Gülümseyen adalet(!) ve Sıhhiye Meydanı Kaymakamı

Hiyerarşik düşünen zalim devlet geleneği  ve kaybetme korkusunun elastikliği ölümlerimize engel olmamaya devam ediyor. Üstelik içinde yaşadığımız yönetim, sağlayamadığı adalete rağmen karşımızda durup ölümlerimize gülümsüyor.  Ülkenin İçişleri Bakanının kendisine sorulan soruyu beğenmediği zaman da Sıhhiye Meydanı Kaymakamı gibi konuşmasına imkan tanıyabiliyor.

10.10.15’te bu ülkenin şahit olduğu en kitlesel bombalı katliamlardan birisi yaşandı. Ankara’nın göbeğinde, başkent garının hemen yanında, HDP’li, CHP’li ve diğer örgütlere mensup sivillerin, barış talebi için eylem alanına gitmek üzere hazırlık yaptıkları yerde, mobese kameralarının tam olarak seçemediği kör iki noktada…

Bunun üzerine olması gerektiği gibi bakanlar acil toplantı için bir araya geldiler. Sonrasında yapılan basın açıklamasında ülkemizin İçişleri Bakanı kendisine sorulan, güvenlik zafiyeti olup olmadığına ve istifayı düşünüp düşünmediğine yönelik soruya olumsuz yanıt vererek, eylem alanının korunduğunu ve alan(Sıhhiye Meydanı) dışında bir yerde patlama olduğundan dolayı görevini hakkıyla yerine getirdiğini düşündüğünü beyan etti. Eylemciler kendilerini korumayı bilmeliydiler! Daha sonraki bir açıklamasında meselenin siyasi bir talep olduğunu ve konuyla ilgili ilerde başka açıklama yapacağını söyledi. Bu sırada Adalet Bakanı olduğu söylenen şahıs sağ tarafında gülümsüyordu. Üç bakanın yan yana yaptığı bir açıklama 100’e yakın vatandaşın öldüğü bir patlamayla ilgiliydi.

Devlet ne içindir deseler basitçe çöp toplamak içindir diyebiliriz. Çöp toplamak gibi halkın tek başına koordine edemediği ihtiyaçlar içindir. Halk bunun için bazılarına bazı kurumları tesis etmesi ve koordinasyonu sağlaması için yetki verir. Birilerini kendisine memur olsun diye görevlendirir. Bu görev gelip geçici bir görevdir. Halk görev tevdi ettiği kimseyi, görevde olduğu günlerde yapıp ettikleriyle hatırlar.

Yönetimler/yöntemler iki temel yaklaşım üzerinden şekillendirilir: Özgürlükçülük ya da güvenlikçilik… (Bazıları bu tavır alışlar arasındaki fark için iyimserlik ve kötümserlik isimlendirmesini de kullanır.) Bu iki tavır alış arasındaki “kavga” hala nihayete erebilmiş değil. Korkulardan beslenen güvenlikçi yaklaşım, daha çok polis/askerle birlikte daha fazla takip ve silah tedariğini gerektirirken, bu tavır bunca korumacılığına rağmen her dönemde toplumsal güvenin ve sükunetin zedenlenmesine yol açmıştır. Göze sokularak arttırılan güvenlik politikası uygulandığı her yeri daha güvensiz yerler haline getirmiştir. Bu durum korkudan beslenen her şey gibi mutlak kontrol şansı hiçbir zaman olmayan zafiyet alanlarından gelen  “saldırı”larla günden güne derinleşen tedirginliklere ve toplumsal kırılmalara imkan tanımaktadır.  Maalesef son yıllarda ülke olarak güvenlik güçlerinin sayısı ve korkutmanın dozajı arttıkça daha hızlı düşmanlaşıyoruz.

Özgürlükçü söylem (ya da iyimserler diyelim) ise toplumsal ilişkilerin bir güven ilişkisi üzerinden anlamlı olabileceğini ve güven ilişkisi geliştirildikçe sükunetin derinleşeceğine inanır. Özgürlük alanlarını geliştirmeyi önceleyen toplumlarda yaşanan şiddet olayları için, ülkemiz gibi güvenlikçi yaklaşımlarla idare edilen yerlere nazaran çok daha az görüldüğünü  ayrıca söylemek lazım. İstatistikler böyle söylüyor.

Atalarımız “Balık baştan kokar.” der. Bu bize umutlu olmamız için imkan veren bir şey ayrıca.. Ancak şuan bu atasözünün bize anımsattığı, tepedekilerin korkulardan beslenen politikaların toplumun her kademesine sirayet ettiğidir. Bu paranoya kara veba kadar bulaşıcıdır, hızla yayılır, yayıldıkça ölümcülleşir. Özellikle hiyerarşik kurgu hem bu korku hastalığının yayılmasına imkan tanır hem de bu korku hastalığına muhtaçtır. Zamanla içinden çıkılamaz bir labirente dönüşür. Dünyada yiyecek bir şey bulamadığında kendi kendini yiyen Ungoliant[1] gibidir, korku ve hiyerarşi dikotomisi üzerinde taşıyanın hem mecbur hissettiği hem de sonunu getirecek olan ikilidir. Ancak o son gün gelene kadar olacak olanlar bizi de ilgilendirmektedir,  biriktirilen öfkeler her an her yerde bomba olarak karşımıza çıkabilir.

Hiyerarşi, ürettiği sanal korkularla kabahatlerini ambalajlama imkanına kavuşur. Kabahatlerini ve noksanlıklarını gidermek için de insanların korkularını kullanır. Siyasal istikrarsızlığı öne sürer, aç kalabilirsiniz der, eskiden olduğu gibi gaz kuyrukları oluşur, yağ bulamasınız der, siyasi krizin genelin çıkarına yaramadığını diline pelesenk eder. Esas meseleleri kaybetme korkusudur ve  kabahatler ve sorumsuzluklar bir takım gerekçelerle ustaca kabahat olmaktan çıkarılır. Cizre’nin seçilmiş milletvekillerini ve seçmeni en çok temsil eden partinin eş genel başkanını, kendisine bağlı olan kaymakamın sözcülüğü ile ilçeye sokturmama gücüne sahip olan atanmış İçişleri Bakanı,  zalim “devlet” geleneğinin açtığı alanla birden Sıhhiye Meydanı Kaymakamına dönüşür. Güvenlik zafiyetinin olmadığını gayet ciddi şekilde söyleyebilir. Korku kıvraklığa pozitif etki yapmaktadır.

Yakın zamanda Ankara’daki patlamaya benzer Diyarbakır ve Suruç’taki gibi iki adet olay yaşanmış olmasına rağmen hala failleri bulunamamışken bu işlerin ircasısı olarak bir sorumluluk verilmiş olan bir bakan açıklama sırasında gülümseyebilmiştir. Korkaklık ve küstahlığın bir arada nasıl durduğuna tekrardan şahitlik etmemizi sağlamıştır. Adaletin icrasından sorumlu “halk temsilcisi” halkın ölümünden gülünecek bir şeyler çıkarabilmektedir. Bunlar halkını gözeten herhangi bir iktidarın yapamayacağı şeyler. Bazı iktidarlar suçu/kabahati hep başka bir yerlerde arar. Ancak bu sorumluluk sahibi olan kişilerin haya edeceği bir tavırdır. Kendi ikbalini tüm ülkenin geleceğinden daha fazla önceleyen bir zihniyetin dışavurumudur.

Hatırlarsanız Norveç’te Breivik adında bir vatandaş, ülkedeki çok kültürlülükten sorumlu tuttuğu İşçi Partisi’nin gençlik kampına baskın düzenleyip atmış dokuz kişiyi teker teker kafalarına sıkarak öldürdü. Norveç hükümeti bunun bir terör saldırısı olduğu vurgusunu neredeyse hiç yapmadı. Kayıplarının yasını tuttu. Katili en medeni şekilde cezalandırmak ve yargılamak için elinden geleni yaptı ve yeni Breivikler yetişmesin diye yöneticiler müfredatlarını güncelleme ihtiyacı hissettiler.  Ülkenin özgürlükçü ve çok kültürlü yapısını değil bunu bozacak olan bu tip saldırıları ortadan kaldırmanın imkanlarını aradılar. Sorumluyu başka yerde aramadılar, kabahati üstlenerek kalıcı çözümü öncelediler. Suruç katliamı sonrasında takip edebildiğim kadarıyla, intihar bombacısı Adıyaman’lı Kürt gencinin neden böyle bir şey yaptığını merak eden çok kimse olmadı. Devlet yetkilileri dahil çoğu kişi teröristti zaten deyip geçmişti.  O genci, kendisi dahil insanları patlatmaya kadar götüren sebepler iktidarın yüzleşmesi gereken problemler olmaktan hala çıkmadı.

Buna benzer şekilde Obama, Boston maratonundaki saldırı için ilk açıklamasında ısrarla “terör” dedirtmek isteyen basına bu kelimeyi kullanmamıştı.  Sonrasında olayı tanımlarken “teröristçe bir eylem”(act of terror) ifadesini kullanmak durumunda kaldı ancak bu saldırıda yönetimin sorumluluğunu üzerinden atmaya çalışmadı.[2] Bizim yetkililerimiz ise Ankara saldırısından hemen sonra ısrarla terör vurgusu yaparak, yapılan işte kendi sorumluluklarını ötelemeye çalıştılar.

Kendi korkularını ve siyasi ikballerini memleketin/halkın çıkarlarının önünde/üstünde tutan idarecilerle sükunet bulamayız. Özeleştiri ve yüzleşme sorumluluğunu taşımadan yaşadığımız facialara kalıcı çözümler üretemeyiz. İçine düştüğümüz şiddet ve korku sarmalından çıkmak zorundayız. Ülkenin, henüz ipler tamamen kopmadan, halklar olarak bizler daha fazla mağdur edilmeden sükuneti sağlayacak, halkını gözetecek ve sorumluluğunun bilincinde olacak bir yönetime ihtiyacı var. Halkının ölümüne gülen, adalet sistemini kendi korkularına göre şekillendiren, sorumluluk sahibi bir görüntü vermeyen, yetki alanını keyfince yorumlayan idarecilerle memleket yönetilmez.

***

[1] Tolkien’in Silmarillion ve Yüzüklerin Efendisinde bahsi geçen kurgusal karakteridir. Şuradan daha detaylı bakılabilir: https://en.wikipedia.org/wiki/Ungoliant

[2] Şu linkten konuşmanın tamamına ulaşabilirsiniz: http://www.usnews.com/news/articles/2013/04/16/obama-boston-marathon-bombing-an-act-of-terror

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir