“Çok güzel bir direniş” – Punto Deri işçilerinin mücadelesi

Ortalama 10-16 yıldır Punto Deri bünyesinde çalışan işçiler sendikalaştıkları için 2013 yılında işten atıldı. Yaşadıkları haksızlığı duyurabilmek adına 287 gündür basın açıklamaları ve yürüyüşler gerçekleştiren işçiler direnişlerinin 288. gününde; 14 Mayıs saat 13:00’da Zeytinburnu-Punto Deri mağazası önünde yapacakları basın açıklamasıyla direnişlerini sona erdirecekler. Bugün ziyaretine gittiğimiz işçilerden Ramazan abi, işten atıldıktan sonra başlattıkları hukuksal mücadelenin seyrini; örgütlenme süreci sırasında yaşadıkları gerilimleri, güzellikleri ve kazanımları anlattı:

20140513_162005

İsmim Ramazan Aygün. 10 yıldır Punto Deri’de çalışıyoruz. 2013’ün 8. ayının 2’sinde sendikalaşmaya müsaade etmeyeceğini söyleyen işveren sendikalı olan arkadaşları elinden gelen her türlü baskı ve ayak oyunlarıyla istifa etmeye zorladı. Daha sonra noter getirdi. O zaman noter şartı vardı. Yılbaşından bu yana e-devlet üzerinden alınıyor. Arkadaşların birçoğu kabul etmedi. 40’a yakın arkadaşımız istifa etti. Sendikaya üye olan 126 kişiydik. %50’yi bulamadığımız için de 2013’te bir bayan arkadaşım ve ben işten çıkarıldık. Hiç fire vermeden her gün buraya geldik. İşten çıkarılanlar 1-2 ay duruyor. Ancak ekonomik şartlar da ortada. Herkesin ev geçindirme derdi var. O arkadaşlarımızın çoğunluğu bu civardaki firmalarda çalışıyor. Biz 14-15 arkadaş hiç fire vermeden burada durduk. 81 kişi işten çıkarılmıştı.

Direnişiniz ve ardından devam eden hukuksal süreç nasıl başladı?

İşe iade davasını ilk 1 ay içerisinde açtık. 1 ay içerisinde açmazsan kaybediyorsun. 81 kişi davayı açtık. 19 kişi işe iadeyi kazandık. Temyize gittiler. İlk çıkan bayanla ben bir de 17 arkadaşımız sendikal nedenle işten çıkarıldık. Bu yüzden mahkeme sendikal tazminat 12 artı 4, 16 maaş ceza ödemesi ve diğer sosyal hakların iadesi gerçekleştirilmeli dedi. Ancak temyiz yolu açık olduğundan temyize gittiler. Diğer arkadaşların da grup grup davaları devam ediyor. Karar duruşması bekleyenler var önümüzdeki aylarda.

Buradaki esas sıkıntımız işverenin sigortalarımızı part-time ödemesi. Bir arkadaşımız emekli olunca fark ettik. Onun da yanlışlık olduğunu söylüyor. 10-15 sene çalışan insan var. Anlaşma yolunu da denedik ama olmadı. Benim sigortam 10 yıldır part-time yatırılmış.

Patron bizimle 2005’te bir sözleşme yapmıştı. Bir akşamüstü 14 arkadaşı işten attı. Öğrendik arkadaşlardan, sigorta da sıkıntı var diye. Patron, arkadaşlar ben asgari ücret öderim. Çok maaş alıyorsunuz. Fazlasını yatırmamı isteyen varsa 45 saat mesainizi keseceğim dedi. 50-60 arkadaş imza attık. 45 saatimiz kesilsin ama bordromuzu yansısın dedik. Tamam denildi. 2013’teki 45 saatlik mesaimiz 627 tl idi. Bunu vermemize rağmen bize 120, 130, 140 tl para yatırılmış. Bizden kestiğinin yarısını bile yatırmamış. 87 saatin üzerinde çalıştığımızı göstermemiş. Sabah 8:00’de burada oluyorduk. Akşam 22:00’den önce gitmiyorduk. Çalışma süremiz uzundu. Uzun çalıştığımız için de bize enerji hapları veriliyordu. 10 ay boyunca cumartesi-pazar dahil haftanın 7 günü çalışıyorduk. Sadece iki ay pazar günleri çalışmıyorduk. 1 Mayıs’ta çalışmadığımı hatırlamıyorum. Resmi tatillerde de çalışıyorduk. Hem bizden, hem ailemizden, geleceğimizden hem de devletten -SSK’ya yansıyor sonuçta- çalmış oluyor.

Kendisi 1999’da kiracıydı. Şimdi bu alanın mülk sahibi. Şu binayı 7,5 milyon dolara aldı. Eğer bu sendikal faaliyet olmasaydı rezidans yapacaktı orayı. Devlet yaklaşık 17 trilyon civarında ceza kesti şimdi. Biz ödediği bu sahte bordroları da ispat ettik. Dolayısıyla SSK müfettişinin raporu da var. 280 saatten fazla çalıştığımıza dair müfettiş raporu var. Maaşların 3’te biri gösterilmiş. Kendisi hala uzlaşma taraftarı değil.

Patronun genel tutumu nasıldı?

Böcek gibi ezerim diye bakıyordu. Para bende, söz bende diyor. Sendika başkanıyla en son anlaşalım diye bir araya geliyor. O da sendika başkanına olmadık şeyler teklif ediyor. Ancak sendika da bizimle birlikte hep dik durdu. Sendikadan yana da bir sıkıntı yaşamadık.

Size bir teklifleri oldu mu?

Bir tek benimle o bayan arkadaşıma teklif geldi. 125.000 tl verelim dediler. Kabul etmedik. Daha sonra on a 250.000 tl, bana 400.000 tl teklif ettiler. Ancak gitmemiz şartıyla… Diğer arkadaşlarımıza da taklifler geldi ama biz işin para yönüne bakmadık hiç. Maksat örgütlenelim. Buradan gittik diyelim başka firmaya, aynı sorunlar yine var. Emek ve işveren arasındaki sıkıntı bu genelde. Dericilerin tüm işverenler derneği var. Ne kadar maaş verirseniz verin asgari ücretin üzerinde yatırmama kararı almışlar. Patron bunu kendisi söyledi. Biz de onu mahkemeye verdik mesela. Zeytinburnu’ndaki sorun bütün işverenlerin örgütlü olması. Buna karşın işçiler örgütlü değil.

Bu çevredeki diğer işyerlerinde çalışanlarla irtibat halinde misiniz? Oralarda sendikalaşma girişimi var mı?

Tabi. Ben 1983’ten beri buradayım. Sendikalaşma var. 500’e yakın aynı sendikaya üyelik var. İnsanlar da kazanım bekliyor. Kolay olacak bir iş değil. Bu da kazanımı gördükçe artar. 500 yabana atılacak bir sayı değil.

Sonuçta kazanım bekliyor insanlar. Ama işverenler bordrolarda, gerçeğe yine uygun olmasa da, yüzde 50 zam yaptılar, maaşları daha yüksek yansıtmaya başladılar. Böyle yaparak işçilerin ağzına bir parmak bal çalmış oluyor işveren, ayrıca devlet nezdinde %50 zam yapmış oluyor. Ekstra para veriliyor mesela, işçiler mücadeleden geri adım attırılmaya zorlanıyor bu şekilde.

Deri işinde uçuk paralar dönüyor. Mesela Suud kralının kız kardeşi 5 cekete 750 bin euro vermişti. Zaten esas para da vizon, timsah, yılan ürünlerinden kazanılıyor, el sanatları bunlar. Çalışan insanlar profesyonel. Hatta uzak doğuda çiftlikleri var hayvan yetiştirmek için. Dünyayı yöneten burjuvalar kullanıyor bu ürünleri. Dünyada da İtalya ve burada var bu sektör, ancak burada aynı kalitede ve daha ucuza yapılıyor, ucuz işçilik sayesinde. Zaten Punto’nun 2011-2012’deki ihracat rekoru da bundan kaynaklanıyor. Büyük firmalarla, büyük paralara çalışılıyor. Ancak direnişimiz olumsuz etkiledi, Punto 3-4 sene etkilenecek bu meselelerden dolayı. Sadece devlete ödenecek hatırı sayılı miktarda bir para var.

Mahkeme sürecinden bahsedecek olursanız…

Davamız Bakırköy 25. İş Mahkemesi’nde görülüyordu. İşten çıkarılan 17 arkadaşımız vardı, 16’sı işletme küçültme bahanesi ile alakalı 1 arkadaşımız da işe zarardan, yani iş bozdu diye işten çıkarıldı. Tabi esasında sendikalaşmaktan dolayı işten çıkarıldılar.

Hakim keşif istedi. Ayrıca 3 bilirkişi vardı sigorta kurumundan, maliyeden ve muhasebeden olmak üzere. Hakim onlarla beraber fabrikaya gelip mahkeme salonu gibi bir ortam oluşturdu, tabi bu mekanı patronlar izliyor. Personel müdürü, imalat müdürü ve muhasebe müdürü çağrıldı, yemin ettirildiler. İşten çıkarma sebebi soruldu. İş yok, küçülüyoruz bahanesini söylediler. Hakim alanı gezmek istedi. Hatta ben de hakimin yanındaydım, birlikte alanı gezmeye başladık. Hakim personel müdürü ile bana teyit ettiriyordu gezdiğimiz yerleri. Benim çalıştığım yeri atıl duruma getirmişler, parça doldurmuşlar, kullanılmayan eşya koymuşlar. Hakim orayı sorduğunda, oranın iş olmadığı için kapatıldığı söylendi. Ancak ben fabrikanın iş yükü ile alakalı bilgilerin hala aynı olduğunu müşteri temsilcilerine ürün bilgilerini sorarak, yurtdışı temsilciliklerinden alınan bilgileri söyleyerek kanıtladım ve sonuç olarak hakim bize hak verdi ve tutanaklara bu durumu kaydettirdi.

Bunun dışında iş bozma ile alakalı da ufak bir meblağı çok yüksek yazmışlar. Bunu da kanıtladık, hatta personel müdürü kendisi bunu bir bakıma itiraf etmiş gibi oldu. Hakim bu durumu da tutanaklara geçirtti. Kısacası, hakimin keşif raporu ve bilirkişi raporları bize çok olumlu yansıdı.

Anladığımız kadarıyla hakim Hulusi Kentmen gibi biriymiş…

Evet, benziyordu zaten. Pala bıyıklı, babacan, aynen öyle biriydi. Hatta bizim de arkadaşlar ile aramızda öyle bir espri olmuştu.

Sonuç olarak, sendikalaşmaya karşı bir hareketin mevcut olduğu, hakim raporu ile çok net ortaya çıktı.. İşverenin taşeronlar ile anlaşıp, kendi işçisinin yerine taşeron çalıştırdığı kesinleşince işletme ufaltma bahanesi havada kaldı.

Biz burada çok özel bir direniş yaptık. Dün akşam da helallik istedik birbirimizden. En nihayetinde gönlü kırılan oluyor, dedikodular oluyor. Zorlu bir süreçti. Birbirimize karşı çok kullanıldı Türk, Kürt, Alevi, Sünni meseleleri. Birbirimize karşı kışkırtmaya çalıştılar. Fakat biz bütün arkadaşlar olarak oyunlara gelmedik. Tecrübeliydik, bunlara karnımız tok. İki arkadaşımız 4-5 senedir konuşmuyorlardı, ancak direnişten sonra barıştılar. Patron kışkırtmalarıyla bizi ayıracağını sanıyordu fakat birleştirdi. Kendisi de şaşırdı hatta. Bizim için bu direnişte esas şey emeğin hakkını almaktı.

Sermaye dünya burjuvazisinin elinde. İktidar bizim çağrılarımıza, aracılarımıza cevap vermedi. Hatta bir bürokrat bize devletin bazı firmaları koruduğunu söyledi, bu firmanın da koruma altında olabileceğini söyledi. Resmen bize başımızın çaresine bakmamız gerektiğini söyledi.

Mecliste grubu bulunan partilerden destek gördünüz mü?

İlk önce Levent Tüzel gelip derdimizi dinledi ve sonra bir soru önergesi verdi Bakanlık’a ancak cevap alınamadı. Sonra Sebahat Tuncel ziyaret etti. Süleyman Çelebi geldi, sendikayla Çalışma Bakanlığı arasında arabuluculuk yapmaya çalıştı fakat bir sonuç alamadık, çünkü iktidar taleplerimize kulağını tıkadı. Taleplerimiz iktidarda kilitlendi. Çalışma Bakanlığı yapması gerekeni yapsa sorun olmayacak fakat devlet kendi taşeronuna yapmadığı, vermediği hakkı özel sektöre neden versin diye de düşünüyoruz.

İşveren temyiz için Yargıtay’a gitmeseydi iyi olacaktı. Aslında gitmeyeceğini de söylemişti, sendikayla anlaşacaktı, fakat sendika yetkilileriyle bir araya gelince ahlaksız tekliflerde bulunuyor, böyle de bir durum var. Geçen perşembe günü temyize gitti. O yüzden bizim açımızdan bir manası yok direnişi devam ettirmenin. Çünkü ekonomik olarak da yıprandık. Aramızda borçlu olan var, çoluğu çocuğu olan var, zor şeyler bunlar. Sendika bize her ay bir miktar para verse de neticede yetmiyor.

Bir de temyiz süreci 2-3 ay süreceği için çalışmamızın daha mantıklı olduğunu düşündük. Çünkü bu sektörde önümüzdeki yaz aylarında gelecek yılın koleksiyonu yapıldığı için, boş durmamanın daha mantıklı olduğunu düşündük.

Son olarak, yarınki basın toplantısı hakkında da bilgilendirme yaparsanız..

Yarın direnişimizin 288. günü. Arkadaşlarla dün akşam toplantı yaptık ve çoğunluk kararıyla basın açıklaması yapmaya ve çadırı kaldırmaya karar verdik. 13.00’te yapacağımız basın açıklamasıyla direnişimizi sonuçlandıracağız.

Alakanıza çok teşekkür ediyoruz. Allah işçilerin muvaffakiyetini daim kılsın.

Biz teşekkür ederiz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir