Mazlumder İstanbul Kongresi’nde Muhalefetin İkazı

Mahkeme kararıyla kayyum atanan ve olağanüstü genel kurulunda 16 şubesi tasfiye edilerek genel merkezi İstanbul’a taşınan Mazlumder’in İstanbul Şubesi’nin 13. Olağan Kongresi bugün İstanbul’da yapıldı.

Yaşanan tasfiyelerden rahatsız olan bir grup Mazlumder üye ve gönüllüsü, şube üyelerini adalete davet eden, tasfiye sürecini teşhir eden ve Mazlumder’in fabrika ayarlarının aslında ne olduğunu hatırlatan bir konuşmayla seçime katıldılar ve alternatif listeyle yarıştılar.

Muhalefetin çağrısına şube üyelerinin tebrik ve teveccühleri gözlemlenirken, yer yer sataşmalara karşın ciddi bir gerginlik yaşanmadı. Bu anlamlı çağrıyı, tarihe bir not düşmek adına sizlerle paylaşıyor, Türkiyeli Müslümanların yüz akı olan Mazlumder’in misyonunun takipçi ve destekçisi olacağımızı bir kere daha beyan ediyoruz.

 

 

Değerli Mazlumder üyeleri ve gönüllüleri,

Genel Kurul’a hoşgeldiniz. Hepinizi selamlıyorum.

Bugün iki yılın ardından yeni bir yönetim kurulu seçeceğiz. Seçimin sonucunu az çok kestirebilmekle birlikte, gördüğümüz zaruret üzerine arkadaşlarımızla bu göreve talip olduk.

Bizim bugün burada bulunmamızın iki temel gayesi var.

Birincisi, emin sıfatına sahip olan Hz. Peygamber’in gece vakti eşiyle birlikte yürürken yanlarından geçen sahabeleri durdurup kalplere bir şüphe, bir fitne düşmesinin önüne geçmek için “Yanımdaki eşim Safiye’dir” demesi misali, biz de buradaki seçim ve delege süreçlerine şahitlik ederek kimsenin kalbinde bir şüphe oluşmasın istiyoruz.

İkinci olarak ise minberde konuşan Halife Ömer’e “Adaletten saparsan seni kılıçlarımızla düzeltiriz” diyen genç vakasında iktidar sahibi ve sert mizaçlı bir kişi de olsa Hz. Ömer’in gösterdiği tevazu ve takdiri hatırlayalım. Cemaatin sade ve sıradan bir bireyinin yeri geldiğinde ‘kınayıcıların kınamasından korkmadan’ hakkaniyet adına sözünü söyleme cesareti ve kararlığını şiar edinmiş bir ümmetin ve bir kurumun üyeleri olarak bugün burada hakk ve adalet adına duyduğumuz rahatsızlıklarımızı dile getirmek istiyoruz.

Peki biz kimiz? Listede ismi bulunan kişiler olarak bu kurumun üyeleri ve gönüllüleriyiz. Mazlumder içinde yönetim kurulu üyeliği yapmış, raporlama çalışmalarında aktif çalışmış üyelerin de içinde bulunduğu bir grup insan hakları gönüllüsüyüz. Aynı zamanda normalde bugün burada olması gerekip de son süreçte yaşananlar sonrasında Mazlumder ile olan uzun süreli emek ve gönül bağını gözden geçirme kararıyla burada olmayanların da seslerinin bir yankısıyız.

Sözlerime bir soru ile başlamak istiyorum. Müslüman olmak ne anlama gelir? Eminim bu salondaki hiç kimse şu tanıma itiraz etmeyecektir: Müslüman olmak Allah’a karşı olan sorumluluğumuz başta olmak üzere bütün insanlara karşı sözüne ve adaletine güvenilen bir insan olmak, bu istikamette ilerlemek demektir. Bu yüzdendir ki Allah’a her gün “bizi doğru yola ilet” diye yalvarırız.

Müslüman olma iddiamız hayatımızın her alanında sınanır. Çevremizle ilişkilerimiz, nefsimizle mücadelemiz imtihan sürecinin cüzüdür.

Her ne kadar bugün insan hakları mücadelesinin kavramsal çerçevesi Batı tecrübesine dayandırılsa da, biz temel haklar anlayışında geleneğimizi daha da geriye götürürüz: Mekkeli müşriklere karşı mücadelesi ve kurduğu düzende Zenci köle Bilal Habeşi’nin eşitliğini tesis etmesi bakımından ilk örneğimiz Resulullah’tır. Bu yüzdendir ki, insan hakları mücadelemizde temel motivasyonumuz Müslüman olmamızdır.

Mazlumder ise bir dernek çatısı altında, Müslüman olma iddiamızın sınandığı hak mücadelelerinde adaletin tecellisi için uğraş vermemize yardımcı olur. Zulmün insanlığı kuşattığı bir dünyada iyiye yönelen bir grup insanı bünyesinde barındıran güzel bir araçtır.

Mazlumder’in bu niteliğine bizi ikna eden kurumsal hafızamızı tazeleyelim. Mazlumder, toplum vicdanını yaralayan her olayda hakkı batıldan ayırmaya yönelik tavrıyla artık dünyevileşmeye kurban ettiğimiz Müslüman ahlakını temsil etmiştir.

2007 yılında kaybettiğimiz Hrant Dink’e dair müslüman camiada adalet talebinde bulunan yegane kurum Mazlumder’dir. Cinayetteki kirli devlet ilişkilerine rağmen Mazlumder açıkça mazlumdan taraf durmuştur. 301’le yargılanan, “vatan haini” olduğu açıkça propaganda edilen bir zatı kendi mahallesi ile karşı karşıya gelmekten çekinmeden savunmuş, yasını tutmuştur.

2011’in sonunda Roboski katliamının takipçisi olan Mazlumder “Müslüman bir iktidarı rahatsız etmek pahasına” yaşanan katliamın bütün ayrıntılarıyla açığa çıkarılmasını ve sorumluların yargılanmasını talep etmekten geri durmamıştır.

2013’te, Gezi Parkı olaylarında muhalif kesimlerin barışçı gösterilerine yönelen kamu görevlilerinin şiddetini eleştirmiş, yaşanan hak ihlallerini raporlamıştır. Dönemin İstanbul Şube yönetiminden ve üyelerinden isimler Gezi Parkı olaylarına istinaden yazılan “hakkı ve adaleti tavsiye eden” bir bildiriye imza atmış ve bu bildiri İstanbul Şube’nin toplantı salonunda kamuoyuna deklare edilmiştir. Mazlumder’e karşı yürütülen kara propagandaların sonucunda gerçekleşen istifalara karşın bu dik duruştan taviz verilmemiştir.

Aynı dönemde, siyasi iktidara yakın kesimlerce Gezi Olayları Mısır’daki darbe ile ilişkilendirilmiş, hatta bazı kendini bilmezler Mazlumder’i darbeci olmakla suçlamıştır. Fakat Mazlumder kurum olarak askeri darbeyi en üst seviyede kınamış ve olaylar sıcağı sıcağınayken İstanbul’daki Mısır konsolosluğuna bir protesto gösterisi düzenleyerek askeri darbeyi lanetlemiştir.

Bahsettiğimiz, 2014’te, Soma’da 301 emekçi kardeşimizi patronların kar hırsı ve idari kurumların denetim görevini yerine getirmemesinden dolayı kaybettiğimiz iş cinayetinde, türlü bürokratik engellere karşı fiili bir durum yaratarak Soma’ya giren ve raporlama çalışması yapan bir Mazlumder’dir.

Biz Mazlumder derken, Mazlumder’in bu ara sıkça bahsedilen “fabrika ayarlarından” tam da bunları anlıyoruz.

Ve soruyoruz: Değişen nedir? Ne değişmiştir de bahsettiğimiz bu onur tablosuna karşı her türlü ahlaksızca karalama kampanyalarını yürüten, 2013’te adımızı darbeciye çıkaran, 2012’de şebbiha demekten geri durmayan, bir zaman Ermenici, bir zaman PKKlı diyen, eylemlerimize satırlarla saldıran kimselere hiçbir tepki göstermemiş olanlar bugün “Mazlumder kurtuldu” söylemleriyle sosyal medyada at koşturabilmektedir? Acaba onlar mı, yoksa Mazlumder mi değişmiştir?

Biz bu grupların değiştiğine inanmıyoruz. Fabrika ayarlarından sapan, kendi geleneği ile ters düşen Mazlumder’dir.

Kürt coğrafyalarında yaşanan adı konulmamış Olağanüstü Hal koşullarına ve sokağa çıkma yasaklarının yarattığı hukuksuzluklara karşı raporlamalar Mazlumder’de rahatsızlık yaratmaya başladıysa, fabrika ayarlarından sapıyoruz demektir. Bu öyle bir sapmadır ki geçen hafta yapılan Genel Kurul’dan sonra kapatılan şubelerin internet siteleri de kapatıldığı için, yayınlanan raporlara ulaşılamamakta ve zımnen bir kurumun hafızası silinmektedir.

Mazlumder İstanbul şubesi, insanların ciğerini yakan bu acı dönemde bir insan hakları kurumunun yapacağı en son şeyi yapmış, muğlak ifadelerle sivillere yönelen şiddeti eleştirdiği bildirilerde bölge halkının “terörle arasına mesafe koymasını” talep etmiştir. Ne zamandan beri Mazlumder bir hakkın sahibini, bir mazlumu korumak için itirafçılık şartı aramaktadır? Soruyoruz, bu söylemin 2011’de Roboski’de katledilen insanlarımıza “Orada ne işleri vardı” diyen zihniyetten farkı nedir?

Söz konusu raporlamalar büyüklerimizi nasıl bu kadar yaralamıştır? Bu rahatsızlık küçücük yaşında güvenlik görevlilerine mahremini göstermek zorunda kalan bir kız çocuğunun yaşadığı psikolojik travmadan daha mı etkilidir? Mazlumder bir kız çocuğundan “terörle arasına mesafe koymasını” talep edecek ölçüde merhametsizleşmiş midir?

Velev ki raporlarda hakka riayet edilmemiş, taraflı bir dil tutturulmuş olsun. Bu iddia ciddiyetle araştırılması, gerekli incelemelerin yapılması ve eleştiri-özeleştiri süreçleri ile kurum içinde çözülmesi gereken bir meseledir. Fakat böyle yürütülmeyen süreç, sosyal medya trollerinin gönlünü hoş edecek şekilde propagandası yapılan bir olaya dönüşmüştür.

Bununla birlikte Mazlumder İstanbul şubesinin savaşın sürdüğü coğrafyada, dönemin başbakanı sayın Davutoğlu’nun dahi bölge halkının ekmek ihtiyacını nasıl tedarik ettiğini açıklayamadığı bir zamanda insan hakkı kuruluşu olma vasfını nasıl yerine getirdiğine dair bir sözü var mıdır?

Mazlumder İstanbul şubesi, geçtiğimiz yıl atlattığımız kanlı askeri darbe girişiminin ardından yaşananlara karşı da hakkaniyetli bir tavır alamamıştır. Darbenin atlatılmasıyla birlikte, ceza hukukunun temel ilkelerinin ihlal edildiği, işkence iddialarının dile getirildiği bir dönemde Mazlumder gerekli performansı gösterememiş, Olağanüstü Hal süreçlerinde yaşanan hukuksuzlukları gündemine almaktan imtina etmiştir.

Mazlumder’in kuruluşuna öncülük eden ayeti kerimenin anlamı açıktır. Herhangi bir topluluğa karşı kininizi adaletten sapmaya bahane etmeyin buyruğu böyle dönemlerde önem taşımaktadır. Gülen Cemaati ile ilişkili olduğu için gözaltına alınan ve gözaltında işkence şüphesi ile hayatını kaybeden öğretmen Gökhan Açıkkolu bu anlamda iyi bir örnektir. Mazlumder İstanbul şubesi bu olayı ancak yaşandıktan bir hafta sonra gündemine alabilmiştir. Yine cezaevindeki mahkum ve mahkum yakınlarının işkence hakkındaki suç duyurularının savcılar tarafından KHK’lara dayanılarak üzerinin örtüldüğü bir dönemde İstanbul Mazlumder gözaltılarda ve cezaevlerinde yaşananlar konusunda adil şahitlikten uzak kalmıştır.

Askeri darbe girişiminde bulunanların gözü dönmüşlüğü, ancak bu gözü dönmüşlüğü hakka ve hukuka uygun yargılamak ve cezalandırmakla ıslah edilebilir. İşkence ve kötü muamele yasağının ciddiye alınmadığı, ülkeyi yönetenlerin her konuşmasında idam söylemlerini dile getirdiği ve bu haliyle “cezaların geriye yürümezliği” ilkesini ayaklar altına aldığı bir dönemde Mazlumder İstanbul şubesi neden bir insan hakkı kurumu olarak inisiyatif alamamıştır? Neden Mazlumder İstanbul şubesi kendinden beklediğimiz “kuru da, yaş da yanmasın, yalnızca suçlular cezasını çeksin” söylemindense ülkeyi yönetenlerin söylemlerine uymayı tercih etmiştir?

Konuşmanın başında müslüman olmayı “adaletine güvenilen bir insan olmak” ile özdeşleştirmiştik. Soruyoruz: birbirimize karşı adalet ve merhamet ile muamele etmeyi beceremiyorsak, Allah’ın ayetinde buyurduğu emri nasıl yerine getirebiliriz?

Bedri Soylu, Mehmet Özkan, Halil İbrahim Yenigün ve ismini anmadığımız diğerleri. Yakinen tanıdığımız bu insanlar Mazlumder İstanbul şubesi yönetimince üyelikten ihraç edilmiştir. Bu kişilerin kağıt üzerinde yapılan yargılamalarla, kendilerini savunmalarına bile fırsat verilmeden adeta üyelikten derdest edilmeleri hak mıdır?

Mazlumder nasıl bir kurum haline gelmiştir de, iki grubun kavgasının aldığı hal meseleyi bir Genel Kurul’da derneğin 24 şubesinin 16’sını kapatmaya kadar götürmüştür? Buna dair Genel Merkez’in somut, ikna ediciliği olan bir çift sözü var mıdır? Ne zamandan beri Mazlumder “tek sesliliği kırmak” adına bu tip zorba icraatlara yanaşmaya başlamıştır?

Bu tasfiye daha ne zamana kadar sürecektir? İçimizdeki ‘hainler’ ne zamana kadar temizlenecektir? Bugün 16 şubenin üyeleri bir takım ithamlarla şubeleri kapatıldıktan sonra üyelikten düşürüldüler. Acaba yarın İstanbul Şube’de sırf bu konuşmayı yaptığımız için ihraç edilmeyeceğimizin bir garantisi var mıdır? Bir insan hakkı örgütü kendi üye ve gönüllülerinin hakkını müdafaa etmekten, hukukunu gözetmekten yana bu kadar aciz midir?

Bizler bu süreçten rahatsız olan bir grup Mazlumder üyesi olarak söylüyoruz: İçimiz rahat değil. “Fabrika ayarlarına dönmek” söyleminden de, fabrika ayarları derken kastedilen şeyden de rahatsızız. Helalleşmek ve kardeşleşmek imkanını arzulayarak, Mazlumder’in bizim için Allah’a karşı sorumluluk bilinci içinde bir insan hakları mücadele alanı olarak kalmasını talep ediyoruz. Eğer gerçek bir fabrika ayarı isteniyorsa ayeti kerime yeterince açıktır:

“Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allaha bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin. Adil olun: bu, Allaha karşı sorumluluk bilinci duymaya en yakın olan (davranış)tır. Ve Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.“

Saygılarımızla.

2 Responses

  1. 26 Mart 2017

    […] ve Adalet Platformu’nun haberine göre “Yaşanan tasfiyelerden rahatsız olan bir grup Mazlumder üye ve gönüllüsü, şube […]

  2. 14 Nisan 2018

    […] birlikte, yazıyı geçtiğimiz yıl İstanbul şube seçimlerine katılan muhalif ekibin bildirisini paylaşarak bitirelim.  Biz hala aynı yerde, hayra davet edip kötülükten sakındırma […]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir