Mehmet Asutay: “Sözümüz var ve bunu gerçekleştirmemiz gerekiyor”

Dün sabah Sercan arkadaşımızın editörlüğünü yaptığı İslam Ekonomisi kitabının tanıtımı için Askon’a gittik. Mehmet Asutay hocanın da misafir konuşmacı olduğu buluşma, bizim için önemliydi. Zira Sercan Karadoğan gibi İslam İktisadı çalışmaya niyetli insanların önünün o kadar da kapalı olmadığını gördük. Evet, Türkiye’de yeni yeni açılan İslamî Finans kürsüleri olsa da “İslam İktisadı” konusu etraflıca ele alınmıyor ve İslamî Finans çabaları faizsiz bankalarla statükoya eklemlenmeden ibaret kalabiliyor. Ancak üretim ve tüketim ilişkilerini yeniden düşünmenin çabaları devam ediyor.

“Peki ne yapmalı” sorusuna Durham Üniversitesi’nden Mehmet Asutay hoca, daha önce de kayda değer cevaplar vermişti. Bunlardan bir kısmını daha önce yayımladık, yayına hazırladığımız İslam İktisadı kitabında da yer vereceğiz: 

http://www.emekveadalet.org/arsivler/5914 

Alınacak çok yolumuz var, çünkü İslam İktisadı’nın mülahazadan öteye geçmesi için sürekli aktüel olanla içli dışlı, yaşanarak var edilmesi icabediyor. Bu vesileyle Mehmet hocanın konuşmasından aldığımız notları sizlerle paylaşıyoruz.

 

“Sözümüz var ve bunu gerçekleştirmemiz gerekiyor”

Asıl değişimi yapan üretim-tüketim ilişkileridir. İslamî Finans’ta, hakim kapitalizmin ürettiği finansal sisteme katkı yapıyoruz. Bu geçici ve önemli bir katkı olabilir ama aslında Gazali’nin Adam Smith’in bölüşüme dair yazdıklarını çok önceden söylediğini görüyoruz. Bunu “bizde de insan hakları vardı” diyenler gibi yapmak için demiyorum. Örneğin Pakistan kurulduğunda ekonomiye yeni bir anlayış getirme çabaları vardı, 1945-50’lerde Müslüman ülkelerin kimlik arayışları mühimdi ama alternatif ekonomi geliştirmeye yeterince önem vermediler. O zaman kimseyi alternatif İslam ekonomisi kurmaya ikna edemezdiniz, kısa dönemli politikalar geliştirilmek zorunda hissedildi. İslamî ticari bankacılık, varolan parayı nasıl helalleştirebileceğine baktı ve başarılı da oldu.

Bizim bir sözümüz var ve bunu gerçekleştirmemiz gerekiyor. Çünkü temelinde bir tahayyül var, homo-economicus yerine homo-islamicus nasıl üretilir, bunu tartışıyoruz. İslam’ın yeni paradigma arayışı var ve bunu ortaya koymamız gerekiyor. İslamî finansı “İslamî moral ekonomi” içinde nereye oturtabiliriz, bunu düşünmemiz gerekiyor. İslamî ekonomi tartışmaları, 70’lerdeki çalışmalarda kaldı, sadece İslamî finansa odaklanıldı, zorunlu olarak bu yönde gelişti ama artık o tartışmaları canlandırmamız gerekiyor.

“Sosyal adalet merkezli, tevhidî anlayış”

Bizim yapımıza, dinsel arka planımıza uymayan bir yapıya eklemlenince bir uyumsuzluk ortaya çıktı. Malezya’da vesaire, bu kadar gelişkin bir İslamî finans olmasına karşın, insanî boyutunu araştırdığımızda sınıfta kaldığını gördük. Oysa, mesela 1963’te İslam bankacılığının ilk örneği kuruldu, Mısır’daki bu proje, girişimciliğe destekleyici olduğu için, alt kesimi güçlendirdiği için kapatılmıştı. Dolayısıyla sadece teorik konuşmuyoruz, homo-islamicus tahayyülü içeren pratikler mevcut. 1967’de Malezya’da kurulan ve halen süren tasarruf fonu da böyle bir tevhidî anlayışın ürünü, bunlar küçük örnekler ama sosyal fonun reel ekonomiyle ilişkilerini kuran yaklaşımlar. Tevhidî anlayış, hayatın diğer alanlarından kopuk değildir, onun bir parçasıdır. Reel ekonomiyle doğrdudan ilişkilendirilmiş bir finans değil, dinsel arka plana dayanan bir politik-ekonomiyi düşünmeliyiz. Nitekim müslümanın “fayda fonksiyonu” tek zamanlı değil, üç boyutludur. Bu dünyada sahip olduklarımızda toplumun hakkı olduğu (mesela zekat toplumun hakkının topluma verilmesidir, bizim hayırseverliğimizle ilgili değildir) ve yaptıklarımızın ahirette bir karşılığı olması homo-islamicus tahayyülünün kendine özgü boyutlarıdır. Konvansiyonel finansta ise olmayan şeyler alınıp satılır, İslamî ekonomide böyle bir şey söz konusu olamaz.

İslamî finansı doğrudan gerçek hayatın parçası nasıl yapabiliriz? Çünkü şu anda işsizliğe çözüm bulamıyor, Arap Coğrafyası’ndaki isyanlara çözüm üretemiyor. Birkaç yıl sonra “İslamî finans yalanmış” denebilir ki bu en tehlikeli şeydir. O yüzden insan merkezli, sosyal adalet merkezli bir kalkınma gerekiyor. Bu sadece faizsiz bankacılıkla olacak iş değil.

Şeriat’ın anlamı, insan hayatını nasıl iyileştirebiliriz sorusudur. Zemzem towers helal midir diye tartışılıyor, örneğin. Baktığın zaman diğer oteller gibi konaklama sağlıyor, helal olmayan bir durum yok gibi gözükebilir. Ama o yapının ciddi sonuçları var, o sonuçların moral ekonomi içinde ciddi ciddi değerlendirilmesi gerekiyor. Tamamen farklı bir ilişkiler zincirinin olduğu bir yerde siz oraya sınıf farkını götürüyorsunuz. Moral ekonomi açısından çok yanlış; kahvesini alıp balkonunda keyif yapan müslümanlar resmediliyor. Zemzem towers küçük ama ciddi bir örnektir. Bizim bireysel faydayı değil, toplumsal faydayı nasıl maksimize ederiz diye bakmamız gerekiyor. İhsana ve felaha nasıl ulaşırız diye düşünmeliyiz.

mehmet asutay, sercan karadogan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir