İstanbul Sözleşmesi Bize Ne Söylüyor?

İstanbul Sözleşmesi, her gün kadınların şiddete uğradığı ve öldürüldüğü bir ülkede, şiddeti önlemeyi ve yok etmeyi amaçlayan bir sözleşmedir.. Metin, 2011’de imzaya açıldığı ve 2014’te yürürlüğe girdiği günden beri çokça tartışılıyor. En temelde toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan ve kadına yönelik şiddeti detaylı bir şekilde tanımlayarak önlemeyi amaçlayan bu sözleşme, patriarkanın makbul bir sistem olarak görülüp, ataerkil ilişkilerin yeniden üretildiği ülkemizde aile yapısını bozmakla ve toplumu yozlaştırmakla itham ediliyor. İstanbul sözleşmesinin temel maddelerine odaklandığımız bu açıklayıcı metni ilginize sunuyoruz.

Sözleşmenin tamamı için: İstanbul Sözleşmesi Tam Metin

– İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddeti ve ayrımcılığı ortadan kaldırmayı hedefliyor.

“Madde 1 Maksatlar;

Bu sözleşmenin maksatları şunlardır:

  • a) kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;
  • b) kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;
  • c) kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;
  • d) kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak;
  • e) Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.”

– Sözleşme, toplumsal cinsiyet kavramı üzerinden kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti yeniden tanımlıyor.

“Madde 3 Tanımlar; 

  • a) “kadına karşı şiddetten”, kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır;
  • b) “aile içi şiddet”, eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgahı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır;
  • c) “toplumsal cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır;
  • d) “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak anlaşılacaktır.”

– Sözleşme, şiddet mağdurlarını her türlü ayrımcılığa karşı korumayı hedefliyor. (Bu maddedeki cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği ifadeleri üzerinden sözleşme, Lgbtq+ bireyleri hedef alan bir noktaya çekiliyor. Türkiye’nin son dönemdeki öznel koşullarında, her türlü ahlakî bozukluğun ve sorunun Lgbtq+ topluluklarını hedef göstermek için kullanılması, konu İstanbul sözleşmesi olduğunda da değişmiyor. Şiddeti ve ayrımcılığı ortadan kaldırmayı amaçlayan sözleşmeye, ‘Lgbtq+ meşrulaştırılıyor’ gibi ithamlarla saldırılıyor. Sözleşmenin esas konusu Türkiye’deki Lgbtq+ bireylerin vatandaşlık haklarını bile vurgulamamaktadır. Ama hedef saptırarak, sözleşmenin uygulanmasını engellemek isteyenler için bu tür söylemler işlevselliğini koruyor.)

“Madde 4.3: Taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir.”

– Sözleşme, şiddetin önlenmesi için toplumsal bir mücadeleyi de öngörüyor ve ‘töre’ ve ‘namus’ gibi kavramların şiddetin gerekçesi olarak kullanılmasını engelliyor.

Madde 12.1: Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaktır.

Madde 12.5: Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gibi kavramların bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.

-Sözleşme, kadına yönelik şiddetle mücadelede halk arasındaki farkındalığın artırılması için özellikle kadın örgütleriyle işbirliğinin önemini vurguluyor. 

Madde 13.1: …şiddet eylemlerinin önlenmesi ihtiyacı konusunda halk arasındaki farkındalığın ve anlayışın arttırılması için, yerine göre ulusal insan hakları kuruluşları ve eşit haklar kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve özellikle de kadın örgütleriyle işbirliği de dahil olmak üzere, düzenli olarak ve her düzeyde farkındalık artırıcı kampanya ve programları yaygınlaştıracak veya uygulayacaktır.

-Sözleşmenin koruma ve destek bölümünde, kadınları şiddetten korumak için alınması gereken yasal tedbirler ve destekleme planları açıklanıyor. Bu süreçte ‘yargı birimleri, savcılar, kolluk kuvvetleri, yerel ve bölgesel yönetimler dahil, ilgili tüm devlet kurumlarının yanı sıra, sivil toplum kuruluşları ve ilgili diğer kurum ve kuruluşların’ koordinasyon içinde çalışmasını önceliyor.

-Sözleşme, şiddet mağdurları ve failler arasındaki ilişkinin mağdurun lehine düzenlenmesi gerektiğini vurguluyor.

Madde 18.3: Taraflar bu bölüm uyarınca alınan tedbirlerin:

  • kadınlara karşı şiddetin ve aile içi şiddetin toplumsal cinsiyet boyutlu bir anlayışa dayalı olmasını ve mağdurun insan haklarına ve emniyetine odaklanmasını,
  • mağdurlar, mağduriyete neden olanlar ve çocuklar arasındaki ilişkileri ve bu unsurların daha geniş toplumsal ortamını da göz önüne alan bütüncül bir yaklaşıma dayalı olmasını,
  • ikincil mağduriyetten kaçınılmasını amaçlamasını,
  •  Şiddetin kadın mağdurlarının güçlendirilmesini ve ekonomik bağımsızlığını amaçlamasını,
  • yerine göre çeşitli koruma ve destek sistemlerinin aynı binalarda bulunmasına imkan sağlamasını,
  • Çocuk mağdurlar dahil, hassas konumdaki insanların spesifik ihtiyaçlarına dönük olmasını ve bu imkanların mağdurlara sağlanmasını temin edeceklerdir.

-Sözleşme, alınacak tedbirlerin ‘mağdurun şikayette bulunarak dava açmasından veya mağduriyete neden olanlar hakkında ifade vermesinden bağımsız olduğunu’ belirterek, kadına karşı şiddeti kamusal bir mücadelenin konusu haline getiriyor. (Madde 18.4)

-Sözleşme, şiddet mağdurlarına gerekli maddi ve psikolojik desteğin sağlanmasını öngörüyor. Şiddet mağduru kadın ve çocuklara kalacak güvenli yer temini de ayrı bir madde ile belirtiliyor.

Madde 23: Taraflar mağdurlara, ve özellikle kadın ve çocuklara, kalacak güvenli yer sağlamak üzere uygun, yeterli sayıda kolayca erişilebilir barınaklar oluşturmak ve mağdurların yardımına proaktif bir biçimde koşmak üzere gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.

-Sözleşme, acil telefon yardım hatlarının kurulması gerektiğini belirtiyor.

Madde 24: Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak telefonla arayanlar için, gizliliğe bağlı kalarak veya arayanların kimliklerinin açıklanmamasına gereken dikkati göstererek, ülke çapında 7 gün 24 saat esasına göre faaliyet gösteren ücretsiz telefon hatlarının oluşturulması için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

-Sözleşmenin hukuk bölümünde, psikolojik şiddet, taciz amaçlı takip, fiziksel şiddet ve cinsel şiddet gibi kadınların sıkça maruz kaldığı şiddet biçimlerine yönelik alınması gereken tedbirler açıklanıyor. Ayrıca, bir yetişkinin ya da çocuğun zorla evlendirilmesine yönelik cezai hükümleri söylüyor.

-Sözleşme, hüküm giymiş şiddet faillerinin gözetim altında tutulmasını ve gereken durumlarda velayet haklarının alınması gerektiğini söylüyor. Böylece çocuğun ve mağdurun can güvenliği teminat altına alınmak isteniyor.

Madde 45.2: Taraflar faillerle ilgili olarak aşağıda belirtilen diğer tedbirler de alabilirler:

  • hüküm giyen şahısların izlenmesi veya bu şahısların kontrol altında tutulması;
  • çocuğun menfaatleri, ki buna çocuğun güvenliği de dahildir, başka bir şekilde teminat altına alınamıyorsa velayet haklarının geri alınması.

-Sözleşme, cezayı ağırlaştırıcı koşullar ayrıntılı bir şekilde tanımlayarak, şiddete yönelik caydırıcı ve önleyici bir yargılama sisteminin oluşmasını hedefliyor.

Madde 47: …bu Sözleşmede belirlenen suçlarla ilgili olarak verilecek cezanın belirlenmesinde ağırlaştırıcı koşullar olarak göz önünde bulundurulabileceğini temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır:

  • a) suçun, iç hukukun kabul ettiği eski veya mevcut bir eşe veya birlikte yaşanan bireye karşı, aile fertlerinden biri tarafından, mağdurla birlikte ikamet eden biri tarafından veya yetkisini suistimal eden biri tarafından işlendiği hallerde;
  • b) suçun veya suçların mükerrer olarak işlenmesi halinde;
  • c) suçun belirli şartlar nedeniyle hassas konuma gelmiş bir bireye karşı işlenmesi halinde;
  • d) suçun bir çocuğa karşı veya çocuğun huzurunda işlenmesi halinde;
  • e) suçun iki veya daha fazla insan tarafından birlikte hareket ederek işlenmesi halinde;
  • f) suçtan önce veya suçun işlenmesi esnasında çok aşırı düzeylerde şiddet uygulanmış olması halinde;
  • g) suçun silah kullanarak veya silah tehdidiyle işlenmiş olması halinde;
  • h) suçun mağdura ağır fiziksel veya psikolojik zarar vermesi halinde;
  • i) Failin daha öncede de benzer suçlardan hüküm giymiş olması halinde.

-Sözleşme, zorunlu arabuluculuk ve uzlaştırma süreçlerinin de yasaklanması gerektiğini söylüyor. Türkiye’de çok yaygın bir şekilde emniyet güçleri ve yakın akraba çevreleri tarafından arabuluculukla şiddet eylemlerinin üstü örtülmeye çalışılıyor. Sözleşme bu konuda da gerekli önlemlerin alınmasını istiyor. (Madde 48)

-Sözleşme, şiddet mağdurları ve risk altındaki gruplar için çeşitli koruyucu tedbirler öngörüyor. Bunlardan en önemlisi, şiddet faillerinin evden uzaklaştırılmasını sağlamak.

Madde 52: Taraflar, yetkili makamlara, ani tehlike durumlarında, aile içi şiddet faillerinin, mağdurun veya risk altındaki şahsın ikametgahını yeterli bir süre için terk etme emri verme ve faillerin mağdurun veya risk altındaki şahsın ikametgahına girmesini veya mağdurla veya risk altındaki şahısla temas etmesini yasaklama yetkisi verilmesini temin edecek yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

-Sözleşme, şiddet mağdurlarına yönelik yargı sürecinde alınması gereken koruma ve destek tedbirlerini ayrıntılı açıklıyor.

Madde 56.1: Taraflar soruşturmaların ve yargı sürecinin tüm safhalarında, özellikle aşağıdakileri sağlayarak, mağdurların, tanık olarak özel ihtiyaçları da dahil olmak üzere, haklarını ve çıkarlarını koruyacak yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır:

  • a) mağdurların, ailelerinin ve tanıkların, sindirmeye, misillemeye ve tekrar mağdur bırakılmaya karşı korunmalarını sağlayacaklardır;
  • b) mağdurun en azından kendisinin veya ailesinin tehlikede olabileceği durumlarda, failin kaçması veya geçici veya kesin olarak serbest bırakılması halinde mağdurun bilgilendirilmesini sağlamak;
  • c) mağdurlara, iç hukuk kurallarının öngördüğü koşullar altında, hakları ve faydalanabilecekleri hizmetler ve şikayetlerinin takibi, masraflar, soruşturma veya davaların genel gelişimi ve mağdurların bu süreç içindeki rolleri, ve davalarının sonuçları hakkında bilgi vermek;
  • d) mağdurun iç hukuk kurallarının usulüne uygun olarak duruşmalara katılmasını,, kanıt temin etmesini ve kendi görüşlerini, ihtiyaçlarını ve kaygılarını doğrudan veya bir aracı vasıtasıyla sunmasını ve bunların dikkate alınmasını sağlamak;
  • e) mağdurlara haklarının ve menfaatlerinin usule uygun olarak arz edilmesi ve dikkate alınması için uygun destek hizmetleri sağlamak;
  • f) mağdurun mahremiyetini ve görüntüsünü korumak için tedbirlerin alınabilmesini temin etmek;
  • g) mağdur ile failler arasında temastan mahkemede ve kolluk kuvvetlerinin binalarında, mümkün olduğu ölçüde kaçınmak;
  • h) davaya taraf olarak katılan veya kanıt sunan mağdurlara bağımsız ve yetkin çevirmenler sağlamak;
  • i) iç hukuk kurallarına uygun biçimde, mağdurun, varsa uygun iletişim teknolojilerinden yararlanarak, mahkeme salonuna gitmeden veya en azından fail olduğu iddia edilen kişinin mahkeme salonunda bulunmadığı bir ortamda ifade vermesini sağlamak
  1. Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet mağduru ve tanığı olan bir çocuğa, çocuğun çıkarları ilkesini dikkate alınarak, yerine göre, özel koruma önlemleri sağlanacaktır. 

Özetleyecek olursak; maddeleri incelendiğinde İstanbul Sözleşmesi, kamuoyundaki bilinçli karalamalara rağmen kadına yönelik şiddetle mücadele eden, bu kapsamda çeşitli yaptırımlar uygulanmasını öngören ve hukuki bağlayıcılığı olan bir metindir. Sözleşme aslında, Türkiye’nin kadına yönelik şiddet ile mücadelede bütüncül politikalar geliştirme ve hayata geçirme sorumluluğunun bir çıktısıdır. Bizce İstanbul Sözleşmesinin varlığı değil, keyfi uygulanmayışı kadınlara ve çocuklara  zarar veriyor.  

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir