BU DÜNYA HEPİMİZE YETER!

2021 yılı boyunca ırkçılık dalga dalga yükseldi. Küresel emperyalizmin kirli emelleri uğruna yerinden edilen milyonların, Allah’ın geniş arzında kendilerine yeni bir yurt arayışının nihayet bulduğu noktalardan biri olarak Türkiye’de artan ırkçılık kah ayrımcılık kah yağma kah cinayet olarak tezahür etti.

 

Suriye’deki halk ayaklanmasının, emperyalistlerin müdahalesiyle iç savaşa dönüşmesinin başlangıcından, hassaten 2014-15 yıllarından, yani TSK’nın fiilen Suriye’de operasyonlar yürütmeye başladığı tarihten beri, Türkiye’deki Suriyeli nüfusu tedricen arttı. Savaşları körükleyen zalimler, tahribatın sonucunda mazlum olan halklara karşı kayıtsız ve şedid kalmayı tercih ederler. Okullarından olan çocuklar, fuhşa zorlanan kadınlar, evleri ve yaşamları harabat olunca göç etmekten başka şansı olmayan Suriye halkı bütün sınır ülkelere, en çok da Türkiye’ye akın etti. Göçmenleri Türkiye’de karşılayan “Müslüman kardeşlerinin Ensarlığı” olmadı. Hükümet kademeleri göçmenlere müşfik kollarını açıyor gibi söylemlerde bulunsa da işin gerçeği göçmenlerin AB karşısında bir koz olarak kullanıldığı, güvenli bölge kamplarında sefalete, şehirlerde ise kayıtsız işçilik ve işçi sınıfının da altında çalışma koşullarına mahkum edildiğidir. Bu koşullar sermayedarlar için Türkiye’yi ucuz işgücü cennetine çevirmektedir. Bu sömürü düzenine karşı çıkış yolu bizi “yerli” ve “yabancı” olarak bölmek isteyen muktedir ve sermayedarlara karşı bütün emekçilerin birlikteliğidir.

 

Bütün bu olumsuz yaşam koşullarına ek olarak her Allah’ın günü okulda, işyerlerinde, sokakta, varlıklarından dolayı maruz kaldıkları ırkçı tutumlar göçmenlerin hayatını yaşanmaz kılıyor. Yalnız Suriyeliler değil, Afganlar, Senegal, Çad, Somali vd. Sahra Altı Afrika ülkelerinden gelen Afrikalılar ilahiri bütün “yabancı uyruklular”, ötekiler bu coğrafyada yükselen bir nefretle karşılaşıyorlar. Oysa biz öyle biliriz ki hiçbir kavim bir diğerine “yabancı” değildir, Yunus’un deyimiyle: “Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan / Halka müderris olsa Hakka asidir”. Bütün kavimleri ayetler, bütün insanları kardeş gören gözler için göçmenler yabancı olamazlar.

 

Fakat Türkiye’de yabancı olunmayan bir şey varsa o ırkçılığın kendisidir. Bu topraklarda ırkçı – faşizan motivasyonlarla gerçekleşen pogromlar, yağmalar, katliamlara aşinayız. Gözlerimiz 2007’de Festus Okey’in Beyoğlu Karakolunda polis kurşunuyla katledildiğine de 2021 Ağustos’unda Ankara Altındağ’da Suriyelilerin ev ve dükkanlarının taşlanıp yağmalandığına da Sakarya’da 8 aylık hamile Emani el Rahmun’un tecavüz edilerek öldürülmesine de İzmir’de 3 Suriyeli gencin uyurken benzin dökülerek yakıldığına da şahit oldu. İktidarı elinde tutmak arzusunda olanların toplumu konsolide etmek üzere muhtelif zamanlarda ürettiği “ötekilerin” yine devlet eliyle nasıl katledildiğinin çarpıcı bir örneği polis kurşununa kurban giden Ali el Hemdan’ın hazin akıbetinde görüldü. Örnekleri saymakla bitmeyecek göçmenlere karşı edilen zulümlerin karşısında duracak bir toplumsal muhalefet inşa etmek herkesin vazifesidir.

 

Güncel politik tablo ve ilişkilere bakıldığında ise bir tarafta göçmenler hiçbir politik bagajı yokmuşçasına “yardımlaşma” faaliyetlerine, vakıf ve derneklerin insafına bırakılmış, öte yandan restorasyon tartışmalarıyla faşizan ve sermaye yanlısını muhalefetin ırkçı politikalarına salıverilmiş görünmektedir. Göçmenlerin kendi siyasallaşma pratikleri ve öznelikleri hiçbir çevre tarafından gündem edilmemektedir. Yeryüzünü parselleyenlerin karşısında dayanışma ve kolektif faaliyetin üretimi ancak yoldaşlaşarak, samimi ve gayretkeş şekilde çözülebilir.

 

Emek ve Adalet Platformu olarak Türkiye’de yaşayan göçmenlere yönelik ırkçı pratiklerin sona erdirilmesi ve önlenmesi, ucuz emek olarak kullanılmalarının engellenmesi ve siyasal ve ekonomik güvenceye kavuşmalarının sağlanması yani yurttaşlık haklarının tastamam teslim edilmesi yönünde bir göçmen dayanışması inşa etme girişimi başlatıyoruz. Göçmenlerin özneliğini kabul edip gözeterek, kendi hak arama mücadelelerinde önderliklerini tanıyarak, göçmenlerle kendi yerellerinde örgütlenmeyi ve sözlerini siyasallaştırmayı hedefleyen bu dayanışma ağında bulunmak isteyen herkese açık çağrımızdır: 

 

Gelin ırkçılığın karşısında, göçmenlerin yanında durduğumuz dayanışmaları birlikte inşa edelim!

Gelin nefretin karşısına dostluğu, savaşın karşısına barışı, güvencesizliğin karşısına elinden ve dilinden emin olunmayı birlikte yerleştirelim!

Göçmenlerin yurttaşlık haklarını birlikte savunalım!

Bu dünya hepimize yeter. 

Hepimiz kardeşiz aslında, ayıran kendini ayırır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir