Biz Habil’in Yasını Tutmaya Devam Edelim

Bu sabah okuduğum Soma ile ilgili bir haberde geçen cümleler üzerine yazma ihtiyacı hissettim. Elmalıdere köyünde yapılan bir röportaj üzerine yapılmış bir haberde geçiyordu.

11 kaybın yaşandığı ve patlamada can kaybı yaşanan tek Alevi köyü olan Elmalıdere’de bir madenci yakını şöyle diyor: “Alevi bunlar, kesin isyan ederler diye başta bizi işe de almıyorlardı zaten. Buradan AKP’ye oy çıkmaz ya, umursamıyorlar” Yaşanan diğer birçok şeyi görmeden sadece bu cümleler üzerine sistemin içinde bulunduğu pespayeliğe kızabiliriz.

Galeano, Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri kitabında şu ifadelere yer verir: “(Bolivya’da) Kadınlar madene giremezler. Eski bir söylence uğursuzluk getirdiklerini söyler. Bu eski söylence, onları maden işçilerinin kaderi olan erken ölümden kurtarmıştır.”

Kitabı okurken bu cümlelerin altını çizmiştim. Alevi köyündeki madenci yakınının cümleleri, tarihin bir köşesinde yaşanmış olup kitap sayfalarına giren bir anlatının hala yaşanabildiğinin bir kanıtıydı. İnsanlığın sömürge tarihinin saçmalığını anlatmak için çok fazla cümleye gerek kalmıyor çoğu zaman. Mağdurun tek bir cümlesi bütün kanlı tarihin berrak bir fotoğrafını önümüze koymaya yetiyor.

Gelenek ve yasalar, kimi zaman sistem tarafından dışlanarak ekonomik bağımsızlıkları engellenmek istenenlerin hayatta kalmalarına neden olabiliyor. AKP’li olmadıkları için iş verilmeyen Aleviler daha az ölüyor. Sünni olup daha uyumlu olduğu düşünülen insanlar ise daha çok ölüp daha çok susmak zorunda bırakılıyor.

Soma’da eşinin cesedini bekleyen bir kadın şöyle der: “Aslında bağıracaktım, haykıracaktım Başbakan’a! Ama korktum. Eşimin cesedini vermez diye korktum!” Sistemin içerici temerküzü sadece canlarımızı değil, kaybettiklerimiz ve muhtemel kayıplarımız bize korku malzemesi olarak dayatılarak sesimizin kesilmesine de yol açıyor. Yasalar nedeniyle canlı kalabilen kadınlara susmak dayatılıyor. İktidara zarar gelmesin diye kurulan analojilerin gerçek ve yaşanılır olanı böyle parallellikler.

Elmalı Köyünde yakınını kaybeden şöyle diyor: “Çam eker, meyve eker gibi insan gömdük biz.” Fıtratta ceset dikme var mıdır diye başbakana sormak lazım. Bu cümlenin her kelimesinde bir Habil yası var. Soma’da devlet tarafından alevi olduğu için daha az işçi alınan bir köyde yakınların birinin kurduğu cümle bu kadar ağır. Peki ya diğerlerinin içinde kalanlar, söyleyemedikleri; eşinin cesedini alamamak korkusuyla bağıramayan kadınlar…

Başbakan bu sabah TİKA’nın toplantısında yabancı ülkelerde yaptıklarını ballandıra ballandıra anlatıyordu. Bir yerde dil sürçmesi nedeniyle: “Şimdi de biz Soma’da 371 kardeşimizin ailelerini mağdur etmemek için her türlü tedbiri aldık. ” dedi. Sonra 371 rakamını 301 olarak düzeltti. Yıllar önce Gaziantep’te bir fabrikadaki patlamada hayatını kaybeden 8 işçi için mecliste konuşurken: “Gaziantep’teki patlamada 5 ölümüz var. (8 uyarılarının üzerine) Neyse 8.” demişti başbakan. Doğru ya da yanlış ama başbakan rakamlarla konuşmayı çok sever. Oy saymak, ceset saymak, milyar dolarlardan bahsederken gırtlaktan vurguyu arttırmak falan… Yakının kaybeden köylü ise şunu der: “Çam eker, meyve eker gibi insan gömdük biz.” Köylü Habil’den beri tutulan insanlığın yasını yaşar.

Başbakan 19.yy.’dan istatistik verip bu işlerin fıtratını yazmadan önce televizyonda Nagehan Alçı, Bolivya-Patosi’deki altın madenlerinde ölenlerden bahsetmişti. Sunucu ne yani ne yapalım bu bilgiyi gibisinden bakarken,Nagehan parantez açayım falan demişti. Siz bu dille zulmün meşruluğunun kitabını çiziktiriken insanlar can kavgasındaydı. Cesetler çıkarılırken başbakan fıtrattan bahsediyordu. Örnek gazetecimizin aklına ise yüzyıllar öncesinden kalma beterin beterleri gelmişti nedense..

Sistem tarafından dışlanmayıp sömürülenler ve sistem tarafından dışlandığı için daha az ölenler, cesedinin verilmemesi korkusuyla sesini çıkaramayan kadınlar, cesetlerin sayısını bile rakamdan ibaret görüp yutkunmadan sayıları düzelten başbakanlar, 1800’lerden kalma rakamlar, meseleyi fıtrata bağlayıp tarihin derinliklerinden normalleştirmeye çalışan yönetimler…

Bunca kirliliğe dayanan bir dünyanın biz sesi, cümlesi havada kalanlar için sanırım şair meseleyi gayet güzel özetliyor: “Dünya kirletilmez bir inatla dönüyor.” İnsanlığa dair umudumuzu yitirmeyelim. Habil’in yasını tutabildiğimiz kadar tutalım.

Not: Soma katliamında ölen Aleviler ile ilgili ayrıca şu habere bakılabilir. Ölümleri daha az ve ekmek derdi için halka yaşatılanlar ibretlik. Yazı aşağıdaki haberden ve beyanlardan önce, röportaj baz alınarak yazılmıştır. http://www.yurtgazetesi.com.tr/alevi-somada-olurken-de-oteki-makale,7992.html

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir