Kuran’dan Notlar – İdeal Müslüman Örneği Olarak İbrahim (III)

“Bir zamanlar İbrahim de: “Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. Allah: “İnanmadın mı ki?” buyurdu. İbrahim: “İnandım, fakat kalbim iyice yatışsın diye istiyorum.” dedi. Allah buyurdu ki: “Öyle ise kuşlardan dördünü tut da onları kendine çevir, iyice tanıdıktan sonra (kesip) her dağın başına onlardan birer parça dağıt, sonra da onları çağır, koşa koşa sana gelecekler ve bil ki, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”” Bakara Suresi, 260. ayet.

Yukarıdaki ayete göre İbrahim’in imanı körükörüne bir iman değil.

Allah da bu ayeti Kuran’a koyarken bizden İbrahim gibi olmamızı, yani bir kez Allah’a vardıktan sonra Allah’ın dinini körükörüne kabul etmememiz gerektiğini söylüyor.

Yani örneğin Kuran’ın Allah’ın kesin kelamı olduğunu bildikten sonra bile Kuran’a körükörüne teslim olmamalıyız. Bu ayetin imasına göre O’nun hakikatlerini sorgulamalı ve bu tahkikten sonra Kuran’ı nefsimize mal etmeliyiz.

Zira İbrahim Allah’ın var olduğunu bildiği halde kalbi ve aklı mutmain olsun diye Allah’tan yeniden dirilişin kanıtlarını istiyor.

Buradan baktığımızda bu aşamada İbrahim’in imanı bir çeşit Hegelci iman. Yani akılcı, aklın gereği olan bir iman. Buradan bakınca Hegelci iman Allah katında makbul bir iman oluyor.

Yıllardır biriktirdiğim deneyimlerime göre Kuran’ın hakikatleri körükörüne kabul edilmeyip de tahkik edildiğinde, yani Kuran’ın derin mantığına ulaşıldığında insan Allah’ın kitabının tüm beşeri düşüncelerden daha üstün bir felsefeye sahip olduğu görülebiliyor.

Bu düşüncenin bir uygulaması Bediüzzaman’ın kelam ilmidir. Bu eserler yoluyla Bediüzzaman Kuran’ın doğa felsefesinin nasıl olup da beşeri metafiziklerden daha üstün olduğunu gösterebilmiştir okuduğum kadarıyla. Bunu tahkik etmek için onun Kuran felsefesinden mülhem yazdığı Haşir Risalesine bakabilirsiniz. Bu eserinde Bediüzzaman Kuran’ın öğrettiği ilahi isimlerin doğada nasıl tezahür ettiğini etüt ederek yeniden dirilişin nasıl olup da basit bir inanç meselesi olmadığını, haşrin aklın gereği olduğunu tartışabilmiştir.

Ben de yazdıklarımla Kuran fıkhının ve şeriatının nasıl olup da aklı doyurduğunu anlatmaya çalışıyorum. Kuran’ın ekonomide, siyasette, kadın haklarında vs. getirdiği o kadar mantıklı bir yaklaşım vardır ki bağımsız akıl bu düşünce sistemiyle kavga etmek değil, Kuran’ın toplumsal düşüncesini kabullenmek ister.

Bu ayetten hareketle kısaca şöyle söyleyeyim: İslam’ın hükümlerini Hegelci bir akli iman seviyesinde sorguladığımızda sanıyorum sorgulamanın sonunda aklımızın fazlasıyla mutmain olacağını göreceğiz. Korkmaya gerek bir şey yok yani.

Ama bunu görebilmemiz için geleneğimizin bizlere İslam namına öğrettiğini, bu öğreti bazı çağlarda hak dini temsil etmiş olsa da- bugün için paranteze almamız ve Kuran’ı taze bakışlarla çağımızla buluşturmamız gerekiyor.


* Öne çıkan görsel şuradan alıntıdır: masterworksfineart.com/artists/marc-chagall/lithograph/loiseau-bleu-the-blue-bird-1968-3/id/W-6706

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir