin birinci uzmanlığı “ucuz işçi” çalıştırmaktır. Peki hastanenin bu işten çıkarı ne olacak? Aynı işçilere yani bizlere daha yüksek ücret vaat ediyorsunuz, üstüne şirketin karını ve tazminatları ödeyeceksiniz. O zaman siz neden bu maliyet artışını göze alıyorsunuz? En basit, herkesin gözünün önündeki olguları açıklayamayan bir bilim insanı ne kadar güvenilir olur? Lütfen açıklayın: Bu taşeron şirket neyin uzmanı?

Biz söyleyelim: Türkiye’de taşeron şirketlerin en önemli uzmanlık alanı işçiyi örgütsüz hale getirmek, sendikasızlaştırmaktır. Diyorsunuz ki “zinhar, herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.” Diyorsunuz ki sendikanın “gizlice yürüttüğü örgütlenme”, “hastane yönetiminin böyle bir faaliyetten bilgisi yok.” Kimseyi yalan söylemekle itham etmek istemediğimizden ileri derecede bir “amnezi-unutkanlık” vakası ile karşı karşıya olduğunuzu düşünmek istiyoruz.

Sendikal örgütlenme çalışmaları başladıktan hemen sonra 4 arkadaşımız işten çıkarıldı. Biz de sendikamız Dev Sağlık İş Genel Başkanı ve örgütlenme uzmanının yanı sıra dört işçi temsilcisiyle beraber rektörle görüştük. Tarih 28 Kasım, saat 10.00. Yani biz toplu halde atılmadan bir hafta önce. Üniversite rektörüne, hukuk müşaviri, hastanenin idare müdürü ve avukatlar eşlik ediyordu. Çayınızı içtik, çikolatalarınızı yedik. Hatta kravat takmayan, resmiyetin arkasında gizlenmeyen bir rektörün bizlere kolonyayı bizzat kendisinin dökmesi, çikolata almayana sitem etmesi üzerine samimiyete sevindik. Sonrası daha da “samimi” idi. Biz “açık ve makul gerekçelerle” sendikalaşma irademizi anlattık, hatta, hastanenin konferans salonunu toplantılarda kullanmak istediğimizi söyledik. Rektör bey de Türkiye’de işçilerin yüzde 98’inin sendikasız olduğunu, her işveren gibi kendilerinin de sendikalaşmayı kabul edemeyeceğini söyledi “samimi olarak”. Biz de “iyi olan kazansın” dedik. Çünkü biliyorduk ki “iyi olan”, “haklı olan” bizdik.

Sonra 4 Aralık’ta sendikalı oldukları için işten atılan arkadaşlarımızın geri alınması için vardiya giriş çıkışlarını toplu yaparak birliğimizi gösterdik. 6 Aralık’ta da bu birliği gösterenler işten atıldık! 28 Kasım’da sendikayla beraber rektörün odasında gerçekleşen görüşmeyi bugün unutmak hayra alamet değil. İşin bu kısmını Tıpçılara bırakalım biraz da hukuki boyuta bakalım. Üniversitemizin Hukuk Fakültesi hocaları daha iyi anlatır: Sendikalaşma Anayasal bir haktır ve bu hakkın kullanımını engellemek suçtur.

Evet sizin o meşhur “uzman” alt işvereninize dönelim. İşte o alt işveren, sendikal örgütlenmeyi kırmakta uzman, başka hiçbir şeyde değil. Ve ilk cümlelerinizde “biz” diye yazmayıp “gizli” özneyi tercih etmeniz aslında “gizli” niyetlerinizi açığa çıkarıyor: “Hastanenin temizlik hizmetlerinin bu konuda uzman alt işverene yaptırılmasına karar verilmiştir” ve bu nedenle “iş akitleri feshedilmiştir”. İşte siz “gizli özne “olarak kaderimizin iki dudağınızın arasında olmasını istiyorsunuz. Bugün “atarım”, yarın “alırım”. Kemal Sunal’ın o meşhur amele pazarı sahnesindeki gibi, istemediğinizde “sen gelme ayı” diyebileceğiniz bir çalışma düzeni istiyorsunuz. Sendika ile işçilerin de artık “özne” olmasını kabul edemiyorsunuz! Ama iş işten geçti. Biz artık bir “özne”yiz, “gizli” falan da değil açıktan haykırıyoruz: “İnadına sendika, inadına DİSK”

Bu mücadelede tek özne biz değiliz. Başta Maltepeliler olmak üzere İstanbul halkı bizim hep yanımızda oldu. Buna da anlam veremiyorsunuz belki ama biz anlatalım. Evet çok sıcak ilişkiler kurduk halkla. Beraber defalarca “ellik halayı” oynadık, yeni yıla birlikte girdik, birileri evini açtı, birileri minibüsünde bizi ücretsiz taşıdı. Çadırımızdaki yemekler hep fazla fazla geldi de etraftaki çocuklarla, komşularla, bizi ziyaret edenlerle paylaştık. Ömrümüz boyunca unutamayacağımız bir dayanışma yaşıyoruz. Onlar da tehlikeyi görüyorlar…

Türkiye iş cinayetlerinde rekorlar üzerine rekorlar kırarken tüm halkın bilincine kazandı ki “taşeron düzeni ölüm demektir”. Ölümlü iş kazalarının büyük bölümü taşeron şirketlerde oldu. İşçiyi ölümüne çalıştıran bir çalışma düzeni demek olan taşeron, hastaneye ne getirir halk bunun farkında. Yarın “uzmanınız” alt işverenin, amele pazarından işçi toplama usulü ile iş görmeye kalkıp, hastanedeki temizlik ve hasta bakımı gibi sağlık hizmetlerinin kritik parçalarında büyük bir zafiyete yol açması herkesin uykularını kaçıracak bir tehlike. Biz sadece işimizi yitirdiğimiz için değil yıllardır insan hayatı için emek vermiş işçiler olarak sorumluluğumuz gereği de bu tehlikeye karşı toplumu uyarmaya devam edeceğiz. Çünkü taşeron ölüm demektir ve taşeron şirkete hasta emanet edilmez!

Biliyoruz biraz uzun oldu sözümüz. Çünkü yıllarca susmuştuk. Uzun çalışma saatlerine, düşük ücretlere karşı hep sessiz kaldık. Şimdi bir araya geldik ve yeni yeni konuşmaya başladık ya, ondandır sözümüzün çokluğu. Belli ki siz sorgusuz sualsiz itaate geri çağırıyorsunuz bizi, “taşerondan çalışın” diyerek. Ama hocam unutmayın “bilim itaatsiz olana ihtiyaç duyar” demiş ya bir filozof, biz de ona kulak vereceğiz. Bildiğiniz gibi işimizi yaparken iş disiplininden hiç taviz vermedik ama haklarını savunan birer özne olarak biraz “itaatsizlik” şimdi zorunlu görünüyor. Biz taşeron köleliği dayatmanıza itaat etmeyeceğiz. Biz işimizi, ekmeğimizi, haklarımızı istiyoruz ve sendikamızla, dostlarımızla birlikte bunun için “mücadeleye devam” diyoruz…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir