Ekoloji Söyleşileri (I) – Varoluşsal Tehlikeye karşı “Yokoluş İsyanı”

Röportaj: EMRE KOVANKAYA

Kürenin dört bir yanında yaşanan felaketlerin bir iklim değişikliğinden ziyade bir “iklim krizinden” kaynaklandığını Birleşmiş Milletler dahi kabul etti, daha doğrusu kabul etmek zorunda kaldı.

Bu fenomenin daha iyi anlaşılması, önlemlerin alınması, meselenin adının konması için dünya çapında aktivistler uzun süreden beri bir araya geliyor. 99 Seattle eylemleri ile başlayan ve günümüzün kitlesel dijital partileriyle devam eden, çoğu zaman da insanları örgütlemek ve sürdürülebilir olmak için yeterli kurumsal bir yapıya sahip olmamakla eleştirilen geniş toplumsal hareketlerin en güncel örneklerinden biri de Yokoluş İsyanı (Extinction Rebellion, XR).

31 Ekim 2018’de Londra’da düzenledikleri 6000 kişilik büyük bir gösteri ile seslerini duyuran, hükümetlerin daha şeffaf davranması, ellerindeki felaket senaryolarını açıklamaları ve 2025 yılına kadar karbon emisyonunun sonlandırılması için mücadele  eden Yokoluş İsyanı hareketi kısa sürede Fransa ve Almanya başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine de sıçradı, geçtiğimiz günlerde de beş XR eylemcisi İstiklal Caddesindeki Fransız Konsolosluğu önünde yaptıkları eylemin ardından gözaltına alındı. 

Ekoloji Söyleşileri dizimize Yokoluş İsyanı ile başlıyoruz. İsviçre’den hareketle bağlantılı bir arkadaşımızla yaptığımız söyleşi mücadelenin küresel boyutuna dikkat çekerken, işin ideolojik boyutunu tartışmaya başlamak için de ipuçları sağlıyor.

***

Selamlar. İsminizden başlayalım. Yokoluş İsyanı nedir, kendini nasıl tanımlar?

Yokoluş isyanı (Extinction Rebellion, XR) iklim çöküşünün sosyal ve ekolojik etkilerini mümkün olduğunca azaltmayı amaçlayan uluslararası bir isyan hareketi.

Yokoluş kelimesi  içinde bulunduğumuz ve birçok bilim insanı tarafından kabul edilen dünyanın tarihindeki altıncı yok oluş sürecine ve bu durumun aciliyetine dikkat çekmeyi amaçlıyor. Bundan önceki beş yok oluş, iklim değişiklikleri gibi küresel ölçekte gerçekleşen etkilerin bir sonucuydu. Diğerlerinden farklı olarak içinde bulunduğumuz yok oluş süreci neredeyse tamamen insan kaynaklı. Holosen Yok Oluşu ya da Antroposen Yok Oluşu adıyla da bilinen bu dönemde insanların avlanması, iklim değişikliği, okyanusların asit oranının artması gibi insan kaynaklı birçok sebepten ötürü yüzbinlerce hayvan ve bitki türü yeryüzünden tamamen silindi. Şimdiye kadar gördüğümüz yok oluş sadece bir başlangıç. Şu anda yaklaşık 100.000 tane bilinen canlı türü soy tükenme riskiyle karşı karşıya.

İnsan türü de küresel ekosistemin bir parçası olarak tehlike altında. Birleşmiş milletler genel sekreterinin geçtiğimiz sene iklim çöküşü ile ilgili konuşmasında söylediği gibi, “varoluşsal bir tehlike altındayız”. İnsanlık tarihinde eşi görülmemiş bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu ve bunu önlemek için yine eşi görülmemiş bir örgütlenmeye ihtiyacımız olduğunu söylüyoruz. Bunun için de öncelikle mümkün olabildiğince çok sayıda insanın gezegenin durumunun aciliyetinden haberdar olması ve isyana katılması gerekiyor.

Hareketin temel motivasyonu ve talepleriniz neler peki?

Bu noktada öncelikle iklimsel ekolojik çöküşün ölçeğinden biraz bahsetmek gerek. 

Kayıtlar tutulmaya başladığından beri geçirdiğimiz en sıcak 20 yıl son 22 yıl içinde yaşandı. Gezegenin hızla ısındığı artık tartışmasız ve buna insanların yol açtığı da dünyanın her yerinde bilim insanları tarafından kanıtlanmış bir gerçek. Henüz bilmediğimiz kısmı ise başımıza geleceği kesin olan bu felaketin ne kadar kötü olduğu. Gezegen çok kompleks yapıda bir sistem olduğu için neler olacağını şu andaki olanaklarımızla kestirmemiz neredeyse imkânsız, ama birçok bilimsel araştırma çeşitli projeksiyonlarla iyi ve kötü senaryoları ortaya koyuyor. Bu senaryoların yeni veriler ortaya çıktıkça düzeltildiğini ve çoğu zaman da daha kötü senaryolara dönüştüğünü sıkça görüyoruz. Projeksiyonların çoğunda belirsizliklerin kaynağı olan birkaç tane önemli düğüm noktası ortaya çekiyor. Bunlar iklimsel devrilme noktaları. Bu önemli iklim olayları bir kere tetiklendiği zaman bir daha geri dönülemeyecek ve yüzyıllarca iklimi değiştirmeye devam edecekler.  Kutup buzullarının erimesi, Amazon yağmur ormanlarının çöküşü, Körfez Akıntısının yavaşlaması gibi küresel ölçekte kritik eşikler ne zaman geçilecek ya da geçilmesini engelleyebilecek miyiz bilinmiyor ama bildiğimiz bir şey var ki bu olaylar birbirlerini tetiklediği zaman bu olduğunda korkunç bir felakete doğru giden bir girdabın içindeyiz demektir. Bunu engelleyebilecek tedbirler almamız mümkün –uçağa ya da arabaya bindiğimizde kaza yapma riski çok küçük olsa bile kemerlerimizi bağlanıyor ama karşımızda bundan çok daha büyük bir tehlike varken neden hiçbir şey yapmıyoruz? İnsanlığın ve dünya üzerindeki milyonlarca canlı türünün geleceği bu kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya iken neden gereken önlemler alınmıyor? 

Bunun birçok cevabı var, ama XR olarak en önemli gördüğümüz nokta, dünya çapında hükümetlerin ve medyanın, yani insanlığı böyle bir tehlikeden haberdar etmekle yükümlü olan kurumların gerçekleri ya da gerçeklerin tümünü söylememeleri. En kötü senaryoyu duymaya herkesin hakkı var ve  bu senaryo dünya savaşları kadar korkunç sahneler içeriyor. Kıtlıklar, aşırı hava olayları, susuzluk, hastalık ve kitle göçleri gibi bir felaketler serisi insanlığı bekliyor. İşin en kötü tarafı da bunların hepsinin olacağını daha şimdiden biliyor ve hatta küçük bir ölçekte görüyor olmamız. Bundan otuz yıl sonra su anda gördüğümüz kıtlıkların yol açtığı savaşların, göçlerin, sel baskınlarının, fırtınaların çok daha büyüklerini gördüğümüz zaman ve gerçekten insanlığın büyük bir kısmının yok olduğu bir gelecekte bunu bilmemize rağmen engellemek için ne yaptık sorusuna iç rahatlığıyla cevap verebilmek belki de en önemli motivasyonumuz.

Haberdar olmak bu kadar önemli olduğu için, ilk talebimiz hükümetlerin içinde bulunduğumuz durumun ne kadar ölümcül olduğu konusunda doğruyu söylemeleri. Bundan yola çıkarak ikinci talep harekete geçmek ile ilgili; 2025 yılına kadar karbon salınımlarının net sıfıra indirilmesi ve bunu sağlayacak bağlayıcı yasaların çıkarılması. Üçüncü talep ise, şimdiye kadar bizi yüzüstü bırakan kurumlara inancımızı yitirmemiz ile ilgili: Birçok insanın hayatında bir ölüm kalım meselesi olan bu felakete karşı alınacak tedbirlerin bir yurttaşlar meclisi tarafından gözetilmesini talep ediyoruz.

Bu talepler için çok çeşitli eylemler ve aktiviteler düzenliyoruz. Dünyaca en çok duyulan eylemlerimiz sivil itaatsizlik eylemleri olsa da atölye çalışmaları, konserler, kamusal alanda bilgilendirici etkinlikler de düzenliyoruz. Örneğin İsviçre’de düzenli olarak yaptığımız bir şey, toplu taşıma araçlarında kısa sunumlar yapmak. İki durak arasında kısaca iklim krizinin ne kadar ciddi olduğundan ve neler yapabileceğimizden bahsediyoruz. Tabii ki yanında broşürler ve insanların isyan harekete nasıl katılabileceklerine dair bilgiler de dağıtıyoruz.

Daha büyük ölçekte sivil itaatsizlik eylemlerine gelince, temel prensibimiz şiddetsizlik ve mümkün olduğunca ses getiren işgal eylemleri düzenlemek (non-violent direct action). Martin Luther King, Gandhi ve sivil haklar hareketi gibi toplumsal değişime şiddetsiz eylemler üzerinden ulaşan hareketleri örnek alıyoruz. Toplumsal hareketler üzerine yapılan araştırmalar gösteriyor ki toplumun %3,5’u aktif olarak bir harekete katılırsa değişim kaçınılmaz oluyor. Bu oran oldukça yüksek ama imkânsız değil!

Gelelim örgütlenmeye. İnsanlarla nasıl irtibata geçiyorsunuz? Kalıcı gruplar var mı, iç işleyişiniz, kurumsal düzeyiniz nedir?

XR’in farklı konularla ilgilenen çalışma grupları üzerinden yürüyen desantralize , açık kaynaklı ve kendi kendini yönetebilen bir organizasyon sistemi var. Organizasyonun çoğu farklı online kanallar (forumlar, chat platformları, dosya paylaşım sistemleri) üzerinden sağlanıyor. Sistemin amacı değişikliklere çabuk adapte olabilecek bir esneklik, ayni zamanda yeni gelenlerin hemen çalışmaya başlayabilecekleri bir güven ortamı sağlamak. Başka bir avantajı da hiçbir üyelik sistemi ya da koşul gerektirmeksizin bu sistemin farklı ülkelere kolayca yayılabilmesi. Aslında prensipleri, talepleri ve açık kaynaklı online araçları bir çeşit yol haritası olarak düşünebiliriz: Temel prensipleri kabul eden herkes XR’ın bir parçası olabilir ya da XR’ın henüz ulaşamadığı bir yerde örgütlenmeye başlayabilir. İngiltere’de daha bir sene önce temelleri atılan bu hareketin şimdi dünyanın her tarafına yayılmış olması bu sistemin işlediğini gösteriyor.

Yeni insanlara ulaşmak üzerinde en çok durduğumuz konulardan biri. Bunun için düzenli olarak farklı şehirlerde konuşmalar düzenliyoruz. Konuşmalara genelde iklim kriziyle ilgili bir çok kişinin bilmediği yeni bilimsel araştırmalardan ve ekosistemin devrilme noktalarından bahsederek eğer hemen simdi harekete geçmezsek bizi ne kadar kötü bir geleceğin beklediği anlatarak başlıyoruz. Bu konuşmadan sonra katılmak isteyenler genelde tanışma toplantılarına geliyorlar ve online araçlarla tanışıyorlar. 

XR’in en önemli noktalarından biri de hiçbir siyasi partiye ve bir düşünce akımına bağlı olmaması. Bu yüzden özellikle sol ya da sağ eksenli söylemlerden kaçınıyoruz. Amaç sadece bilimsel gerçekleri dile getirerek her türlü görüşten, yaştan ve ırktan mümkün olduğunca fazla insana ulaşmak. 

Hareketin genel amacı global bir felaketi önlemek olsa da örgütlenme şekli ülke bazında ve hatta şehir bazında.  Bunun tabii ki pratik bir sebebi var, her ülkenin başka bir siyasi iklimi, başka sorunları var. Buna göre o ülkedeki hareketin talepleri de değişebiliyor. Mesela ABD’deki XR’in taleplerine bakınca İngiltere’dekinden biraz daha farklı olduğunu görebiliriz.

Şehirlerde örgütlenmemizin sebebi ise eylemlerin maksimum görünürlük için genelde şehir merkezlerinde yapılması ve yerel bir örgütün bunun organizasyonunu çok daha kolaylaştırması.

Eylemlerinizin etki düzeyi nedir?

Dünya çapında XR’in şimdiye kadar en etkili eylemi Londra’da oldu. Bahar İsyanı adi altında binlerce aktivist Londra’nın çeşitli yerlerinde Waterloo Köprüsü gibi önemli ulaşım noktalarını işgal ettiler. Polis ve medyanın baskısına rağmen işgal iki hafta devam etti. İkinci haftada, binlerce insanın inanılmaz bir kararlılıkla işgalden vazgeçmemesi, her yaştan insanlar tutuklanma pahasına işgali terk etmemeleri ve taleplerinin sosyal medyada tartışma konusu olması üzerine kamuoyunun negatif yaklaşımı hızla değişmeye başladı. İş dünyasından önemli isimlerin, gazetecilerin ve politikacıların destek vermeleri, Greta Thunberg’in Londra’ya gidip konuşma yapması, işgalcileri radikal bir örgütten çok dünyanın geleceği için kendilerini feda eden kahramanlara dönüştürdüğü.  Eylemin sonunda toplam 1100 kişi gözaltındaydı; bunların bir kısmı hala davalarının başlamasını bekliyor.

İki haftalık eylemin ne kadar etkili olduğunu bundan sonra olan olaylarda görebiliriz: Mayıs başında XR politik strateji grubu Londra belediye başkanı, çevre bakanı ve muhalefet partisiyle görüşmelere başladı ve iklim aciliyetini vurgulayan bir önerge parlamentodan geçti. Kamuoyu yoklamalarında insanların iklim çöküşünün aciliyetine inanma oranları hızla yükselmeye başladı. Bunun üzerine haziranda Theresa May’in İngiltere’nin sıfır salınım hedefini açıklaması, İngiltere’nin en büyük gazetelerinden biri The Guardian’ın çevre haberlerinde kullandığı dili değiştirmesi (iklim değişikliği yerine iklim krizi ya da iklim çöküşü) de Bahar İsyanı’nın önemli etkilerinden sayılabilir.

Tabii ki bu sadece bir başlangıç, taleplerin hiç biri daha gerçekleşmiş değil ama en azından birinci ve ikinci talebi karşılama yolunda ilk adımlar atıldı. 

Bahar İsyanı ve bunun sonuçları dünyanın her yanından çevre aktivistlerini çok etkiledi ve XR’a katilim hızla artmaya başladı. 

Kapitalizmle mücadele konusundaki tutumunuz nedir? Anti-kapitalist mücadele ile ekolojik mücadele arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz?

XR kurulduğu andan itibaren önceliklerini açık ve net olarak duyurdu. Hareketin temel amacı iklim krizinin yol açtığı ekolojik ve sosyal çöküşü önlemek. Bu amaca ulaşmak için de belirlediği ilk adımlar insanların katılımını sağlamak ve karbon salınımlarını düşürmek. Tabii ki bu çok uzun ve belirsiz bir yol ve bu yol üzerinde birçok sosyal ve siyasi değişiklikler yaşanabilir. Önemli olan belirlediğimiz hedeflerin unutulmaması.  Eğer kapitalizm bu hedefe daha çabuk ulaşmamızı sağlayacaksa o zaman kapitalizmle mücadele etmenin bir anlamı yok. Belki yıllardır şahit olduğumuz vahşi kapitalizm, hükümetlerin ya da halkın baskısıyla karbon salınımlarını kesmeye zorlanacak ve yeni teknolojiler bundan değer üretilmesini sağlayacak. Büyük bir sosyal değişimin başındayız ve birkaç sene içinde neler olacağını tahmin etmek çok zor. Ama bildiğimiz bir şey var ki, önümüzdeki ekolojik felaket kapitalizmin sonunun gelmesini beklemiyor, hemen harekete geçmezsek, hangi siyasi ve sosyal modelin içinde olursak olalım hepimizin hayatı geri dönüşü olmayan bir felaketler girdabına doğru sürüklenecek. 



XR hareketinin içinde tabii ki anti-kapitalist mücadeleye değer veren birçok aktivist var. Ama bunun yanında kapitalizmin içinden gelen ve hatta finans sektöründe çalışan, kapitalizm ve ekolojinin birbirini dışlayan kavramlar olmadığını düşünen insanlar da var. Bizi bir araya getiren tek şey hepimizin kendi geleceğimizden ve çocuklarımızın geleceğinden endişelenmesi. İşte XR hareketini bu kadar güçlü yapan sebeplerden biri de farklı kültürlerden, farklı siyasi ve sosyal hareketlerden gelen insanları bir araya getirebilmesi. 


Tabii şunu da söylemek gerek ki, temel prensiplerimize karşı çıkmayan her örgütle birlikte çalışmaya hazırız. Dünyada birçok çevre üzerine çalışan sivil toplum kurulusu var ve hepimizi ilgilendiren bir konuda tek başımıza hareket etmek saçma olur. Bunun yanında önemli bir meseleyi de bahsetmeden geçmeyelim, iklim krizi şu anda insanlığın önündeki en önemli sorun olsa da bu birçok başka meseleyle direk olarak bağlantılı. İklim krizinden en çok etkilenen ve ciddi bir şekilde etkilemeye devam edecek olan kesimin azınlıkların ve gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanların olduğu bilinen bir gerçek. Bu yüzden göçmen ve azınlık hakları mücadelesi de ekolojik mücadelenin bir parçası. Yüksek karbon salınımlı üretim pratiklerinden uzaklaşmak büyük ölçekte bir ekonomik ve endüstriyel değişim gerektiriyor. Bu değişim doğal olarak milyonlarca insanın çalışma alanlarının değişmesi, yeni üretim pratiklerine adapte olması demek. Değişim sürecinin adaletli bir şekilde gerçekleşebilmesi için birçok sivil toplum örgütünün seferber olması gerekiyor. Demek istediğim, ekolojik mücadeleyle diğer sivil haklar mücadelelerini birbirinden ayrı görmemek gerek. İklim krizi şu anda mücadele etmemiz gereken en önemli kriz ama bu krizi aşmak için gereken toplumsal değişim birçok başka mücadele için de bir dönüm noktası olabilir. Buna anti-kapitalist mücadele de dahil.

* Öne çıkan görsel şuradan alıntıdır: https://climateandcapitalism.com/2019/04/23/xr-protests-a-watershed-for-the-climate-change-movement/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir