Cem Somel

Diplomat babasının dışişleri görevinden dolayı Beyrut’ta 1949’da dünyaya gelen Somel, 1967’de üniversite eğitimine başlar, bir sene sonra 1968’de Türkiye İşçi Partisi’ne üye olur. 1968 sonrası TİP’in parçalanması sürecinde Maoculuğa gönül verir ve İbrahim Kaypakkaya önderliğindeki daha sonra TİKKO adını alacak harekete dahil olur. Bu faaliyetleri sebebiyle bir süre hapis yatar. İlerleyen yıllarda ara verdiği eğitimine döner ve 1977’de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi lisans programını maliye ve istatistik disiplinlerinde uzmanlaşarak bitirir. 1978’de Devlet Yatırım Bankası’nda uzman yardımcısı olarak çalışır, 1980 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde asistan olur. 1986’da bu üniversitenin sosyal bilimler enstitüsünde iktisat doktora eğitimini tamamlar. 1990-91, 1994-95 yıllarında Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Teşkilatı (UNCTAD) Sekretaryası’nda araştırmacı olarak görev yapar. 1990 yılında Ankara Üniversite Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yardımcı doçent olur, çok geçmeden 1993 yılında ODTÜ’de aynı görevle çalışmaya başlar. Uzun yıllar iktisat bölümde öğretim görevlisi olarak çalıştığı, mütevaziliği ve emekçiliği ile öğrencilerce sevilen bir hoca haline geldiği ODTÜ’den 2008 yılında ayrılıp Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ne geçer, burada profesör olur ve halen bu üniversitenin iktisat bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Somel akademik olarak kalkınma ve kalkınmanın makro-iktisadi sorunları üzerine uzmanlaşmış ve pek çok akademik dergide ve derleme kitaplarda makaleleri yayımlanmıştır.

Sosyalist siyasetlerle bağını koparmayan Somel Emek Partisi’nde (EMEP) yer alır ve bu parti ile irtibatlı Evrensel gazetesinde köşe yazarlığı yapmaya başlar. 2007 yılından itibaren başta Mehmet Bekaroğlu olmak üzere kimi İslamcılarla belli tartışmalar yapmaya başlar ve bu tartışmaların nihayetinde 2008 yılında çıkmaya başlayan Doğu Konferansı Derneği’nin yayını doğudan dergisinin genel yayın yönetmenliğini üstlenir. Bu görevi bugüne dek sürdürür. Fikir zamanı ve adil medya internet sitelerinde köşe yazarlığı yapar. Somel 2010 yılında EMEP’ten istifa edip, Saadet Partisi’nden ayrılan Numan Kurtulmuş’un önderliğindeki Halkın Sesi Partisi’nin kurucuları arasında yer alır.

Somel Türkiye’deki tüm sol siyasetleri ve özelde sosyalist solu Müslüman kimliğinden rahatsız oldukları için eleştirir: “Sol kelimesi Türkiye’de halkın dilinde ve zihninde CHP’yi, İşçi Partisini, Bağımsız Cumhuriyet Partisini, ÖDP’yi ve daha birçok partiyi ve örgütü kapsayan bir kelimedir. Bunların tek ortak özelliği Müslüman kimliğinden rahatsız olmaktır, Müslüman kimliğini ifade edenlerden uzak durmaktır.”

Sol kavramını bu sebeple kendisi için kullanmayan, ancak sosyalizmi sahiplenen Somel İslami kesimden belli isimlerle girdiği diyaloglarda ve faaliyetlerde ortak zeminin var olduğunu gördüğünü ve sadece anti-emperyalist değil aynı zamanda anti-kapitalist bir hatta ortak hareket imkanının bulunduğuna inandığını söyler: “Benim özlediğim, gerçekleşmesini istediğim bir toplum düzen fikrim var. Buna kimi sosyalizm der; başkaları başka isim verebilir. Fikir bellidir; eşitlik, adalet, ayırımcılığa karşı durmak, özgürlüğü savunmak gibi ilkeler. … Ezilenlerin menfaatleri doğrultusunda mücadele edenlerin geçmişten kalma önyargıları bırakıp somut bir siyasî program, somut bir sosyal proje geliştirip etrafında birleşmesi gerekir.”

BİRKAÇ SÖYLEŞİ

RADİKAL, Ezgi Başaran, 12.12.2010

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&Date=&ArticleID=1032323

Prof. Cem Somel: Solun ortak özelliği ‘Müslüman’dan uzak durmaktır

 

EMEP’teki dostlarınıza Has Parti’ye katılacağınızı nasıl açıkladınız?

İstifa ettiğim tarihte Numan Kurtulmuş’un kurmaya niyetlendiği partiye yardım etmek istediğimi, bunun için istifa ettiğimi söyledim. İstifa dilekçemi teslim ettiğim arkadaşla kucaklaşarak ayrıldım.

“Müslüman sol” partinin tanımını yapmanızı istesem…

Sol kelimesiyle neyi kastediyorsunuz? Sol kelimesi Türkiye’de halkın dilinde ve zihninde CHP’yi, İşçi Partisini, Bağımsız Cumhuriyet Partisini, ÖDP’yi ve daha birçok partiyi ve örgütü kapsayan bir kelimedir. Bunların tek ortak özelliği Müslüman kimliğinden rahatsız olmaktır, Müslüman kimliğini ifade edenlerden uzak durmaktır. Bu açıdan Müslüman sol kavramı çelişkili. Müslüman sol tanımı yapamam. Has Parti de böyle bir sıfatı kullanmıyor.

 

Türkiye’de solun geldiği noktada bir sosyalist olarak fikirlerinize uyan, isteklerinizi duyan bir parti kalmadı mı?

 

Ezgi Hanım, sol kavramının anlamı kalmadı. Solcu dediklerinizin içinde AB üyeliği taraftarları ve muhalifleri, Kürt sorununa demokratik, barışçı çözüm isteyenler ve istemeyenler, askerin siyasete müdahalesine sıcak bakanlarla soğuk bakanlar, neoliberal sosyal ve iktisadî politikalara karşı çıkanlarla bunlara bigane olan veya bunları kaçınılmaz görenler var. Bu çelişkili kavramı bir kenara bırakalım.

Peki bırakalım…

Son otuz yıl zarfında ulusçu, laik, sanayileşmeci, modernleşmeci siyasî proje, dünyanın ezilenleri için bir kurtuluş ideolojisi olmaktan çıktı. Proje uygulandığı ülkelerde kadınların, köylülerin, azınlıkların sorunlarını çözmedi. Proje iki kutuplu dünyanın dengesine dayanıyordu. Sovyetler dağılınca proje de çöktü. Şimdi zulme ve sömürüye karşı eşitlik, sosyal adalet, paylaşma ve dayanışma mücadelesinde oluşan yeni saflara bakmak lazım. Bundan sonra Türkiye’de bu mücadelede Halkın Sesi Partisi’nin etkili bir rol oynayacağına kaniyim.

Sosyalistler ‘din kişinin özel sorunudur’ der ama din referanslı siyaseti de hiç hoş karşılamaz diye biliyorum. Yanlış mı?

Hoş karşılamayanlar var. Bunun fikrî köklerini 19. yüzyılda, Avrupa’daki liberalizm, pozitivizm gibi akımlarda aramak gerekir. Ama “rahatsızlık”, “hoş karşılamamak” zaten fikrî duruş olmaktan ziyade psikolojik hâldir. Gerçekleri kafasındaki şablonlara uyduramayanların hâlidir. Bu gibilerin pozitivizmi de bir dindir.

BOLU GÜNDEM, Mehmet Korkusuz, 22.11.2010

http://www.bolugundem.com/shownews.php?opt=manset&id=4769

Emep’ten Has Parti’ye

Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr. Cem Somel Has Parti kurucular kurulunda yer aldı. İktisat fakültesinde öğretim üyesi olan Somel, Emeğin Partisinden Halkın Sesi Partisine geçiş öyküsünü gazetemize anlattı. Bu Sol’dan Sağ’a geçiş olarak algılanabilir mi? Cem Somel neden böyle bir karar verdi. Evrensel gazetesi köşe yazarı da olan Cem Somel’in adil medya.com’da da düzenli olarak yazıları yayınlanıyor.

 

Ne zamandan beri İzzet Baysal Üniversitesi’nde çalışıyorsunuz?

 

2008’den beri. İktisat Bölümünde çalışıyorum.

 

Daha önce nerede görev yaptınız?

 

Orta Doğu Teknik Üniversitesinde görev yaptım.

 

Neden büyük üniversiteden nispeten küçük bir üniversiteye geçtiniz?

 

Orta Doğu Teknik Üniversitesinde doçentlik kadrosuna atanmak için uluslar arası yayın yapma şartları var. Bu şartları tamamlamadığımdan 18 yıl yardımcı doçent kadrosunda çalıştım. Terfi edebilmek için İzzet Baysal Üniversitesine geldim.

 

Akademik hayatınız ne zaman başladı?

 

1979’da Ankara İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisinde asistanlıkla başladı.

 

Lisans eğitimini hangi okulda aldınız?

 

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. 1967’de okula başladım; 1977’de bitirdim. Okumam kesintiye uğradı.

 

Siz sol kökenli bir kişisiniz ve Halkın Sesi Partisinde kurucu topluluğunda yer aldınız. Doğru mu?

 

Halkın Sesi Partisinde kurucularından olduğum doğrudur. Ama sol kökenli sıfatına itiraz ederim. Türkiye’de sol ve sağ kelimelerinin içi boşaldı. Siyasî görüşlerimi tarif edeceksem sosyalist sıfatını kullanırım.

 

Sosyalist kökenli biri olarak siyasal İslamcı bir partiyi katılmanızı nasıl açıklıyorsunuz?

 

“Sosyalist kökenli” değilim, sosyalistim. Has Parti de kendini dediğiniz şekilde tanımlamamaktadır. Benim özlediğim, gerçekleşmesini istediğim bir toplum düzen fikrim var. Buna kimi sosyalizm der; başkaları başka isim verebilir. Fikir bellidir: eşitlik, adalet, ayırımcılığa karşı durmak, özgürlüğü savunmak gibi ilkeler… Has Parti kurucuları arasında benzer özlemleri olan insanlar olduğu kanısındayım.

İslamî kesimde üç parti görüyoruz: AKP, Saadet Partisi ve HAS Parti…

 

Bu üç partiyi bir “İslamî partiler” kefesinde toplamak, CHP’yi, EMEP’i ve İşçi Partisini solcu partiler kefesinde toplamağa benzer. CHP ile EMEP’in sınıfsal konumları aynı mı? Benzer şekilde İslamî dediğiniz partilerin de sınıfsal konumu aynı değildir.

Görüşlerinizi yeni partiye kabul ettirmeniz zor olacak…

 

Siyasî tahlilleri sağ ve sol üzerinden yaparsanız öyle sanabilirsiniz.

 

Numan Kurtulmuş antiemperyalizmi vurguluyor mu?

 

Evet, doğru bir konuya değindiniz kurucuların ilk toplantısında “antikapitalist olmadan antiemperyalist olunamaz” diyen de oldu. Güzel de, antikapitalist olduğunu söyleyen bunun altını nasıl dolduracak? Neyi öneriyor? İşte mesele bu! Ben de, bunu söyleyen insanlarla bunları konuşmak için yanlarına vardım.

Siz EMEP’li değil miydiniz?

Doğrudur, EMEP üyesiydim. EMEP’li arkadaşlarıma saygı ve sevgimde bir eksilme yoktur. EMEP’ten ayrılıp Has Partiye geçmekle, sınıf mücadelesinin yürütüldüğü geniş cephede bir mevziden başka bir mevziye geçtim. Burada daha yararlı olacağımı ümit ediyorum.

 

Has Partiden önce Saadet Partisi ile bir ilişkiniz oldu mu?

Hayır olmadı. Numan Beyle de önceden tanışmışlığım yoktur. Benim Has Partiye katılmam, Mehmet Bekaroğlu’nun Has Parti kuruluşuna katılması ile oldu. Üç yıldır Mehmet Hoca ile birlikte Doğudan dergisini yayımlıyoruz; beraber çalıştığımız dört yılı buldu. Dergi yayımlama çalışması çerçevesinde İslamî çevrelerden birçok kimse ile tanıştım. Ama parti olarak Saadet’le alakam olmadı.

 

Millî Görüşçülerin “Adil düzen” sloganından geriye ne kaldı?

 

Siyasî akımların kuruluş ülkelerinden, ilk savundukları prensiplerden sapma tehlikesi her zaman var. Bolşevik Partisi de sosyalizmi inşa etmek için devrim yaptı; sonunda Sovyetler Birliğini sınıflı bir topluma çevirip Sovyetler Birliğini tasfiye etti.

Stalin’den sonra…

 

Stalin’den önce veya sonra, ne oldu ise oldu. Mesele ilkelerden sapmaya karşı devamlı mücadele etmektir.

Gazetemizde HAS Parti’nin Bolu il örgütünden arkadaşlarla da mülakat yaptık. İslamî bir dil kullanıyorlar.

Müslümanlığını öne çıkaran arkadaşların sık sık kullandıkları terimler var; doğrudur. Mustazaf, mazlum, zalim, firavun gibi kelimeler kullanırlar. Başka siyasî görüşlerde olanlardan birçokları bundan rahatsız olur. Ben rahatsız olmuyorum. Dile bakmam. Önemli olan, o kelimelerle ifade edilen fikirlerin hangi sosyal ve ekonomik politikalara vardığıdır. Şayet söylenenler eşitliği, sosyal adaleti geliştiren, insanlar arasında ayırımcılığı kaldıran politikalara varıyorsa, bunun hangi kelimelerle ifade edildiğinin önemi yoktur. Zamanla dil değişir. Adalet arayanların dilinin de değişmesi gerekebilir. Bazen kullanılan kelimeler, geçmişten kalma önyargılar uyandırır. Ya da sol ve sağ gibi, içi boşalır. O zaman siyasî dili yeni baştan inşa etmek gerekir.

Siz görüşlerinizi HAS Partiye kabul ettireceğinizi ümit ediyorsunuz…

 

Görüş kabul ettirmek demeyelim. Ortak görüşlerde buluşmak diyelim. Zaten fikirlerin büyük ölçüde örtüştüğünü biliyorum. Kurucular 31 Ekim günü toplanıp program yerine geçecek bildirgeyi tartıştı. Eleştirilerin çoğu sizin deyişinizle soldandı. Yani sosyalist perspektiftendi. Eleştirileri yapanlar da kendilerine sosyalist diyenler değildi.

 

HAS Parti kadınlara yaklaşımında neleri önemsiyor?

 

Doğudan dergisinin yayın kurulunda İslamî kesimden arkadaşlarla birkaç yıl çalıştım. Bu çalışmada, bu arkadaşlarla konuşamayacağım, tartışamayacağım hiçbir sosyal konu olmadığını, hiçbir siyasî mesele olmadığını gördüm. Bu arkadaşlarımda dogmacı tavır görmedim. Neticede temel ilkelerde görüş farkları ortaya çıkar ve uzlaşılamazsa, yollar ayrılır. Ama ben ümitliyim. Size neden ümitli olduğumu anlatmak için adilmedya.com sitesine bakmanızı tavsiye ederim. Bu HAS Partinin sitesi değildir ama sitedeki yazılar, yazarlar benim Has Partiye ümitle bakmama dayanaktır.

 

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

 

Bugün dünyada birçokları, bu arada emperyalist Batıda bazı insanlar İslam’ı bir din ve kültür olarak dünya düzenine potansiyel tehdit teşkil ettiğini öne sürmektedir. Bu arada bazı Müslümanlar emperyalist ülkelerin tesislerine, temsilciliklerine, işbirlikçilerine saldırılar düzenlemektedir, savaşmaktadır. İntihar saldırılarıyla bu yolda hayatlarını feda etmektedirler. Ancak ellerinde bir sosyal proje yok! En büyük fedakârlığı boşu boşuna yapıyorlar. Bu büyük bir fedakârlık israfıdır, yazıktır. Yirmi birinci yüzyılda bizim gibi bir ülkede ABD’ye rağmen, NATO’ya rağmen adil bir düzen nasıl kurulabilir ve kendini nasıl idame ettirebilir? Bunu konuşmak, ince ince planlamak gerekir. Ezilenlerin menfaatleri doğrultusunda mücadele edenlerin geçmişten kalma önyargıları bırakıp somut bir siyasî program, somut bir sosyal proje geliştirip etrafında birleşmesi gerekir. Bana bunları söyleme fırsatı verdiğiniz için Bolu Gündem’e teşekkür ederim.

İlgili Videolar:

Habertürk Gündem Özel – Cem Somel – 1

Habertürk Gündem Özel – Cem Somel – 2

Habertürk Gündem Özel – Cem Somel – 3

Habertürk Gündem Özel – Cem Somel – 4

Habertürk Gündem Özel – Cem Somel – 5

Habertürk Gündem Özel – Cem Somel – 6

Habertürk Gündem Özel – Cem Somel – 7

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir