Muhalefetin, Toplumsal Siyaset Diline Dönüşmesi Üzerine…

Siyasetin toplumsallaşması sorunu ve bu toplumsallaşmanın muhalif bir damarla daha iyi bir dünya meydana getirme arayışıyla yapılması meselesi, hayata dair kaygıları olan hemen hepimizin aklında bir yerlerde dolaşıyor. Yaşana gelen onlarca soruna rağmen arayışından taviz vermeyen bir çok insan konunun toplumsallaşması noktasında fraksiyonlaşmaktan kurtulamıyor. Siyaseti algılayış ve yapma şekilleri grupları ve akımları meydana getiren esas sebep. Fikri, teorik ayrılıklar aslında bu durumun sosu biberi olsa da  esasa argüman olarak ortaya konulmaktan imtina edilmiyor. Psiko-patetik görme farklılığından kaynaklanan bir çeşitlilik onca tecrübeye rağmen ısrarla sürdürülmeye devam ediyor.

Meseleyi açabilmek için toplumsal muhalefet dinamiğinin sebeplerine inmek gerek.

Ticaret iki farklı tarafın karşılıklı olarak ihtiyaç duyduğu şeylerden istifade etmelerine yarayan belki de insan olmanın ve sömürüsüz paylaşmanın en güzel araçlarından birisidir. Ancak zaman içinde aracılar, kabzımallar ve tefeciler ve en modern haliyle finans kapital sistem bu ilişkiye ortak olmanın türlü türlü yollarını araya gelmiş. İnsani olan ve hayatla ilişkili olan bir enstrümanın yabancılaştırılması durumu söz konusu olan.  Bu üçüncü düzenleyicinin faydadan çok sömürünün devamlılığı için çaba sarf ettiğini anlamak o kadar da güç bir şey değil. Tüm ekonomik veriler ve kar marjlarının dağılımı, kime ne iş için ne kadar pay düştüğü ölçülebilir ve görülebilir nitelikte. Medine pazarında verginin kaldırılması, köşe başlarının kimseye ait olmaması ve iki katılı yapıların yasaklanılmış olması, Peygamber Efendimizin bu anlamdaki yaklaşımını kanıtlar nitelikte. Bu örnekten yola çıkarak, toplumsal muhalefet ya da uyuşamamadan kaynaklı huzursuzluk hali temelde insan olmanın getirdiği mutabakat ve karşılıklı anlaşma imkanlarıyla yani biraz da ticaretin yapılış şekline benzer olarak sorun teşkil eden durumların ortadan kaldırılmasını amaçlar diyebiliriz. Savaşlar ve gerilimler bazı birikintilerin üzerine vuku bulur ancak patlak verinceye kadar barış hali içinde artan bir gerilim illaki vardır. Tercih edilen ve genelde arayışında olunan şey savaş getirmeyecek kadar barıştır. Ama direnişçi tavır alış esas olarak savaş biriktirmeyen barış haline kavuşma çabasıdır. Tarih boyunca ortaya konulmuş bütün siyasi tavır almalar bu iddianın savunucusu olduğu beyanıyla yola başlar. Ancak nihayetinde büyük oranda savaşı uzaklaştırmaya çalışan muhafazakar bir karaktere bürünmek durumunda kalır.

Toplumların özgürlük mücadeleleri bu konjonktüre bağlı olarak değişen üçüncü unsurun zayıflatılmasını ilişki düzlemlerini normalleştirmek orijinini merkeze alır ancak tarihte iki farklı kutbun iyinin ve kötünün mücessem hale gelerek kapıştığı alanlar olarak tanımlanan birçok olay elbette vuku bulmuştur. İyiler hiçbir zaman kendini zıtları olarak görünen sistemle tanımlama hakkına sahip olamazlar. Buna yeltenmeleri halinde karşı durdukları sistemin bizatihi kendisi olmaları kaçınılmaz olmuştur. İbn-i Haldun’un bedevilik- hadarilik geçişkenliği tezi Talut ile Calut’un hikayesindeki nehirden avuç avuç içme durumlarının zamanlar ötesi bir tekrar etme halinden kurtulamaz. Esas amaçlanan hep az da kalınsa salihlerden olabilmektir.

Üçüncü unsur kimi zaman imparatorlar, kimi zaman diktatörler olarak tezahür eder. Yaşadığımız zamanlarda devlet mekanizmalarını da eline geçirmiş olan sermaye blokudur. Yaptığımız her işlem bankalar tarafından kayıt altında ve hayata dair her yapıla gelenden payını almanın türlü türlü imkanlarına sahip. Devlet mekanizması şu durumda sermayenin kolluk gücüne büründürülmüş vaziyette. Bununla birlikte anayasal metinlerle hakları güvence altına alındığı varsayılan halkların özgürlük perspektifi bu hakları nasıl kullanırım ile sınırlandırılmış ve devrimci direngen karaktere kavuşmaması için abluka altına alınmış durumda. En basitinden emek sömürüsünde sendikal haklarını talep eden işçiler ve asgari ücretin yetersizliğinden yakınan küçük bir muhalefet alanında her türlü at koşturmaya müsaade varken daha derinden ve toplumsal bir karşı duruşa yeltenip de susturulmamış kimse yok gibi. Bu ayın 19′unda katledilmesinin 6. sene-i devriyesinde olduğumuz Hrant mesela…Kim yaşadığımız müsamereyi karşısına alsa ya vuruluyor ya etkisizleştiriyor ya da itibarsızlaştırılıyor. Sistem ikonlaştırabileceği unsurları da kendi argümanları ve kanallarıyla rahatlıkla meşhur edebiliyor.

Devrimci direnişçi damarın saf ve en berrak haliyle kendisini özüne yabancılaştıran unsurların ötesinde bir dille esas istediği şeye yoğunlaşması ve politik arayışları bu doğrultuda düzenlemesi gerekir. Bu anlamda esas gözetmesi gereken gençlik mobilizasyonudur. Saf ve berrak olana en yakın hal kimine göre küçümsenir olsa da tecrübesiz korkusuz ve girişken üretkenlik mecrası olan heyecan halidir ve “en zekimiz henüz doğmamış olandır”. Maalesef hali hazırdaki kısır bekleyişimizde bu mutlak gerçek hemen her durumda gözardı edilerek yenilgi sepetleri hayli kabarık olan eskiler, söylenmesi gerekenleri üretme gayretinde ön sıralarda yer alıyorlar. Esas merkeze alınması gereken üretkenlik bağlamında zamanın nabzını çok daha ileri düzeyde tutabilen ama resmin bütünü içinde tecrübesizlikten kaynaklı olarak hep hafife alınan gençlerdir. Tecrübesizlik hali sahip oldukları üretkenlik yeteneğinin yanında çok da anlamlı bir yer işgal etmez ve maalesef yaşlılar büyük oranda bu durumun farkında değiller.

Muhalefet dilinin siyasallaşabilmesi için tek başına creativite ve dinamizm yeterli olmayacaktır. Toplum tek başına gençlerden oluşmadığı ve yaşın getirdiği doğal muhafazakarlık duvarının da ciddi şekilde eko-politik işleyişlerde belirleyici olduğu gözardı edilmemelidir. Nasihat kapısı ve kurumu bu anlamdaki boşluğu ortada kaldırmak için devreye girmelidir. Ancak bu ilişki kesinlikle hiyerarşi üretmeyecek şekilde işlemek durumundadır.

Karşı konulması gereken unsurlar için kurulacak dil kesinlikle tavizsiz olmalı ve hedef tahtasına konulan şey toplumsal taban nezdinde şüpheye mahal bırakmayacak kadar açık olmalıdır.

*Yazı kısmi editör müdahalesi ile Özgün İrade Dergisi’nin Şubat-13 sayısında yer aldı.

http://menengic.blogspot.com/2013/02/muhalefetin-toplumsal-siyaset-diline.html

1 Response

  1. mehmet talha dedi ki:

    bedri burada geçen talut-calut hikayesini şurada gayet güzel anlatmış: http://www.emekveadalet.org/arsivler/8320

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir