Neden Emek Adalet’te Mücadele Ediyorum?

Bu yazı, neden mücadele ettiğime, ve neden Emek-Adalet’te mücadele ettiğime ilişkin zihnimde gerçekleştirdiğim muhasebenin özeti mahiyetinde naçizane bir nottur. Birinci tekil şahıs kipinin çok kullanılmasından kaynaklı kulak tırmalamaca için şimdiden kusura bakmayınız.

Neden mücadele ediyorum?

1. Kendimi devrimci/mücadeleci yetiştirmek için. Bir çoğumuz gibi benim için de mücadele ahlaki bir mesuliyet. Yani en başta kendimi örgütlemek, sömürüye ve zulme karşı mücadelenin parçası olmak, insan ve kul olma sorumluluğum (ya da “takva” arayışı)… Hazır bulunduğumuz dünyanın türlü eşitsizliklerine, envai çeşit adaletsizliğine karşı aksiyona geçmek, en başta vicdanımın ve sınırlı ömrümün nihayetinde vereceğim hesabın bana dayattığı bir zorunluluk. Kaybolmamak veya dönüşmemek için mücadelenin içinde bulunmam, beni diri tutacak bir mekanizmaya entegre olmam gerek.

2. Çağırabilmek için. Kendimi bildim bileli insanları bir şeylere davet etmek gibi bir motivasyonum var. Bu, çocukken mahalledeki çocuklarla camiye namaza gitmekti, en yalın haliyle iyilik yapmaktı. Düşünce dünyamın sınırları genişledikçe heveslendiğim davetin içeriği de değişti tabi. Sahip ve ait olduğum çizgiyi etrafa yaygınlaştırma sorumluğumu çok önemsiyorum. Mücadelenin parçası olmak, aynı zamanda çağırabileceğim bir yerin, önerebileceğim bir gerilimin mevcudiyeti anlamına geliyor. Bu yüzden son zamanlardaki en büyük heyecanlarımdan biri, çevremdeki insanların da benimle birlikte bu mücadelenin bir parçası olabilme ihtimali. “Gelin, birlikte olalım!” diyebilmek…

3. Etki edebilmek için. Bu, görece benim için yeni bir motivasyon. Parçası olduğum mücadelenin bir etki yaratması, dönüştürücü bir gücünün olması elzem. Bunun kapsamı her şey olabilir, ülkemiz demokrasisindeki olası bir ferahlamadan, zalim bir patronun iktidarının geriletilmesine kadar elimizin değdiği birçok meseleye tesir edebiliriz… Ezilenlerin durumunu iyileştirebilir, ezenleri alt edebilir ya da vazgeçirebilir, çok başarılı olursak mülksüzleştirenleri mülksüzleştirebilir veya hiç yoktan sistematik mücadelemizin neticesinde çeşitli düzeylerde adilane sonuçlar yaratabiliriz. Mücadele ettiğimizde bir şeylerin değişebileceğine dair umut, belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey… Bir şeyleri istediğimiz doğrultuda değiştirebiliyorsak hem emeğimiz dünyevi bir değerle buluşur, hem de mücadelemiz büyür. Etki yaratamayan bir mücadelenin bereketsiz olduğuna, ve nihayet sürdürülemeyeceğine inanıyorum. Ne’lik, nasıl’lık bahsi ise şimdilik konu dışı…

Bunlardan ilki kendi benliğimle, ikincisi çevremdeki insanlarla, üçüncüsü ise daha geniş anlamda ezilenlerle, memleket meseleleriyle veya dünyayla alakalı… 

Ancak bunlardan hariç, Emek-Adalet’i farklı kılan birincisi içe, ikincisi ise dışa dönük olmak üzere iki özel sebebimi daha saymam gerekiyor.

İç hukukumuzdaki hesap sorma-verme mekanizmasının gücü, yani denetlenebilir hiyerarşi, ya da hiyerarşisiz kurumsallık, benim için oldukça değerli. Nice örgütlü faaliyet, birilerinin şahsi hırslarına indirgenip birçoklarının mücadelesi olma şansını bu yolla yitiriveriyor. Liderler, şefler, imamlar veya başkanların mücadelesine benim şahsen pek bir hevesim yok.

İkincisi ise Emek-Adalet’in icra ettiği (ya da talip olduğu) siyasetle alakalı. Basitçe, yürüttüğümüz siyasetin gerçekliği, temas ettiğimiz meselelerin ehemmiyeti… Dört bir yanımızı kuşatan emek sömürüsü, toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikler, ve tabi ki Kürt halkının haklı talepleri çerçevesinde oturttuğumuz politik hattımız…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir