Ekmek ve Haysiyet Mücadelesi

Hakan Erdem’in “Tarih-Lenk”, Ali Birinci’nin “Tarihin Kara Kitabı” kitaplarını okuduğumda yazmanın ne denli müşkül ve önemli bir iş olduğunu titreyerek anladım. Hele bu bir kitap ise çalışmanın ciddiyetini içeren referanslar, bibliyografya, harcanan emek, araştırma vb. tüm süreçler doğrudan doğruya yazarın ahlakı ile de ilgilidir. Ali Birinci’nin kitabında anlattığı rezillikler ibret-amiz. İntihaller, başkasının çalışmalarını basmalar, öğrencisinin tezini basan hocalar, hocalarının makalesini yayınlayan öğrenciler, aşırmalar neler neler. Hakan Eldem’in kitabında da tarih ile ilgili yalanlar, üfürmeler ve daha fazlası…

Bu kitaplardaki örnekleri aktarmak bu yazının konusu değil. Sadece bu eserlerin de gösterdiği istikametle sonda söyleyeceğimi başta söylersem; Alpkan’ın kitabı ciddiyet, konuya hakimiyet, araştırma, referanslar, ahlaki tutarlılık ve bekli de en önemlisi hem sahaya teorik bir katkı yapmak hem de sınıf mücadelesine omuz vermek bakımından pek kıymetli.

Kitap, işçi mücadelelerinin zorluklarını, imkanlarını, çıkışsızlıklarını, gel-gitlerini, meselenin merkezindeki aktörlerin değişen hissiyatlarını, süreç içinde kurulan-dağılan ilişkileri, sendika-işçi ilişkisinde yakınlaşma ve uzaklaşmaları, gizlice kurulan komiteleri, iftiraları, dedikoduları, işveren ve yöneticilerin taktiklerini, hülasa fabrikada yaşanan tüm süreçleri sadece fabrika içini anlayacağımız bir şekilde değil Türkiye’yi anlayacağımız bir incelikte teori ile öykünün kol kola gittiği bir üslupla önümüze getiriyor.

İlk deneyim Orpak. Nazife, Ceyhun, Nizam, Adnan, Canip ve diğerleri. Belki en çok Mustafa. Orpak’ta Mustafa’nın mücadelesi, evde gizlice kurulan komitenin akıbeti, tüm bu süreçlerde muhafazakar bir işçinin kararlılığı, hissiyatları, örgütçülüğü, azmi; hem evdeki toplantının sızmazı hem de iftira sonucu yıkılan azmi, kırılan gönlü. Belki bütün bunlardan dolayı kitapta haysiyet vurgusu önemli. Bunlar bir araştırma kitabında pek güzel olan Orhan Kemal tadı.

Zorlu bir mücadele deneyiminin yaşanabilecek çeşitli ihtimallerini, neoliberal dönemin baskısında işçi mücadelelerinin ne denli zor ama imkansız olmadığını gördüğümüz Orpak deneyimi türlü derslerle dolu. Bu hikayedeki kişiler Orpak sonrası, bu deneyimlerini yaşamlarının önemli bir parçası olarak görürler. Yaşananlar ve değerlendirmeler farklı farklıdır. Kimi işçi kalır, kimi atölyede çalışır, kimi emlakçılığa soyunur, kimi kendi işini kurma hayallerini kurar. Adnan ve Ali gibi mücadeleye küsenler olsa da Nizam ve Mustafa gibi yaşadıkları kolektif sınıf mücadelesi pratiğine olumsuzluk atfetmeyenler de vardır. Fırat’ın değerlendirmesi deneyimden süzülür: ”Sendikanın en kötüsü bile sendikasızlıktan iyidir.”

Peki, Mustafa ne yapar? Yaşadığı hayal kırıklığı sebebiyle işçi olmaya katlanamaz ve şansını küçük girişimcilikte denemek ister. Kollektif kurtuluştan bireysel kurtuluşa atlayarak 2010 yılında emlakçı açar. İstediği gibi gitmez ve işçiliğe geri döner.

Daltek fabrikasındaki mücadelenin anlatımı ise fabrika içi yaşamı, sendika ile işçinin ilişkisindeki sınırları, patronun ve idarecilerin işçilerin azmini kırmak için ne tür yöntemlere girişebileceklerini, işçilerin emek ve belki de en çok haysiyet mücadelesi ile çalışmak zorunda olmaktan kaynaklı durumlarının nasıl çeliştiğini, sosyal ilişkilerin işçi örgütlenmesinde ne kadar önemli olduğunu, onuru, trajediyi, delikanlılığı pek güzel bir anlatım ve netlikte gösteriyor.

Cemal, Veysel, Asım, Hilmi, Akif, Bahadır, işgal kırılırken kadın müdahalesinin önemini gösteren Nevin ve diğerleri… Sarsıcı bir direniş öyküsünün kahramanları. 2000’li yıllarda bir fabrikada sınıf mücadelesinin imkanlarını, işçilerin dünyalarını anlıyoruz.

Rovman ise bambaşka bir hikaye. Orpak ve Daltek’teki biraz zafer ama en çok yenilginin aksine Rovman, diğerlerinde de bulunan fakat burada zafere taşınan dayanışmanın, bölüşmenin, mücadelenin ve en sonunda kazanmanın hikayesi. Sekiz saatlik iş zamanının kazanılmasından, işten atılanların müthiş bir direnişle geri alınmasıyla taçlanan bir zafer.

Fazla özetlemek yerine ve bir kitap tanıtım yazısının sınırlarını zorlamadan kitabın teorik taraflarını tartışmayı başka bir yazıya ve diğer arkadaşlara havale ederek, kitabın kesinlikle okunmasını da tavsiye ederek Alpkan’ın şu değerlendirmesiyle bitirmek istiyorum:

“Kapitalizmin kültürel hegemonyası, ezilen emekçi sınıfları aciz, beceriksiz ve edilgen bir şekilde resmeder ve bu temsili tüm topluma büyük ölçüde kabul ettirir. Bu şekilde kapitalizm, emekçi sınıfların bulunduğu aşağı konumu hak ettikleri, dahası bu düzeni dönüştürme potansiyellerinin söz konusu bile olmadığını herkese belletmiş olur. (…) Bu söyleme karşı öncelikle adaletsizliğin gündelik hayattaki tezahürlerini ifşa etmemiz, ardından da adaletsizliğin muhataplarının yaratıcılığını ve mücadelesini görmemiz, göstermemiz ve desteklememiz gerekiyor.”

Aynı zamanda orta sınıfların ahlaki arayış içindeki üyelerine küçük hicretlere talip olmalarını öneriyor, emekçilere, ezilenlere, yoksunluk çekenlere gitmenin, dertlere, hislere, mücadeleye ortak olarak gitmenin gidene çok şey kazandıracağını belirtiyor.

Sonuç: Gayret bizden ödül Hak’tandır.

1 Response

  1. mehtap çıracı dedi ki:

    Alpkan’ın kitabı diye bahsedilen şu olsa gerek, yazının başında belirtilseymiş iyi olurmuş 🙂

    http://www.idefix.com/kitap/ekmek-ve-haysiyet-mucadelesi-alpkan-birelma/tanim.asp?sid=M0D9AXU02H8HA35CMNH0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir