Adalet Mücadelesi (1)

Cem Somel Hoca, dayanışma halinde olduğumuz kıymetli kişilerin öncülüğünde kurulan fikirzamani.com sitesinde, adaletten ne anladığını aktardığı mühim bir yazı dizisine başlamış durumda. Adalet mücadelesi (1) diyerek başladığı bu teorik arayışı sürdürmesini merakla bekliyoruz.

Bizim de üzerinde önemle durduğumuz cemaatleşme meselesine dair bir tartışma başlatabiliriz bu yazıyla birlikte. Cemaatleşmenin olumlu olumsuz tüm etkilerini tartışmak kadro siyaseti yapan topluluklar için birkaç kat daha elzem.

Cemaatleşmenin muhafazakârlıktan sıyrılabilmesi için hassaten çabalamak gerekli olduğu kadar; birbirine yakın düşünenlerin, eyleyenlerin de güçlerini, enerjilerini birleştirmesi de bir o kadar gerekli. Cem Hoca bu noktada Emek ve Adalet Platformu’nu da kafasında bir yere oturtuyor. Kapitalizme karşı mücadelenin örgütlenme modelinin de tartışıldığı bu yazıyı ilginize sunuyoruz.

İnşallah Cem Hoca ile en kısa sürede bir araya gelip kendisinden bu konuda da istifade ederiz.

CEM SOMEL

Sitemizde yayımlanan ve aktarılan yazılarda, ülkemizde ve dünyada devletlerin politikalarını inceleyip eleştiriyoruz.

Basında çıkan eleştirilerin hükumetleri niyetlendiği politikadan caydırdığı görülmemektedir; olsa olsa bazen uygulamayı erteletmektedir. Hemen hemen bütün ülkelerde burjuva sınıfı, otuz yıldır hükumetler eliyle cihanşumül tarihî projesini tatbik etmeye devam ediyor.

Projenin iki hedefi var. Birincisi millî hâsılada emekçilerin yararlandığı payı azaltmaktır. Yani millî hâsılada ücretlerin, maaşların payını; emekçilerin yararlandığı kamu hizmetlerinin payını mümkün mertebe azaltmak. İstihdamı taşeronlaştırma uygulamasından, kamu hizmetlerini özelleştirmeye, sosyal güvenlik kurumuna bütçeden para aktarmayı kısıtlamaya kadar birçok uygulamanın doğrultusu budur: millî gelirde emekçilerin yararlandığı payı mümkün mertebe azaltmak, mülk sahiplerinin ve yüksek tahsilli serbest meslek erbabının payını olabildiğince artırmak.

Projenin ikinci hedefi, emekçileri mümkün mertebe çok çalıştırmak, çok hâsıla üretmeye zorlamaktır. Özel ve kamu iş yerlerinde mesai uygulamalarından, emekli olma yaşını artırma tedbirlerine, hizmet üretiminde “performansı” sayılarla ölçme projelerine kadar, birçok politikada maksat budur.

Bu politikalardaki kastı mağdur olanlar görüyor. Mağdur olanlar hükumetlerin hamlelerini birer birer engellemeye çalışıyor. Burjuva projesinin başarısı, mağdur olanların mücadelelerini birleştirmemesine bağlıdır. Türkiye’de burjuva hükumetleri milliyetçiliği, Müslüman – laik ayırımını, Alevîlere karşı ayırımcılığı vs. bu maksatla kullanageldi. Ak Parti hükumetinin başını örten kadınlar önündeki tüm engelleri kaldırabilecek konumda olmasına rağmen hâlâ kaldırmamış olması bu çerçevede anlaşılabilir.  Kürt meselesi bir şekilde çözülürken iktidar toplumu bölecek yeni yeni çatışma konuları bulup ortaya atmaktadır.

Burjuvaların projesi, dünya çapında bir projedir. Farklı ülkelerde burjuvalar, projeyi yürütmek için birbirlerinden birçok “reform” öğrenegeldi. Burjuva hizipleri ülke içinde ve ülkeler arasında siyasî alanda birbirleriyle mücadele ederken, iktisadî faaliyetlerinde iş birliği yapmakta, emekçilerle ilişkileri söz konusu olduğunda birbirinin ayağını çelmemektedir.  (Bu bağlamda CHP’yi “sosyal demokrat bir partiye” dönüştürmeyi savunanlara, sosyal demokrasinin bugünkü dünyada nerede sömürülenlere ve ezilenlere yâr olduğunu sormak gerekir.)

Burjuva devletinin hamlelerinden mağdur olanlar, cemaatleşerek korunmaya çalışmaktadır. Dine, mezhebe veya felsefî doktrine mensubiyet veya bir mürşidin takipçiliği cemaate intisap için kıstas olmaktadır. Türkiye’de sağcı, solcu, ulusalcı, Müslüman, sosyalist cemaatleri saymakla bitmez.

İnsanların din, mezhep, doktrin, felsefe sahibi olması gayet normal olduğu gibi, herkesin fikir veya eylem insanları beğenmesi de olağandır. Sorun, insanlar arasında ayırıma karşı olduğunu, eşitlikten ve sosyal adaletten yana olduğunu söyleyen insanların ayrı ayrı cemaatlerde toplaşmasıdır. Cemaat mensupları dayanışır, yardımlaşır. İnsanlar cemaatte bu akıldışı, gayriinsanî, geleceği belirsiz dünyada, kendi küçük, akla uygun dünyasını yaratmaya çalışır. Belki bu tabiî bir reflekstir. Ama cemaat, neticede bir fanustur. Ve cemaatin söylemi ne olursa olsun cemaat üyesi, kendi dininden, mezhebinden, felsefî doktrininden veya tarikinden olmayanları yani cemaatinden olmayanları kendisine eşit görmez. 1 Mayıs gibi simgesel nümayişlerde kendilerini sosyalist diye tanımlayan bazı grupların diğerleriyle yan yana gelmek istememesi başka nasıl izah edilir?

Kapitalizmin mağdurlarının dağınıklığı karşısında, Zizek’in “Dünyanın sonunu tasavvur etmek, kapitalizmin sonunu tasavvur etmekten daha kolay” tespitine katılmamak mümkün mü?

Onun için cemaatleşme eğilimini, kimlik siyaseti yapma eğilimini aşma çabaları önemli. Bu çabalara Emek ve Adalet Platformu örnek gösterilebilir. Platformun sitesinde ilkeler metni, bu platform “[d]ini ve seküler merkezli toplumsal adalet arayışlarının ortak bir söylem ve eylem oluşturabilme ihtimalinin sadece ülkemiz ve bölgemiz için değil, tüm dünya mazlumlarının hak ve adalet arayışları için bir anlam taşıyacağını öngörür” demekle, bütün beşeriyeti adalet ve eşitlik mücadelesinde birleşmeye davet etmektedir.

Kapitalizme karşı mücadeleyi ciddîye alanların beşeriyete hitap etmesi gerekir çünkü sistem cihanşümuldür: mağdurlar beşeriyetin ekseriyetidir. Fakat dünyayı değiştirme çabası cihan çapında örgütlenmeyi gerektirmez, ve dünyanın sorunları böyle bir örgütlenmeyi beklemez. Kapitalizme karşı mücadele edenler, dünyada karaların devlet denilen idarî birimlere ayrıldığı; mağdur olan insanların devlet sınırlarını kolay kolay geçemediği; ve devletlerin silahlı güçleri sayesinde ülkelerinde nizamı koruduğu gerçeğinden hareket etmek zorundadır.

Adalet hareketi, iktidarı hedeflemek zorundadır. Yasama ve yürütme  erkini kullanmadan, yaptırım gücü kullanmadan toplumdaki adaletsizlikleri azaltmak veya gidermek mümkün değildir.

Dünyaya baktığımızda, Latin Amerika dışında halkın siyasî hayatta ağırlığını hissettirebildiği ülke bulmak imkânsız gibi. Özellikle kapitalizmin merkez ülkelerinde (Yunanistan’da, İspanya’da, İrlanda’da, İngiltere’de, İtalya’da vs.) devletler neredeyse her gün emekçilerin hayat standardını düşüren yeni bir uygulama başlatmasına rağmen, emekçilerin tepkisi çok zayıf kalmaktadır.  Buna mukabil Latin Amerika bölgesinde birkaç devlette (Küba, Brezilya, Venezuela, Bolivya, Ekvador, Nikaragua ve Uruguay’da) kapitalizmin mağdur ettiği kitlelerin az çok ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda  politika yürüten hükumetler görüyoruz. Bu hükumetler, bu ülkelerde halkın mücadelesiyle teşekkül etti. 2000li yıllarda ABD yönetiminin dikkatinin Orta Asya’da ve Orta Doğu’da dağılması da Latin Amerika halklarına nefes alma fırsatı verdi. Ancak Latin Amerika Orta Doğu’ya uzaktır ve orada kazanılan tecrübeler buraya yansımamaktadır.

Kendi coğrafyamızda (ülkemizde ve bölgemizde) halk iktidarının içeriğini, politikalarını tefekkür edip tartışmak gerekmektedir. Ülkemizde mevcut nizamın temellerine dokunacak bir halk iktidarının hangi süreçlerle teşekkül edebileceğine dair ihtimallere de kafa yormak gerekir.

Yoksa Zizek haklı çıkar.

Kaynak: http://www.fikirzamani.com/adalet-mucadelesi-1/

1 Response

  1. Hande GÜLEY dedi ki:

    Hocam; Eylül ayında kadınların izin alma ve çalışma koşulları zorlaştırılarak istihtam olanakları kısıtlandı.Erkeklerle aynı iş birikimine sahip olmamıza ramen ayrı muamele görmekte adaletsizlik değilmi . Bunun sebebi sizce nedir?Biz merkez ülke değilizki neden bizim hayat standartlarımızı düşürmeye çalışıyorlar . cihanşumül tarihi projesi ile kadınların milli hasıladaki paylarını azaltsalar ellerine ne geçecek?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir