Kuran’dan Notlar – Evrim Hakikatı

“Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.” Enam Suresi, 38. Ayet

“Rabb’ın, hiçbir şeye muhtaç değildir, merhamet sahibidir. Sizi, başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse, sizi de yok edip, sizden sonra yerinize dilediğini getirir.” Enam Suresi, 133. Ayet

“Gerçekten insan üzerine dehirden (zamandan) öyle bir müddet geldi ki o zaman o, anılmaya değer bir şey değildi.” İnsan Suresi, 1. Ayet

Yukarıdaki üç ayeti beraberce okuyun.

İlk ayete göre her canlı türü bizim gibi birer ümmetmiş. İkinci ayete göre biz insanlar da başka bir canlı türünün zürriyetinin yaratılmışız. Üçüncü ayete göre adı Kuran’da anılmaya layık olan ilk insan olan Adem’den önce insanın üzerinden öyle uzun bir çağ geçmiş ki insan adı anılmaya layık bir tür değilmiş.

Bu üç ayeti birleştirince haliyle şöyle dememiz gerekiyor: Kuran evrim kuramına karşıt değildir. Aksine onu destekler. Zaten bu sebepledir ki İslam düşünürleri Darwin’den çok daha önce kendine has evrim kuramları geliştirmişlerdi.

Yani evrim-yaratılış karşıtlığı İslam’a ait bir karşıtlıktır. O daha çok Hristiyan coğrafyasına ait kilise-bilim çatışmasının bizim coğrafyamıza intikal etmiş İslam için yanlış bir tartışmadır. Kuran’a göre insanı Allah yaratır. Fakat bunu bir süreç içerisinde yapar. Biz bu yaratılış sürecine evrim diyoruz.

Peki o zaman Kuran’da Adem kıssaları ne arıyor? İlk sahabilere göre Kuran’daki peygamber kıssaları düzanlamıyla anlaşılmamalıymış. Onlar sembolik ve müteşabih olarak okunmalıymış. Fakat biz bu bilgeliği daha sonra unutmuşuz.

Adem kıssasına buradan bakınca, yani onu sembolik olarak okuyunca, Allah Adem aracılığıyla bizlere insan antropolijisine dair çok ciddi ve derin hakikatler veriyor.

Örnek olarak bir kısmını zikredeyim. Mesela insanın cennette olma hali nedir? Bu hal insanın asli masumluk halidir. Yani Rousseau’nun bahsettiği gibi insanın hayatın sefaletinden ve kötülükten habersiz olduğu ilk mutluluk halidir. Ki Taha Suresine göre insan bu halinde açlığı ve susuzluğu bilmez.

Peki yaklaşılması yasak olan o ağaç nedir ki insanı bu cennet halinden düşürmüştür? Ve bu ağaç öyle bir ağaçtır ki insan bu ağacın meyvesi sayesinde melekleşeceğine ve sonsuz bir ömür süreceğine inanır? Bu ağacın işaret ettiği hakikatlerden biri insanda özbilinç gelişimidir. İnsanın hayvandan esaslı farklarından biri olan özbilinç gelişimi insanın kendisinin ölümlü olduğunu fark etmesini ve bundan dolayı acı çekmesini doğurmuştur. Özbilinç gelişiminden önce insan saf bir hayvani mutluluk hali içerisinde yaşıyordu.

Bu ağacın işaret ettiği hakikatlerden biri de özel mülkiyetin gelişimidir. İnsanlık tarihine bakın: özel mülkiyet gelişiminden önce insan türü bir cemaat yaşamı yaşıyordu ki burada toplumsal çatışmalar henüz vücut bulmamıştı. Ancak özel mülkiyetin gelişiminden sonra toplumda çatışmalar çıktı ve peygamberlik kurumu bir gereksinim haline geldi.

Bu ağacın işaret ettiği hakikatlerden biri de insanın tarım ve çiftçilik aracılığıyla avcılık-toplayıcılık yaşamını bırakıp yerleşik hayata geçmesidir. Ki antropologlara göre avcılık-toplayıcılık döneminde insanlar bir bolluk toplumunda yaşıyordu, ancak tarım ve çiftçilik yaşamına geçince kıtlığı tattı. Ve toplumsal yaşamda çatışmalar çıkmaya başladı.

Peki Araf Suresine bakacak olursak insanın yediği bu meyve aracılığıyla çıplaklığının farkına varması ve madden ve manen örtünmeye ve süslenmeye başlaması ne anlama gelir? İşte ancak insan özbilinç gelişimi, özel mülkiyet ve yerleşik hayata geçişle beraber ilk cemaat yaşamının doğallığından çıktı ve kusurları birbirleri için görünür hale geldi. Sonrasında insan doğal kusurlarını örtmek için kültürü yaratmaya başladı. Araf Suresindeki elbiseler ve süsler insanın kültür yaratarak kendini şekillendiren bir tür olduğuna işaret eder.

Peki meleklerin tümünün insana secde etmesi fakat bir tek İblis’in secde etmemesi ne anlama gelir? Şuna: İnsan öyle bir türdür ki doğada gördüğü tüm maddi ve manevi kuvvetleri, yani melekleri hükmü altına alabilir. Fakat bir tek kötülüğün gücü olan İblis ona boyun eğmemiştir, toplumdaki tüm zulmüler, baskılar, sömürüler bu kötülük güçlerinden doğar ve insanlık türünün tarihteki yaşamı bir çeşit kötülükle ve İblis’le savaş üzerine kurulmuştur.

Tüm bunları söyledikten sonra şunu söylemiş oluyoruz galiba: İslam evrim kuramıyla ve antropoloji bilimiyle barışık modern bir dindir. Seküler bilimler İslam’a karşı olmak şöyle dursun, onun hakikatini tespit etmek noktasında oldukça işlevseldir. Şöyle söyleyelim: Doğru anlaşıldığında seküler bilimler İslam’ın hakikatlerinin destekçileridir. İslam’da Hristiyanlıktaki gibi bir din-bilim çatışması yaratmaya gerek yoktur.

Ateist evrimcilerin hatası şuradadır: Onlar resmi ve resmi boyayan fırçayı görüyorlar, yani sürecin mekanizmalarını ve sürecin nasıl işlediği görüyorlar, fakat fırçayı elinde tutan gizli sanatkarı, Allah’ı görmüyorlar.

Tek cümleyle şöyle diyeyim: Evren maddeden ibaret bir şey olarak kabul edilirse ve maddenin arkasında mutlak bir bilincin bu maddeyi biçimlendirdiği kabul edilmezse, maddeden bilincin oluşumu asla açıklanamaz. Yani insan bilincinin oluşumu her halükarda o bilinci evrim süreçleriyle var eden ve şekillendiren bir mutlak bilince, yani Allah’a ihtiyaç duyar.

Bir de eğer evrim süreçlerinin arkasında bu süreci koruyup kollayan ve gözeten bilinç sahibi bir varlık kabul edilmezse canlı vücudunun parçalarının koordinasyonunu sağlayan hikmet açıklanamaz hale gelir. Benim okuduğum kadarıyla evrim kuramcıları bu koordinasyonun inşası ve korunması hususunda sessizdirler. Bunun için Evelyn Fox Keller’in Genin Yüzyılı adlı kitabına müracaat edebilirsiniz.

Kısaca şunu demek istiyorum: Eğer Müslümanlar bilime katkıda bulunacaklarsa çağdaş bilim mirasını önyargısız ve tabusuz bir biçimde sahiplenmek zorundalar. Fakat bu bilimin yaratmış olduğu çıkmazların farkında olarak yeni bir paradigmayla bu işe el atmak zorundalar. Ve İslam’ın klasik çağında görüldüğü gibi bir din-bilim çatışması değil, bir din-bilim barışı yaratmak zorundalar.

Burada biraz dağınık anlatıyorum ve işin sadece temel noktalarına temas edebiliyorum. Derdimi anlamak isteyen okur bu konuda muhakkak Bediüzzaman’ın Kuran’a dayalı doğa felsefesi metinlerini etüt etmelidir. Örneğin, Ayetülkübra’yı ya da 30. Lema’yı.

* Öne çıkan görsel şuradan alıntıdır: https://www.techpowerup.com/forums/threads/deus-ex-human-revolution-custom-paint-job-for-computer-case.199093/

2 Responses

  1. Ünal Öztürk dedi ki:

    Yukarıda evrim yaratılış karşıtlığı islama ait deniyor.dev eden cümle tersini söylüyor.yazinin genel bakışına ters duruyor. Galiba kelime düşmesi var.

  2. Rauf Aksungur dedi ki:

    “EVRİM HAKİKATİ” başlıklı yorumunuzu, buraya ekleyeceğim aşağıdaki yorumla paylaştım. Çabalarınızı izlemeye çalışıyor, başarılar diliyorum.
    “AL-İ İMRAN SURESİ”

    5- “Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli değildir.”
    6-“Ana rahminde size istediği biçimde, surat veren işte O’dur, O’ndan özge tanrı yok, O azizdir, O bilgedir.
    Kıvılcımlı’nın yorumu:
    Bu doğadan ve insandan, onların gidişinden ayrı soyutlanmış, günümüz bezirganlığının Allah’ı gibi bir Allah değil, tersine alabildiğine gerçekler içinde doğa ve insan için çırpınan bir Allah’tır. Din bezirganları ceplerini doldurup, sırça köşklerinde Karunlaşırlar, Allahı’da olabildiğince tanınmaz hale getirip “Komoniz” düşmanı yaparlar. Biricik savaşları: kâr ve devrimci düşmanlığıdır. O şarlatanlıklar, evrimci hiçbir bilim sahibini dost tutamayacak kertede korkak-ikiyüzlü ve emperyalist uşaklığına gönül vermiş dar görüşlerdir. Fakir-fukara İslam çocukları, imamhatip mekteplerinde Marksizmi de, davinizmi de tartışıyorlar, gerçekliğin inatçılığı bir gün, o genç maşaları tutan elleri yakmaz mı sanılıyor?

    Ve Kıvılcımlı’nın, Allah’ın sıfatlarından “El Müteali: kendi yarattığı yaratıkların tanımlarından çok yücedir. ”e yorumu:
    Bu kavrayış ilkel insanın kavrayışından çoktan çıkmış, geniş bir somutlama dolayısıyla üstün bir soyutlayıştır, sentezdir. İnsan evrimin en son en akıllı aşamasıdır.
    Bu yüzden, bu kavrayışın şuuraltında bilime yakın sezileri yakalayamamak, hele bunları evrim düşüncesinde birleştirmemek sadece evrimin kanunlarından ve işleyişinden bihaber olmak demektir.
    ….
    Evrim, gerçekten kendi yarattıklarından apayrı bir gidiştir. Varlık değildir. Varlıkların gidiş kanunlarıdır. Muhammed’in Allah’ı varlıklardan sıyrılmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir